Dün bütün gazetelerin birinci sayfasındaydı neredeyse, ‘Aşkın ömrü sadece 2.5 yılmış!’ haberi. Bahçeşehir Üniversitesi’nde bir konferans düzenlenmiş, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy ile Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özalp Karabay, aşkın gelişimini ve insan bedenindeki etkilerini ele almışlar.
İki profesörün aşkı ilk masaya yatırışı değil bu, birkaç yıldır katıldıkları konferanslar ve radyo programlarıyla aşkın kalpte mi, beyinde mi yaşandığını tartışmaktalar.
Çıkan haberlerden anlaşıldığı üzere, verdiği ‘kara’ haberle Bahçeşehir’deki konferansın yıldızı Prof. Dr. Yücesoy olmuş. AA’nın haberine göre, ‘Geçici bir delilik hali, bir akıl tutulması’ olarak tanımlıyor Yücesoy, aşkı. Hem hormon ölçümleriyle, hem beyin görüntülemeleriyle mevzunun gelişimi izlenebiliyormuş. 1.5 saniyede kapılıyormuşuz, ondan sonra beyinde hummalı bir faaliyet başlıyormuş. Neler olduğunu bilmek istemezsiniz, insanın maazallah aşık olup delirmemek için kendisini eve hapsedesi geliyor.
Hormonlar devreye girdiğinde de bir başka içler acısı durum. Duygunuz, ya da Yücesoy’un tanımıyla akıl tutulmanız karşılık bulsa bir türlü, bulmasa başka. Fakat eninde sonunda, hepsi hepsi 2.5 sene.
‘Nerede o eski aşklar?’ gibi bir nostalji konusu vardır ya, bence o aşıklar bu kadar çok bilgi sahibi olmadıkları için yaşanıyordu o aşklar. Romeo’ya kimse “Birader, 2.5 sene için değmez” dememişti. “O kalp çarpıntın hep yalan, şimdi kanında falanca madde yükseldi, beyninin şu şu merkezleri çalışıyor, aklın devreden çıktı, merak etme geri gelecek” diye uyaran olsa, orada da bir ‘büyü’ kalacağını sanmıyorum.
Bir yandan da ihtiyaç sürüyor ki, gazeteler koşa koşa konunun üzerine atlıyor. Çünkü öyle bir mesele ki aşk, her gün üzerine açıklama yapılsa, her gün en çok okunan haber olur. Dünya âlem birbirini yerken bir tanecik evrensel, ‘insani’ ve mutluluk veren konumuz var. ‘Hep dopaminden’ deyince onun da keyfi kaçıyor.
Zaten yıllarca konuştuk, çektik uzattık, kestik kısalttık, neticede 3 yılda sabitlemiştik. Şimdi bir altı ayımız daha gitmiş, iyi mi?
İstikrarda birinciyiz
‘Birinciyiz’ diye biten bir cümlenin başında hayırlı bir şey görmek kısmet olacak mı acaba bize de bu hayatta? Hani kadın öldürmede, tecavüzde, hava kirliliğinde, ifade özgürlüğü davalarında (Ne sandınız AİHM’ye yapılan başvurularda birinciyiz) değil de misal ‘bu yıl ekonomik büyümede birinciyiz’ gibi bir başlık fena mı olur?
Hayır bugün payımıza yine Twitter’a yapılan sansür başvurularında birinci olmak düştü. Twitter’ın altı ayda bir yayınladığı şeffaflık raporuna göre, Temmuz - Aralık 2015 tarihleri arasında yapılan 4617 başvurunun 2211’i Türkiye’denmiş! Yani neredeyse yarısı.
Bir çarpıcı sayı daha; 2015’te bütün dünyada 5887 tweet silinmiş. Bunların kaçı bizden? 4670’si.
Görüldüğü üzre, bütün dünyanın bir özgürlük alanı olarak gördüğü sosyal medya bizim nazarımızda yasaklama alanı. Senin gibi düşünmüyor mu, ihbar et, şikâyet et, sustur gitsin.
2014’te de tablo farklı değildi ayrıca. İstikrarda birinciyiz, kimse buna bir şey diyemez!
Yedikule’de mutlu son (mu?)
Bir baktık doğayı sevip yeşili korumasıyla ünlü memleketimizde iyi bir şey olmuş: Tarihi Yedikule Bostanları yıkımdan kurtulmuş. O da bir uzun mücadeleydi çünkü, semt sakinleriyle birlikte yürütülen. En son bostana iş makineleri girmiş, ‘Slow Food’ hareketinin kurucusu Carlo Petrini ‘Yesilgazete.org’da yayınlanan yazısında isyan etmişti: “İstanbul’un surları 1600 yıllık bir geçmişe sahip olup etrafı bahçelerle çevrilidir, şehrin taze sebzeleri bu bahçelerden tedarik edilmektedir. Bin yılı aşkın bir süredir Avrupa’nın sınırını oluşturan Boğaz Kentini besleyen bu eşsiz alanı kaybedersek, bu kültürü de kaybedeceğiz” diye.
Neyse, bu arada bostancılar dernekleşti ve son iyi haber de dernek başkanı Başkanı Cihan Kaplan’dan geldi zaten. İMC TV’ye konuşan Kaplan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mevlüt Bulut’la görüşüp tarihi bostanların yerinde kalacağına dair söz aldıklarını söyledi. İş makineleri niye oradaydı peki? Çevre temizliği çerçevesinde barakaların kaldırılması için.
Bulut ayrıca bundan sonraki aşamada bostanların yönetiminin bostancılarla birlikte, ihtiyaçları göz önünde bulundurularak oluşturulacağını da belirtmiş. Duymaya alışık olmadığımız türden olduğu için emin olmaya korktuğumuz bir gelişme. Tamamına ermesini diliyoruz.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024