Gelen gideni aratırmış… Atalardan kalma bu sözün doğruluğunu, yeni umutlarla başlangıcını yaptığımız 2020’nin getirdiği salgın belası sayesinde oldukça net biçimde gözlemliyoruz. Henüz kesin sonuç alınmamış aşılar bir umut gibi görünse de, gerçekte daha ne kadar süreceği tam bilinmeyen, durup durup alevlenen ve yaşanan gelişmelerle medyamızın temel haber konusuna dönüşen corona virüs hayatımızın her aşamasını etkilemekte. Dizi ve sinema sektörü de doğal olarak bu süreçten nasiplenmiş halde.
‘Önünü görememe’ noktasında sinema sektörü daha fazla risk taşırken, ekrana iş yapanlar için durum daha toleranslı. Dizi çalışmalarına, sanki salgın bitmişçesine tam gaz devam eden sektörde yeni sezon yapımları da birer birer izleyiciyle buluşturuluyor. Kuşkusuz bu durum kanallar ve diziciler için avantaj sayılsa da, setlerde emek verenler bazında, sağlık açısından yüzde yüz güvenli olduğunu söylemek mümkün değil.
Nitekim geçtiğimiz günlerde BluTV için hazırlanan ‘Saygı-Bir Ercüment Çözer’ dizisinin ekibinin corona testleri pozitif çıkmıştı. Nejat İşler, Boran Kuzum, Miray Daner gibi sevilen isimleri buluşturan ve merakla beklenen dizinin, dört bölümün ardından, çekimlerinin apar topar durdurulduğu haberi medyada yerini almıştı. Keza yabancı diziciler de oyuncularına set öncesi test yaptırarak salgın tedbiri almakta bu süreçte. Tabii tüm bunların yeniden hız kazanan virüs vakalarına karşı ne derece etkili olabileceği meçhul.
Anlayacağınız her ne kadar diziciler, devam eden hayatın gereği olarak, çalışmalarını sürdürseler de, maskesiz ve mesafe gözetmeye imkân olmayan bir ortamda yürütülen çekimlerde istenmeyen durumların ortaya çıkma ve sektörün bundan etkilenme riski orta yerde durmakta.
Nasıl ki bu gerçeğin etkisi yaz aylarında daha net gösterdi kendini. Salgının gölgesinde yol almak durumunda kalan yaz ekranlarında bundan dolayı hayli kısır bir tablo sergilendi. Maalesef dizi bakımından ne yeterli aşk renkliliği yaratılabildi, ne de heyecan ve merak uyandıran işlere imza atıldı. Hal böyleyken sinema filmlerinden de bolca medet uman yaz ekranını kurtaranlar ‘Yarışmalar’, daha doğrusu yarışmalarla gelişen ‘Ego tatmini’ oldu.
Maşallah her türden egoyu tatmine müsait yarışma mevcut kanallarımızda zaten. Yenilerden eskilere, yarışma portföyü oldukça zengin. Yaz sezonunda en popüleri de ‘MasterChef Türkiye’. Peki, yazın en çok konuşulan yapımı olma pozisyonundaki yarışmada tablo nasıl? Reyting kriterini bir tarafa bırakarak birkaç kelam edelim.
EGO TATMİNİNDE LİDER, ‘MASTERCHEF’ ÇEKİŞMESİ
‘MasterChef Türkiye’nin yarışmaların kanalı konumundaki TV 8’in yaz gözdesi olduğuna kuşku yok. Zira sunulan yemeklerden ziyade, jürinin ve yarışmacıların kişilikleriyle ilgi toplayan program ‘Survivor’ın mutfağa indirgenmiş hali. Yani içinde ne ararsanız var…
Yarışmayı uzattıkça uzatabilmek için yedeklemeyle elenenin geri getirildiği bir konsept… Mehmet Şef’in aksine minnak tadımlık yapan Danilo’nun pozitif enerjisi… Küçümsemeler, aşağılamalar ve hatta hakaret sayılabilecek söylemler… Yemek arası artistlik yapan hırslı yarışmacılar… Düellolarla hırpalanmamak için neredeyse kaçılacak halde olan kaptanlık pozisyonu… Masterchef seçme yolunda en güçlü olanı eleme mantığı(bu durumda gerçekten masterchef olmayı hak eden nasıl seçilmiş oluyorsa artık)… Aşk meşk dedikoduları, çift yakıştırmaları… Ve nice abartıyı görmek mümkün, tartışmanın hiç eksik olmadığı programda.
Anlayacağınız yemeklerden çok şeflerin ve yarışmacıların konuştuğu, çene yarıştırdığı, birbirine laf atıp sataştığı ‘MasterChef Türkiye’, orijinal formattan pek de nasiplenememiş tablosuyla bu yaz da ekranlarımızdaki varlığını koruyup günü kurtarmayı başaran, egoları tatminde lider bir iş konumunda.
Öte yandan benim düşünceme göre de, ego tatmininde lider olmayı hakkıyla sürdüren bu program, dizilerden bile daha samimiyetsiz, inandırıcılıktan uzak ve mantıkla bağdaşmayan abartılı bir atmosfere sahip. Çünkü dizilerin kurgu olduğu açık seçik ortadayken bu ve benzeri yarışmalar, evlilik vs. programları izleyiciye ‘gerçek’ niyetine sunulmakta. Bu da bana göre aldatmaca oluyor. Yani diziyi izlerken hayal ürünü karakterler ve olaylarla gelişen bir içeriğin sergilendiği biliniyor. Ama bu ve benzeri programlardaki tartışmaların-çekişmelerin-söylemlerin ‘kurgu’ durumu tüm çıplaklığıyla ortada olsa bile izleyiciyle öyle bir sunuluyor ki, ‘yarışma-rekabet’ heyecanıyla olayın kurgusallığı öteleniyor. Daha net ifadeyle bunların kurgu durumu ‘Bile bile lades’ kıvamında yediriliyor ekran başındakilere. Yersen!
Hal böyle olunca da ‘Rezalet’ tepkisine maruz kalan Tanya’nın sunduğu tabağa, akan gözyaşlarına veya kızgınlıklara, ukalalıkla eleştiriyi birbirine karıştıran şef yorumlarına inanmak bir hayli zorlaşıyor tabii. Nitekim elenen veya başarılı bulunan yarışmacıların bunları gerçekten hak edip etmedikleri de kendini sorgulatır hale geliyor. Şimdi tüm bunlara ‘Eğlence’ deyip geçmek mi lazım? Saf yerine konulmayı hazmedemeyen demiyor zaten.
SONUÇTA; Ekranlarımızın yaz gözdesi, ‘Ego’ tatmini! Bu noktada lider de, ‘MasterChef’ çekişmesi. Bu gerçekle durumu özetleyecek olursak…
Kimi zaman doyma hissini ortadan kaldırıp obeziteyi tetiklediği ve kalp damar hastalıklarına yol açtığı vurgulanan ‘Çin tuzu’ gibi sağlığa zararı hususunda ikilem yaratan konularda ‘Açık reklam yapılıyor’ şeklinde haklı tepkilerle karşılaşan…
Kimi zaman bu programlarla gelen medyatikliğin yükünü kaldıramayanların aşırılıklarına sahne olan… Kulislerde ‘edep’ savunması yaparken edepsizlik tablosu doğurtan… Bazen de jüri üyelerine çıtayı aştıran… Ve tüm bu yönleriyle mutfak sanatına heveslenenlere iyi örnek olmaktan ziyade olumsuz duygular aşılayan…
Nihayetinde yarışmacılara yönelik tavırlardan dolayı da bolca eleştiri alan ‘MasterChef Türkiye’, ekranlarımızda yer aldığından bu yana yoğun ilgiyle yoluna devam etse bile, ego tatminine yönelik kurgusallığıyla gelişen lider yarışmacılığında, kantarın topuzunun her an kaçabileceği bir dengede varlık göstermekte. Ne diyelim? Her şeyin kurgudan ve egodan ibaret olduğu yerde ne desek boş!
Anibal GÜLEROĞLU