‘Kime niyet, kime kısmet’ demiş ya atalarımız, niyetle kısmeti denkleştirmeye çalışan kanallarımızın da yaz niyetiyle kışa kısmet getiren işleri gittikçe artmaya başladı. Nitekim Kanal D’nin son sezonlarda yüzünü güldürenlerin, çoğunlukla yaz aylarında devreye soktuğu yapımlar olduğu bir gerçek.
Mesela ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ bir yaz eğlenceliği olarak çıkmıştı ekrana. Ama nazar veriyor gibi olmasın da, kendini geliştirerek ilgi çekmeyi sürdürüyor 2012’den bu yana. Aynı şekilde ‘Güneşi Beklerken’ de 2013 yazının bereketi olarak bir yıl boyunca izleyici çekmeyi başarmıştı Kanal D’ye. Bir takım yanlış hamleler olmasa daha da uzun ömürlü olurdu ya, neyse. İnternetten ekrana veya beyazperdeye geçenlerin aksine ekrandan internete kayıp paralı denemesi yapan ‘Ulan İstanbul’ da, Kanal D’nin Haziran’da başlayıp kışa sarkanlarından. Bir diğer örnek, geçen yaz ortasına bomba gibi düşerek izleyicinin kadın çekişmesi merakını gideren hırs dolu öyküsüyle ‘Güllerin Savaşı’…
Buna karşılık yeni sezon dizisi diye sokulanlarda istenilen performansın elde edilemediği hakikati de gün gibi ortada. Nasıl ki, kısa sürede ekrana veda ettirilen ‘Bana Artık Hicran De’ ve ‘Benim Adım Gültepe’ büyük umutlarla yayına sokulmuştu. Dahası sezon ortasında ‘Kara Kutu’ gibi birkaç bölümde yollanan verimsizlikler de mevcut Kanal D’nin dizi cetvelinde.
Kısacası; ‘Arka Sokaklar’, ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ türü köklü dizileri saymazsak Kanal D için yaz ayları daha bereketli... Sanki tohum ekme süreci gibi! Yazın atılan tohumlar kök salarak yeni sezonda meyvelerini sunuyorlar… Ve görünen o ki, bu süreç cazibesi bir kez daha Kanal D’nin yaza ciddiyetle eğilmesini sağlamış.
Fragmanı paylaşılan ‘‘Güneş’in Kızları’’nın ardından tanıtımı yapılan ‘‘Yaz’ın Öyküsü’’ de bu ciddiyetin bir parçası. Öncekilerin gidişatını düşünürsek de, Kanal D için çok umutlandırıcı duruyor.
YAZ VE ÖZGÜRLÜK ÖYKÜSÜ
Güneş’ti, Yaz’dı derken Kanal D’nin iki yeni dizisinin yaratılışında, insanların içini kıpır kıpır eden olguları dizilerle denkleştirme akılcılığının kullanıldığını görüyoruz. Bu detayın, Kanal D’nin yaz dizilerinin çekiciliğini artırıcı ön unsur olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira yaz psikolojisi, bu tarz çağrışımları kolayca kabullenmeye müsait.
Kuşkusuz dizilerin ilgi görmesinde en önemli faktör bu değil. Dolayısıyla bu algı mantığının ötesinde Kanal D’nin yeni dizisine bakacak olursak…
Dizinin ikinci avantajı, yapımcı konusunda… Yönetmenliğini Yağız Alp Akaydın’ın yaptığı, senaryosunu İlker Arslan, Cem Görgeç, Cenk Boğatur, Gamze Arslan’ın kaleme aldığı ‘‘Yaz’ın Öyküsü’’ dizisinin yapımcılığını D Productions üstlenmiş. Yani bu durum, harici yapımcılarla görülen işlere kıyasla daha toleranslı bir getiri beklentisiyle yol alınabilmesine uygunluk yaratıyor. Bu nedenle ömrü de, ekstra olumsuzluklar haricinde, bu avantajla paralel olarak daha uzun sürmeye uygun olacaktır.
Öte yandan dizilerin oyuncu kadroları da hiç şüphesiz ilgi çekme faktörlerinden… Altın Portakallı Vildan Atasever ile pek çok dizideki rolünün yanı sıra ağırlıklı olarak tiyatroda kendini gösteren ve ‘Son Mektup’ filminde karşımıza çıkan Tansel Öngel, Yaz’ın anne-babası olarak başı çeken isimler. ‘Yaz’ karakterini ‘İki Aile’nin Ceren’i kimliğiyle sevilen Ece Çeşmioğlu’nun oynadığı dizide, ayrıca ‘Kuzey Güney’in Barış’ı olarak hem sevilen hem de kızdıran... Buradaysa televizyon yapımcısı Tunç karakteriyle karşımıza çıkacak olan Çağdaş Onur Öztürk de rol almakta.
Oyuncu kadrosu elbette ki bu kadarla sınırlı değil. Ancak buradaki önemli detay, ekranda görüne görüne alışkanlık yaratmış isimlerden oluşmaması… Ki, ilgi çekme adına bu da büyük avantaj yaratabilir. Tabii, karakterlerle oyuncular iyi bütünleştirilirse!
Nihayetinde gelelim konusuna…
Diziye ismini veren Yaz, bir şekilde yetiştirme yurdunda büyümek zorunda kalmış ve özgürleşerek ayakları üstünde duracağı günü sabırsızlıkla bekleyen bir genç kız. Ancak onun bu arzusuna karşılık hayallerin her zaman istenildiği gibi gitmeme alışkanlığı burada da yüzünü gösterir ve beklenmeyen bir durumda anne-babası çıkar karşısına. Böylece 18 yıllık ebeveyn-evlat hasreti sonlanır. Ama hepsi bu kadar da değildir. Televizyon yapımcısı Tunç’un da âşık olduğu annesi Umut ile babası Mert de 18 yıldır birbirlerinden habersiz yaşamışlardır. Bu nasıl oluyor derseniz… Anlamak için dizinin yayınını beklemek gerek derim. Hem Haziran’a şunun şurasında ne kaldı ki! Asıl yorumumuz da ondan sonra olacak zaten.
Peki, tanıtımı bazında, görünürde pek yabancı olmadığımız elementlerle hazırlanan bu öykü çerçevesinden ne çıkar? Yaz ve özgürlük öyküsü izleyiciyi ne derece etkiler?
Aslında öykünün tanıdık öğelerden oluşması, yaz aylarında daha rahatına düşkün hale gelen ve karmaşık konularla kafa yormak istemeyen izleyicinin algısını zorlamayacak türden bir artı unsur durumunda.
Dolayısıyla gençlere de uygun gibi duran ve yayınlanmaya başladıktan sonra rutinin ötesinde bir performans sunması da muhtemel olan ‘‘Yaz’ın Öyküsü’’, izleyiciyi etkileme noktasında oldukça umutlandırıcı… Tabii böyle bir hikâyeyle başlayıp gelişmesini de, Yaz ve ailesi arasındaki kaynaşma evresiyle yaparken, yeterince doyurucu ve hareketli bir akış verebildiği; öyküsünü, canlı-kavgacı hitap diliyle sunduğu sürece! Yan öykülerdeki gençlerin baştan savma işlenmemesi de, dizinin tamamına etki edici bir unsur olarak, tavsiye edilir.
Anibal GÜLEROĞLU