Bir yeni sezon daha geldi çattı. Önceki dönemden devredenler bir bir ekrana dönerken yeni yapımlar da yüzlerini göstermeye başladı. Kimi yabancı dizilerden uyarlanıyor, kimi hasbelkader özgün çıkıyor, kimisi de yerli edebiyatımızın eserlerini kendine ilham kaynağı yapıyor. Nasıl ki, Neslihan Atagül ile Kadir Doğulu’yu bir kez daha buluşturan ‘Gecenin Ucunda’ dizisi de bunlardan biri.
‘Hiç anlatılmamış gerçek bir hikâye’ sloganıyla ilk tanıtımını yapan dizi, göründüğü kadarıyla oldukça iddialı bir giriş yapacak sezona. Zira kadrosundaki dikkat çeken isimlerin yanı sıra içeriğin, ödüllü isimlerinden Peride Celal’in romanından uyarlanması da bu iddianın dayanağı.
Peki… Yakında Star TV ekranında yerini alacak olan ve ilk tanıtımını yayınlayan dizi, bu dayanaklarıyla bize ‘‘Gecenin Ucunda ışık var’’ dedirtirken, gerçekten de sergileyeceği performansla beklentilerimizi karşılayabilecek mi? Bu noktada nihai yorumumuzu her daim olduğu gibi iş ortaya konduğunda yapacağız elbet. Lakin onun öncesinde romanın özünden ve tanıtımdan yola çıkarak birkaç tespitte bulunmadan edemeyeceğiz. Nihayetinde 1963’te yazılıp yıllar sonra yazarı tarafından yeniden ele alınan bir romanın derinliği var ‘Gecenin Ucunda’ dizisinin temelinde.
GECENİN UCUNDA ‘IŞIK’ METAFORU
Işığa varabileceklerine inanan idealist gençlerin olduğu 60’lı yıllarda yazılan ve ilk haliyle ‘Gecenin Ucundaki Işık’ olan romana baktığımızda… Aşkla düşünceleri çatıştıran kitabı; özgürlüğün-uygarlığın insanlıkla eşdeğer tutulduğu, ışığı bulma umudunun diri olduğu zamanlardan günümüze nostaljik bir armağan şeklinde değerlendirebiliriz ilk etapta. Bu değerlendirmeden de karakterlerin, toplumsal farklılıkların ve aşkın derinliklerine inebiliriz rahatlıkla. Bulacağımız şey ise bireylerin içsel sorunları ve özentilerin yarattığı yozlaşmalar olacaktır genelde.
Şöyle ki; Yazıldığı yıllardaki toplumsal yapıya ayna tutup burjuvazi eleştirisi niteliğiyle öne çıkan ve özünde idealist ruhuyla aşkı arasında kalan bir kadının mücadele öyküsü gibi duran ‘Gecenin Ucunda’ romanı tam anlamıyla analizlere dayalı bir içsel yolculuk niteliğinde. ‘Işık’ metaforuyla beslenen bu içsel yolculuğun dizi uyarlamasına yansıması nasıl olur peki? Bunu sorgulayabilmek için öncelikle romandaki karakterlere kısaca bakmak gerek…
‘Işık’ kavramını mecazi ve gerçek anlamda kullanmayı ustalıkla başaran‘Gecenin Ucunda’, Macide ve Kazım Işık karakterlerinin sancılı aşkına ve ikilinin statü farklılıklarından doğan durumlara yoğunlaşarak yol almakta.
Eşinden yeni boşanmış, hamile Macide figürüyle başlayan romanda yoksulluğunu idealistliğiyle ötelemeye çalışırken sevmediği bir işte çalışmanın yükünü sırtında taşıyan Macide, otuzlu yaşlara geldiği halde hayatını istediği gibi yaşayamamış bir avukat kimliğinde. Zenginlerin, parıltıyla örtmeye çalıştıkları pisliklerin arasında ruhundaki ışığı diri tutmaya çalışan Macide aynı zamanda pislikleri temizlemek isterken tükenen kızgın bir aşık.
Sonradan olma zengin armatör Kazım Işık ise başlangıçta Macide’nin hayatıyla yakından ilgilenen ama esasında onların güçsüzlüğünü kendi gücüne ölçü yapıp aşağılayan, hastalıklı tavırlarıyla Macide’nin ruhundaki ışığı söndüren bir burjuva. Bu ikiliden ortaya çıkan da ruhundaki ışıkla hayatına giren Kazım Işık arasında kalma ikilemi yaşayan… Basit bir hayat sürerken Kazım Işık sayesinde karşılaştığı yozlaşmış ilişkilerin, özenti zenginlerin dünyasında bocalayan Macide’nin savaşı kazanma mücadelesi! Kazanıyor mu peki? Orası sürpriz.
Hal böyleyken dizi uyarlamasına gelecek olursak… Başar Başaran ile Emre Özdür’ün kaleme aldığı senaryoda Macide’nin mesleği psikolog olarak dönüştürülmüş öncelikle. Ankara’dan İstanbul’a uzanan yolculukla hayatındaki ışık olmak üzere karşısına çıkartılan kişi de Ahmet Işık olarak adlandırılmış. Anlayacağınız dizinin, uyarlama gereği, romanla farklılık göstereceği muhakkak. Keza trende gerçekleşen karşılaşmayı falcı öngörüsüyle birleştirerek başlayan aşk serüveninin geliştireceği hikâye de kitaptakinden daha değişik olacaktır.
Öte yandan TMC Film’in yapımcılığını üstlendiği, Âlim Yapım’ın ortak yapımcı olarak yer aldığı dizinin başarıyı yakalayabilmesi için romandaki temel mantıktan çok da uzaklaşmaması gerektiğine dikkat çekmek isterim.
Burada önemli olan kitabın baştan sona sürdürdüğü içsel yolculuğun ve romandaki en önemli unsur olarak gördüğüm ‘Işık’ metaforunun hakkının verilmesi! Bu noktada da karakterlerin ve uyarlamadaki özgünlüklerin yüzeysel bırakılmamasının önemi bir kez daha çıkıyor ortaya. İçsel derinliklerin nasıl yansıtılacağını ve yorumlanacağını bekleyip göreceğiz.
İşin performans yönünü de unutmamak lazım tabii. Lakin Neslihan Atagül, Kadir Doğulu, Zuhal Olcay, Ebru Aykaç, Tuba Ünsal, Bertan Asllani, Özge Özder, Kaan Taşaner, Bestemsu Özdemir, Levent Özdilek, Şencan Güleryüz, Aysun Metiner, Gonca Yakut, Aleyna Özgeçen, Abdulkerim İlhan, Hazal Şenel, Seyda Bayram, Cem Avnayim, Tugay Bahşi, Ufuk Tevge, Kuzey Kaya, Ubeyt Ünal, Oya Ünal gibi deneyimli isimlerin yer aldığı yapımda bu açıdan pek bir sorun yaşanmayacağı kanaatindeyim. Yeter ki karakterler iyi yazılsın!
SONUÇTA; ‘‘Gecenin Ucunda’ yeterince ışık var’’diyoruz. Ancak bu ışığa ulaşabilmek ve zamanından önce söndürmemek için özenli emek lazım. Zira ‘Kaymak Takımı’nı masaya yatırırken aynı zamanda büyük bir aşk üstünden insanların sahip oldukları ‘iki yüz’e ayna tutan… Arka planda ülkenin sosyolojik yapısına, eğitim ortamına dokunduran…Bu süreçte yan karakterleri de ihmal etmeyen ‘Gecenin Ucunda’ romanı layıkıyla uyarlanmayı hak eden bir eser.
İnsana ve topluma dair ne varsa olabildiğince ele alan bu roman seçildiğine göre büyük ihtimalle Barış Erçetin yönetmenliğindeki dizi de başkaları için didinirken kendi hayatında mutlu olamayan Macide’nin içsel yolculuğunu özgünleştirirken, uzatmalar uğruna, aslının sahip olduğu çizgiyi bozmayacaktır. En azından temennimiz ve umudumuz bu yönde.
Başarı dileklerimize ilaveten ‘Gecenin Ucunda’ dizisinin rakipleri karşısında elini güçlendirebilmesi adına, ekrana çıkartılacağı zaman-günün de başarıda etken olacağı hatırlatmasıyla noktayı koyarken son söz ünlü edebiyatçı Victor Hugo’dan gelsin…
‘Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz’.
Anibal GÜLEROĞLU