Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Yaşamın değişmez gerçeği… Yanlışla doğrunun, kötüyle iyinin çekişmesi. Ne yazık ki çoğu zaman yanlış doğruya, kötü iyiye galip gelebiliyor. Oldukça moral bozucu bir durum ama neyse ki arada sırada bu haksız düzen tersine dönebiliyor. İşte o zaman, gerçekçi algıdan yana umut kesmemekte ne kadar haklı olduğunuzu görüp sevinmemek mümkün değil. Yanlış olanın çabucak fark edildiğini ve iyiye layık olduğu değerin verildiğini görmekten daha güzel ne olabilir ki? Bu duyguları eminim pek çok kez farklı olaylar karşısında hissetmişsinizdir.

Haberin Devamı

Bize bunları hissettirip söyletense, ilk bölümüyle büyük haksızlığa uğrayan ‘Yeter’ dizisinin ikinci bölümdeki büyük başarısı… Dizi, pisipisine harcanmadan yanlıştan dönülmesi! Peki, nasıl oldu da izleyici yaptığı yanlıştan döndü, dizinin bu başarısı sürpriz mi? Kesinlikle hayır. Neden derseniz…

YETER’İN BAŞARISI EMEĞİNİN HAKKI!

İkinci bölümüyle, ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ hariç, total izleyici grubunda yeni başlayan ‘Kördüğüm’ de dâhil olmak üzere Perşembe dizilerini geriden bırakarak üçüncülüğe yerleşen… AB grubunda da beşinci olan ‘Yeter’in, performansını doğru algıyla izleyen herkes bu başarıda sürprize yer olmadığını anlar.

Gerçek şu ki, asıl bu sonucun aksi sürpriz olurdu. Çünkü ‘Yeter’ gerçekten de derinliği olan bir içeriğe sahipti! Burada önemli olan, Nalan Merter Savaş ve Vilmer Özçınar imzalı senaryonun bize sunduğu şifreleri doğru değerlendirebilmekti. Bunun için de gerçekçi ve doğru bir algıya sahip olmak lazımdı.

Nitekim ‘Doğru şifreleri bulursak, bütün sırlarını çözebiliriz! Biz çözdük darısı çözemeyenlere… Temennimiz böyle kapsamlı bir dizinin harcanmaması yönünde’ diyerek bağladığım bir başka yazımda ‘Yeter’in ilk bölümünü ayrıntılarıyla değerlendirmiştim. Yurdaer Okur’un sunduğu Yekta Harmanlı karakterinin önemini saptayıp, içeriğinde verdiği mesajlara ve yılbaşında ekrana çıkartılmasının hata olduğuna dair vurgulamalar yapmıştım. Doğrusu, aceleci kötümserliğe karşı savunduğum ‘Yeter’in başarılı olacağına yönelik inancım güçlüydü. Ancak aklımın bir köşesinde, farklı örneklerde yaşadığımız harcanma olasılığı da mevcuttu.

Haberin Devamı

ATV’nin yılbaşı hatasını telafi etmek istercesine sık sık ekrana taşıdığı ilk bölümle dikkatleri üzerine çeken ‘Yeter’in ikinci bölüm reytinglerinin bu açıdan benim için ayrı bir önem taşıdığını söyleyeyim. Şükürler olsun… İnancımda ve öngörümde bir kez daha haklı çıktım. Gittikçe bilinçlenen ve boş gazlara gelmeyen izleyici, ‘Yeter’deki doğru şifreleri buldu ve gerçek mağdurun Yekta olduğu dizinin farkına varıp onu hak ettiği noktaya getirdi.

Tabii bunda; senaryonun temposunu düşürmemesi, konunun ve karakterlerin oturması, dolayısıyla merak duygusunun kamçılanması, Filiz karakterinin yeni bir ‘kötü yenge’ figürü yaratıp diziyi renklendirmesi ve Yurdaer Okur’un izleyicide duygu karmaşası yaratacak karakterini benimsetmesi gibi ayrıntılar büyük etken!

Anlayacağınız yılbaşı hengâmesinde güme giden başlangıcının ardından adeta zil takıp oynarcasına yapılan yalan yanlış, çalakalem eleştirilere meydan okurcasına aldığı sonuç, tam anlamıyla ‘Yeter’in bilek gücüne dayanmakta… Dolayısıyla verilen emeğin hakkı!

Haberin Devamı

YETER’DE AKLA TAKILAN AYRINTI

Kadın-erkek ilişkilerine farklı bir pencere açıp, erkek egemen aile içi baskıya bakış yelpazesini genişleten ‘Yeter’in başarısı kesinlikle sürpriz değil dedik… Baştan enseyi karartıp güzelim yapımı taşlayanlar yanıldı diye sevindik ama… Öte yandan ‘Yeter’de mantığımla bağdaşmayan ve aklıma takılan bir detayı da işaret etmeden geçemeyeceğim doğrusu.

Bu ayrıntı, İdil yani Yekta’nın gözlerden uzak bir evde tuttuğu ilk karısıyla ilgili. Onca zaman kapalı kaldığı yerden nasıl olup da öylesine rahatlıkla çıktığını çözemedim. Eminim bu nokta başkalarının da aklını kurcalamıştır. Öyleyse bir parça fikir jimnastiği yapalım derim…

Yekta ile tanışmadığı yaşta olmayı arzulayarak halinden şikâyet eden İdil, orada kapalı tutulmuyor muydu? İlk bölümde kapıda bekleyen adamlar görüp dışarı çıkması engelleniyor diye düşündük. Fakat devamındaki bu rahat gidiş düşüncemizi boşa çıkarttı. Peki, eğer kilit altında değildiyse neden onca zaman kaçıp gitmemişti?

Bu çelişkiyi izah için, kafesinin kapısı açık olduğu halde bir türlü uçup gitmeye cesaret edemeyen, kısacası dışarıdan korkup içeride kalmayı tercih eden kuş mantığı yeterli olabilir mi? Peki ya o cesareti kendinde bulup dışarı çıktıktan sonrasına ne diyelim? İdil, hangi parayla taksiye bindi ve ne amaçla yollara düştü? Eğer cebinde parası varsa bu demektir ki, kötü koca pozisyonuna sokulan Yekta’nın davranışından ziyade İdil’inkileri sorgulamamız lazım. Doğrudan polise şikâyete gitmek yerine Yekta’ya koşması da bu mantığımızın doğruluğunun ispatı. Hele Yekta’yı yeni ailesiyle gördüğünde takındığı tavır, tıpkı Yekta-Aylin ilişkisinde olduğu gibi Yekta-İdil ilişkisinde de 'hesapçı kadın' çıkarcılığını düşündürmekte. Bu noktada ‘Sakın ola klişe aşk üçgeni çıkartılmasın’ derim!

Sonuçta; ‘Yeter’in çok güzel ve farklı bir iş olduğunu bir kez daha tekrarlayalım. İdil’in gizemi de mantıkla çözülecektir eminim. Ancak emin olduğum bir başka husus daha var ki, o da ‘Asıl mağdur, çocuğu kendinden saklanan Yekta mı yoksa lüksten-rahat yaşamdan vazgeçemeyerek sinsi sinsi iş çeviren Aylin mi’ diye düşündüren senaryosuyla cümle dizilere içerik farkı atan ‘Yeter’in bu tempodan taviz vermediği sürece başarısını sürdüreceği! Hadi inşallah.

Anibal GÜLEROĞLU