Ders çalışmak istememe, ödev başında oyalanarak saatlerce zaman geçirme, baştan savma bir biçimde çalışma, sınavlarda istenen performansı sergileyememe öğrenciler arasında zaman zaman karşılaştığımız bir durum. Böyle durumlarda anne babaların sıklıkla ilk aklına gelen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu oluyor. Nasıl ki her mutsuz olan depresyonda olmadığı gibi ya da her göğüs ağrısı kalp krizi olmadığı gibi yukarı da bahsedilen durumlarda DEHB değildir. DEHB çok sayıda alanda sorun yaşatan, karmaşık, zorlayıcı ve gerçek bir bozukluktur. Öyleyse bu durumlar neden ortaya çıkıyor? Durumu farklı açılardan ele aldığımızda duygusal faktörler devreye giriyor. Çoğu kez duygusal zorlanmaların payı gözden kaçırılıyor.
Ders çalışma ve odaklanma ile ilgili yaşanan sorunların altında yatabilen potansiyel duygusal nedenlerin başında hazzı erteleyememeyi örnek verebiliriz. Verilen bir göreve odaklanabilmek için isteklerimizi erteleme kapasitemizin gelişmiş olması gerekir. Öğrenci derste daha eğlenceli şeylerle uğraşmak isteyebilir ancak eğlenceyi
Meşhur tabiatçı Agasiz, okula yeni başlayan öğrencilerden birinin önüne içinde balık bulunan bir fanusu koyar ve ondan kendisi tamam diyene kadar balıkla ilgili rapor hazırlamasını ister. Öğrenci sıradan bulduğu bu balığı bir süre izler ve bir rapor hazırlar. Ancak Agasiz henüz tamam dememiştir. Öğrenci içinden öğretmenine söylenir fakat bakmaya devam eder. Can sıkıntısından balığın pullarını sayar, resmini yapar, göz bebeğinin olmadığını fark eder. Öğrenci bunları da raporuna ekler ancak Agasiz raporu gördüğünde hayal kırıklığına uğradığını belirterek öğrencinin gözleme devam etmesini ister. Bunun üzerine öğrenci cesaretini toplayarak gözünden kaçan ayrıntıları inceleyip üçüncü günün sonunda dikkatli gözlem yapma ve ayrıntıları yakalama becerisini kazanır. O öğrenci yıllar sonra yüksek mevkilere eriştiğinde ‘O ders aldığım en iyi dersti’ der.
Bu hikaye var olan durumu doğru şekilde tanımlayıp analiz edebilmemiz için etkili gözlem yapmanın yani bakmanın değil görmenin önemli olduğunu bizlere anlatıyor.
‘Bakmak ve Görmek’ aynı gibi gelen bu iki kelime arasında ki fark nedir peki?
Gözümüzün görüş alanı içindeki her şeyi görürüz. Karşıda ki ağaca bakarken havada uçan kuşu
Sorumluluğun Bilincinde Olmak Bilgiye Götürür
Birçok anne baba çocuklarının sorumluluk almaktan kaçındığını ya da aldığı sorumluluğu yerine getirmemesinden yakınır. Sorumluluklar aslında yetişkinliğe hazırlıktır. Nitekim yetişkin rolünün tanımlarından birisi, sorumluluk almak ve aldığı sorumlulukları yerine getirmektir.
Çocuk, yaşam ile ilgili becerileri aşamalı olarak edinir. Kazanılan her beceri çocucuğun bireyselleşmesinde, bağımsız, kendine yeten bir birey olmasında önemli bir adımdır. Sorumluluklar ise çocuğun yeni edindiği bu becerileri hayata geçirmesi için önemlidir. Kendi ihtiyaçlarını tek başına karşılama becerisini kazanan çocuğun, yetişkinlere duyduğu bağımlılık giderek azalır. Davranışlarının sonucunu yaşadıkça, gelişen becerilerini kullandıkça, çocuğun kendine olan güveni artar. Becerilerini kullanması ve geliştirmesi için fırsat verilmeyen çocukların ise yeterlilik duygusu ve özgüven gelişimi sınırlanır. Çocuklar bir sabah yataklarından kalktıklarında bir anda sorumluluk sahibi bireyler olmazlar diğer tüm beceriler gibi pratik yapmak gerekir.
Sorumluluk Nasıl Kazandırılır?
Çocukta sorumluluk duygusu geliştirilmeye çalışılırken, aynı anda bağımsız kişilik
Okul Korkusu nedir?
Okul korkusu okul çağı ve okul öncesi çocuklarda sık gözlenen problemlerdendir. Çocuğun çeşitli bahanelerle okula gitmek istememesi, okulda huzursuz olması ve bazı hastalık belirtileri göstermesine ‘okul korkusu’ denir.
Çocuğun okula ilk başladığı dönemlerde belirginleşir. Çocuk, okulda kendini güvende hissetmeyeceğine inanır ve okulda olumsuz özellikler bulma, öğretmenden yakınma, arkadaşlarından ilgi görememe gibi bahanelerle okula gitmek istemez.
Hangi çocuklarda görülür?
Anne ve babaya aşırı bağımlı, travmatik yaşantıları olan, evde kendinden küçük bir kardeşin annesi ile baş başa zaman geçireceğini düşünen çocuklarda bu korku daha çok görülür. Kendisinden büyük abla ya da abisi olan çocukların, abla ve abisinin okula gittiğini görerek rahatladığı, çocukta okula karşı olumlu bir etki yaratır.
Belirtileri nelerdir?
Çocuklar olumlu ya da olumsuz duygularını sözelleştirebilmeyi 9-10 yaşlarından sonra kazanmaktadır. Duyguların sözle ifade edilemediği dönemlerde yaşanan kaygı bedensel tepkilerle belirtilmektedir. Bu bedensel tepkiler genellikle karın ve baş ağrısı, mide bulantısı şeklindedir. Çocuk “karnım ağrıyor, başım ağrıyor ya da midem
Sağlıklı iletişimin ilk kuralı nedir diye sorsam büyük bir çoğunluğun ağzından ‘göz teması kurmak’ sözcükleri dökülür. Aferin, doğru! Peki bu şekilde cevaplandıranlardan kaçımız iletişim kurarken doğru göz teması kuruyor?
Günümüzde insanlar birbirlerine bakmadan konuşuyorlar. Kara kara güneş gözlüklerinin ardından karşısında ki kişiyi dinliyorlar. Oysa insanlarla iletişim kurmada yüz ifadesinin, gözlerin büyük önemi vardır. Gözler, duygular ve niyetler hakkında bilgi verir. ’Gözler, kalbin aynasıdır’ sözü boşuna söylenmemiştir. Verilen mesajı çok daha güçlü anlayabilmek için konuşurken karşınızdaki kişinin gözlerinin içine bakmalısınız.
Gözlerimiz çevremize ne tür mesajlar veriyor?
•Gözlerini dikerek bakmak sinirlenildiğinin bir göstergesidir. Saldırgan izlenimi bırakır. Bir babanın veya eşin uzun süre bakışı ürkütücü ve agresif bir anlama dönüşebilir.