Anlaşılan o ki, bir film festivalinin sadece bir film festivali olarak başlayıp bittiğini göremeyeceğiz bu sene. Antalya Altın Portakal Film Festivali 60 yılı devirmeyi başarmıştı, biz 60. yılını göremedik. Süreci “Kanun Hükmü belgeseli festivale birkaç hafta kala yarışma seçkisinden çıkarıldı, bunun üzerine önce uzun metraj, belgesel ve kısa film yarışmalarının jürileri film geri alınmadığı takdirde görevlerini yapamayacaklarını bildirdiler, ardından yarışmadaki neredeyse bütün filmler çekildiklerini açıkladılar, festival yönetimi bir sabah filmi geri aldığını açıkladı, aynı akşam da tekrar çıkardı. Sonunda festival iptal edildi” şeklinde özetlemek mümkün. Kulağa tuhaf geliyor ama mümkün. Ve üzücü tabii, Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak filmler vardı, belki Altın Portakal’ın para ödülüyle bir sonraki filmine kaynak yaratacak yönetmenler vardı, bir yıl boyunca bu festivali bekleyen Antalya seyircisi vardı. Sektöre can suyu, seyirciye şenlik oluyor film festivalleri. Şimdi Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek yıl bitmeden Altın Portakal’ı yeni bir sanat ekibiyle yapacağını söylüyor ama aynı olabilir mi artık...
Sırada 2 Kasım’da başlayacak 34. Ankara Film Festivali var ve saçma bir şekilde Altın Portakal’ın sarsıntısı oraya ulaştı. Festival komitesi geçen hafta ön jürinin seçtiği yarışma filmlerini açıkladı. Dokuz film vardı listede, genelde olduğu gibi 10 değil. Birkaç gün geçti aradan, Kıvanç Sezer “8x8” adlı filmini Ankara Film Festivali’nden çektiği açıkladı. “Yaşanan son süreçten sonra” diyordu açıklamada, “Filmimizin festival stratejisinde değişikliğe gittiğimiz için, üzülerek de olsa filmimizi Ankara Film Festivali’nden çekme kararı aldık”. Önce saf saf hangi süreç diye düşündüm, bilmediğim bir şey mi olmuştu, her yeni günün flaş gelişmelere gebe olduğu necip memleketimizde… Anlaşıldı ki olan, filmin Türkiye prömiyeri için Ankara’yı tercih etmemeleriydi. “Strateji” bunu gerektiriyordu. Büyük ihtimalle İstanbul Film Festivali’ni bekleyecek ya da yurt dışı festivallerde yeni bir şans arayacaklardı.
Hemen ardından anlaşıldı ki tek değillerdi. Cemil Ağacıkoğlu’nun “Hasat”ı da sessiz sedasız eksildi seçkiden. Nehir Tuna’nın “Yurt”u ise program açıklanmadan önce çekilmişti. Yarışmada neden dokuz film olduğunun açıklaması buydu demek ki. Şimdi ise dokuz değil yedi filmle başlayacak Ankara Film Festivali’nin ulusal uzun metraj yarışması. Bundan sonra başka fire olmayacağını umuyorum.
Yönetmenlerin – yapımcıların kaygıları tabii ki anlaşılır. Film yapmak bu kadar zor ve pahalı bir işken ortaya çıkarttığınız eserin kaderini en iyi şekilde çizecek doğru hamleleri yapmak istersiniz. Ama bunlardan biri kendi isteğinizle başvurduğunuz, bir ön jüri tarafından değerlendirildiğiniz festivalden yarışmaya seçildiğiniz açıklandıktan sonra çekilmek, sizi seçen insanları yarı yolda bırakmak mıdır, pek sanmıyorum. Yarışma yönetmeliği buna izin verse ya da açıklamada teşekkür ettikleri İrfan Demirkol ve festival yönetimi anlayış gösterse de bana ne etik geliyor ne nazik.
Festivalin ön jürisinden sinema yazarı Murat Erşahin sosyal medya hesabından Ankara’dan çekilen film sayısının aslında beş olduğunu açıkladı. Ama bunların ikisi hiç değilse ön jüri kararını açıklamadan önce çekildiği için kabul edilebilir. Diğerleri maalesef seçkiye girme ihtimali olan başka filmlerin de önünü kesmiş oldu. Filmleri izleyip değerlendiren ön jüriye de festivali dört gözle bekleyen Ankara seyircisine de ayıp oldu.
Umalım ki bu festivallerimize düşen son gölge olsun, 34. Ankara Film Festivali 2-10 Kasım tarihleri arasında bir şenlik tadında geçsin.