Nasıl bıktırıcı ve modası geçmeyen bir söylemdir şu “Kadından şair olmaz, ressam olmaz, yazar olmaz, komedyen olmaz”, olmaz da olmaz. Bir anne olur, en kutsalından, başka da bir şey olmaz.
Sokaktaki adama iyi kötü anlatıyorsun, kadına çağlar boyunca tanınan yaşam alanlarıyla doğru orantılı olarak ve de örnekleriyle de, Tıp Fakültesi’nde bir profesör çıkıp “Bunlar bilimsel gerçekler” diye kadının tek var oluş sebebinin erkeği doğurup yetiştirmek olduğunu öğrencilerine öğretmeye kalkınca orada çareler tükeniyor sahiden. Artık ‘doktor ne yersen ye dedi’ aşamasına gelmiş oluyoruz.
Olay, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Kastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda cereyan ediyor. Prof. Dr. Fahri Ölçer, “Kadınlar kusura bakmasın” diyor: “Moliere’in, Mozart’ın, Da Vinci’nin, Rembrandt’ın, Itri’nin, İbni Sina’nın, Rafaelo’nun kadın versiyonu var mı? Yok. Olamaz! Kadının görevi erkekleri doğurup yetiştirmektir.”
Bu kadar net, açık, basit. Bunu söyleyen bir bilim adamı. Zaten hepsi de bilimsel gerçeklermiş, Birgün gazetesine açıkladığına göre. Kadınlar her ay regl oluyorlar ya, ondan olmazmış. “Allah, kadınlar bizim görevimizi üstlenemesin diye onları böyle yaratmış” diye de taçlandırıyor tezini.
Tekrar edersem inandırıcı olur mu; tıp fakültesi burası. Kadının her yaşta ayrı biçimlerde itilip kakıldığı ülkenin tıp fakültesi. İlahiyatçıların dokuz yaşındaki kızları ‘şehvet uyandıracağı’ için çarşafa sokmak isteyip 80’indeki kadına ise hiçbir erkek bakmayacağından örtünmese de olacağını söylemekte beis görmediği ülke. (Aslında menopoza girmiş diyor sayın İhsan Şenocak, kadınlığın bittiği yer orası demek, başlangıcının ise sınırı yok, çocuk olmuyor kızlar, doğrudan kadın doğuyor.) Erkek “Namusuma laf etti” diye cinayet işlediğinde cezasını yarıya indirirken ‘namusunu koruyan’ kadının cezasında indirime gerek görmeyen mahkemenin ülkesi.
24 yaşına kadar varlığını reddettiği kızını kabullendiği gün ona “Bikini giyme, özel hayatına dikkat et” gibi tavsiyelerde bulunma hakkını kendinde gören İbrahim Tatlıses gibi çocuğunun yetiştirilmesinden değil namusundan sorumlu babaların ülkesi.
Erkeklerin ülkesi, erkeklerin. Kadınları bir 8 Mart’ta, bir de Anneler Günü’nde baş tacı etmeye çalışan, onu da ancak erkeği doğurduğu, büyüttüğü, saçını süpürge ettiği yerden yapabilen, insan olduğunu unutan erkeklerin.
Böyle bir ülkede ben Anneler Günü falan kutlamak istemiyorum. Önce anneleri ağlatmamayı öğrenin.
Haluk Bilginer niye kızdırdı?
Kadının doğurganlığı, erkeğin acizliğiyle ilgili ilk kez konuşmuyor Haluk Bilginer; neden şimdi olay oldu, bilmiyorum. Tek bildiğim, Anneler Günü’nde kadınlara dair en anlamlı sözlerin ondan geldiği.
Cumhuriyet’ten Ceren Çıplak’a konuşmuş ve erkeklerin iktidarından nefret ettiğini, kadınlar doğurdukları için yaşamın değerini bilirken, erkeklerin yaşamın değerini bilmeyip öldürmeyi kahramanlık saydığını söylemiş.
Dünya asırlardır erkeklerin savaşlarından yangın yerine dönmüşken aksini kim iddia edebilir bilmiyorum. Ama diyelim ettiniz, katılmıyorsunuz, hayır efendim erkekler öldürmez, şiddete başvurmaz, savaşmaz diyesiniz var, niye adam gibi fikrinizi söylemek yerine saldırıya geçiyorsunuz? Herhalde Haluk Bilginer’in haklılığını bir örnekle açıklamak için.
“Toprak ana” gibi “Allah baba” yerine de “Allah ana” demek gerektiğini söylediği için mi bu öfke, bu celal? Nedir bunda bu kadar kızdıran, kabul edilmez olan? Analar en kutsal değil miydi, ben mi yanlış biliyorum?