Aniden bastıran yaz sıcakları gibi yaz dizileri de peş peşe ekrana çıkmaya başladı. Her ne kadar sinema filmleriyle yarışa tutuşan kanallarda geçmiş yıllar gibi bir yoğunluk yaşanmıyor olsa da yaz dizisi alışkanlığımızdan tamamen mahrum kalmıyoruz neticede. Ne var ki mahrumiyet çektirmemek adına, ekranda yerini alan her yapımın ilgiyle izlenme hususunda kayda değer olduğunu söylemek de mümkün değil. Mesela ‘Kalbimin Sultanı’ ve ‘Erkenci Kuş’… Bunlarla ilgili yaptığım değerlendirmelerde orijinal tat yaratamadıklarını enine boyuna ele aldım nitekim. Keşke daha kendileri gibi olabilselerdi…
Neyse… Bu yapımların özgünlükten uzak hallerini bir yana bırakıp diğer yenilere göz attığımızda, Show’da yerini alan ‘Meleklerin Aşkı’, üstünde durulmayı hak eden bir performansla çıkıyor karşımıza. Mevcut romantik komedilerin arasından sıyrılmayı başaran yapım bana göre yazın en orijinal dizisi konumunda… Tabii şimdilik! İleride nasıl bir kıvama bürüneceğini zamana bırakarak diziyi ele alacak olursak…
MELEKLERİN AŞKI’NDA ÇEKİCİ GELENLER…
Güldürüp eğlendirmenin yanı sıra düşündürücü detayları da ihmal etmeyen ‘Meleklerin Aşkı’, Total izleyicide reyting birincisi olarak başlattığı ekran yolculuğunda ilk andan itibaren farklı bir tat vereceğini hissettirdi bize.
Şöyle ki; Alışılmış romantik komedilerin ötesine geçmeyi başaran ve romantizmin şapşal kız-maço erkek ikilisiyle bağdaştırılma geleneğini yıkma cesareti sergileyen yapımda gerek içeriğin, gerekse karakterlerin ilgi çekici bir üslupla ele alınmış olması dizinin baş avantajıydı.
Dolayısıyla yağmurlu bir gecede huzurevi kapısına bırakılan bebeği sahiplenen tontonların esprili tablosundan, ‘Eşek cenneti’ ayrıntısına… Gerçek hayatta olanın aksine yaşlılara hizmet vermekten zorsunmayan Yağmur’un mahcup ve sevimli erkek duruşundan, Rukiye ve Ailesi’nin samimi çatışmacılığına… Her açıdan izleyiciye sıcak gelme kapasitesine sahip bir yapım çıktı karşımıza.
Su gibi akıp giderek bıktırmadan kendini izletmeyi beceren diziyi karakterler bazında değerlendirdiğimizde… Çocuklar dâhil, gayet doğal bir performans tablosu mevcut. Yani kimi romantik komedilerde olduğu gibi abartıya kaçan canlandırmalar ve dikkat çekmeye odaklı zorlamalara rastlamadık başlangıç itibariyle… Ki, devamında da bu durumun değişmeyeceğini düşünebiliriz.
Özellikle Yağmur karakterini canlandıran Berkay Hardal mükemmel yakışmış rolüne! Daha çok yabancı yapımlarda örneğine rastladığımız ‘erkek dadı’ olayına pek güzel uyum sağlamış. Kas şova sırt dayayanların aksine oyunculuk sergilemeye yönelik performansında, romantik komedilerin klişesi haline gelen yapmacıklıktan eser yok. Bakışları, mimikleri ve beden dili gerçek yaşam atmosferinden farksız. Ayrıca rol arkadaşlarıyla gayet uyumlu bir bütünlük oluşturuyor. Kısacası Yağmur karakterinin sırıtan bir falsosu görünmemekte. Gerçi sabah yatağında uyandığı Deniz’le gece neler yaşadığını hatırlayamaması, Yağmur’u da bir nebze klişeleştirecek ve büyük ihtimal devamında Deniz’in hamilelik bahanesiyle boğuşur hale getirecek ama… Yine de Yağmur’un performansının böylesi çatışmacılıklar içine düşen erkek karakterlerden daha gerçekçi bir dille aktarılacağını düşünüyorum. Dolayısıyla ‘İstanbullu Gelin’de hayli pasif bırakılan Berkay Hardal için bu dizinin sıçrama tahtası olacağını söyleyebilirim rahatlıkla.
Öykünün lokomotifi olan Oya Başar’ın, Rukiye rolüyle kafasına eseni yapma keyfiyetindeki emekli ağır ceza hâkimliğine cuk oturduğu ve bu karakterin geçmişten gelen emredici vasfını başarıyla yansıttığı dizide ayrıca Necmettin karakteri de dikkat çekici özellikte…
Toygan Avanoğlu tarafından canlandırılan Sivaslı Yiğido vasfındaki Necmettin tam da yurdum insanı… Paraya kavuştuğu halde özünden vazgeçmeyen bu tipin karısı Melike ile birlikteliğini de yadırgamamak lazım. Zira bu evlilik hem gerçek yaşamda bolca örneği olan türden hem de zıt kültürlerin aşk bazında uyuşabileceğinin göstergesi adeta. İlaveten Rukiye ile mükemmel çatışmacılık sunan Necmettin’in ayakta tutmaya çalıştığı ‘Eşek cenneti’ de günümüzde nesli tükenmeye yüz tutan dört ayaklı eşekleri popülerleştirmek adına güzel bir ayrıntı konumunda!
SONUÇTA; Sadece eğlendirmeye odaklanmayıp yaşamın içine dalmayı hedefleyen ve huzur evi ortamlarının nasıl olması gerektiğini de çok güzel yansıtan ‘Meleklerin Aşkı’ için, mevcut haliyle yazın en orijinal dizisi diyebiliriz. Bunun ötesinde yapımın iyi bir gelişimle yazdan yeni sezona sarkacağını da düşünebiliriz.
Yalnız… Bu noktada Melek karakterine dikkat! Zira babasıyla Almanya’da yaşadığı halde nasıl olup da protesto eylemlerinden dolayı karakolun devamlı müşterisi haline geldiğini çözemediğimiz ve Gülper Özdemir’den biraz daha sıcak canlandırma beklediğimiz Melek kanadındaki zayıflık dizi mantığını zedeleyerek yapımın gelişiminde bir parça engel teşkil edebilir ama… Dizinin yönetmenliğini de üstlenen Ersoy Güler imzalı senaryonun bu tür ufak tefek aksaklıkları ve mantıksızlıkları kendi içinde çözme gücünün olduğuna inanıyorum.
Yola çıkılan tempodan ödün vermeden ilerledikleri sürece, yolları açık olsun…
Anibal GÜLEROĞLU