‘Kendi küItürü iIe iIgisi oImayan insan, üIkesinin yabancısıdır’ demiş yazar Ludwig Tieck. Yılların birikimiyle yaratılan ve içinde yaşanılan toplumun özelliklerini yansıtan kültür, birlik ve beraberlik olgusunu pekiştirmek adına, bu denli önemliyken ne yazık ki özentilerle sulandırılmış popüler kültür merakının ağır basmaya başladığı günümüzde, tarihsel miras olarak gelip bizi diğer toplumlardan ayıran özgünlüklere gereken özen gösterilmemekte. Yaşam tarzlarından yeme-içme olayına, sosyal hayattan konuşma biçimlerine toplumsal kültür ötelenmekte.
Nitekim aynı tabloya televizyon yapımlarında da rastlıyoruz. Özellikle aşağı yukarı aynı cümlelerle yaratılan repliklerde kendini gösteren bir durum bu. Böylece dilimizin ne denli basite indirgendiği, ne kadar az sözcükle kullanılır hale getirildiği açığa çıkmakta… Ki bu da, kültürel yozlaşmanın bir diğer yansıması! Kuşkusuz, gelişim için modern dünyaya adapte olmak, yeniliklere kapı aralamak şart. Lakin özünü unutulmaya terk etmemek kaydıyla.
Öte yandan dizilerimizin-filmlerimizin kurgularının da çoğunlukla yabancılara öykünmeden veya uydurmacılıktan-abartıdan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Tabii bir de toplumsal kültür niyetine yedirilmeye çalışılan ve komediyi küfürden-argodan ibaret sayanlar mevcut. Kötünün-yanlışın çabuk kabul gördüğü gerçeğinde, insanımızın böylesi işlere teveccüh ettiği malum. Hal böyle olunca da doğru düzgün komedi yapmaktan hızla uzaklaşılıyor. Ortalık klişelerle, birbirinin taklidi işlerle doluyor. Neyse ki arada tek tük fark yaratan, özenli işler çıkıyor da… Hepten ümitsiz kalmıyoruz özgünlük, yaratıcılık ve kültürel mirasın korunması hususunda.
İşte TRT 1’in yeni dizisi olan ve farklılık hususunda iddiasını yüksek tutan ‘Yalaza’ da bu ümidi yeşertenlerden! Haydi, nasıl bir yapya sahipmiş görelim...
ANADOLU DOĞALLIĞINDA BİR İŞ: YALAZA
Yeni sezonla birlikte çok sayıda dizi ekran için sırasını beklerken, yapımların başarı şansının ne olacağı hususu öne çıkıyor kendiliğinden. Bu noktada önemli olan unsur ise her daim işaret ettiğimiz gibi doğallık! Gel gör ki, özellikle yöresel işlerde doğallık hak getire. İçeriklerden karakterlere, tat kaçıran yapaylık diz boyu. Sonuç, hayal kırıklığı.
Osman Sınav’ın yapımcılığı ve yönetmenliğinde, Hasan Kaçan’ın senaryosuyla yaratılan ‘Yalaza’ya baktığımızdaysa, onu benzer türdeki dizilerden farklı kılan baş özelliğin ‘doğallık’ olduğu gerçeği çıkıyor karşımıza. Aranan da bu değil mi?
Zaten yapımcıları da bu noktada hayli iddialı konuşmakta... “Anadolu’da çekilen, taşrayı anlatan yapay dizilerin tam tersi, seyirciyi, hikâyesiyle ve gerçekliğiyle saracak sıcacık bir dizi için kolları sıvadık’’ diyen yapımcılar zalim ağalar, gerçeküstü mafyatik köylüler, saçı sakalı birbirine girmiş erkekler ve alınlarında Hint dövmeleri olan masalsı kadınlarla yaratılan dramalara ve kasketli-çizmeli babaların, ayran içen komşuların, bu çağda hala sevdiğiyle kaçan genç kızların bulunduğu komedilere benzemediklerini belirtmekte.
Anadolu’da gerçekte hiç de olmayan, yaşamayan karakterler ve tiplerin komedisini değil gerçekçi bir kasaba atmosferini ekrana getirecekleri iddiasıyla yola çıkan ‘Yalaza’cılar, zorlama şivelerin, komik olmak adına Anadolu zekâsına hakaret eden karakterlerin dizilerinde yer almayacağını vurgulamakta. Hadi hayırlısı diyelim.
Her şey iyi güzel de… Peki, ‘Yalaza’ ne demek diye sorarsanız…
Adapazarı-Taraklı’ya özgü bir anlatım sanatı olup günümüz tabiriyle ‘birini işletmek’ şeklinde de tanımlanabilecek ‘Yalaza’, bir yandan canı sıkılanları güldürmeye yarıyor... Bir yandan da insanları ayıltıp dikkatli olmaya yöneltiyor. Yani en özet ifade şekliyle ‘Yalaza’, zor zamanların sığınağı anlamında kültürel bir miras!
Anlayacağınız ‘Yalaza’da bugünün Türkiye’sinde, bugünün Anadolu’sunu, zamana uymuş insan tiplerimizle ve olanca doğallığıyla izleyeceğiz.
‘Yalaza’nın ne demek olduğunu kısaca belirtmenin ve yapımcıların diziyle ilgili iddialarını aktarmanın ardından Anadolu’nun bağrından gelen bir iş olarak toplumsal kültür mirasını yaşatma özelliğini taşıyan dizinin içeriğine geçecek olursak…
MODERN NASRETTİN HOCA ÖYKÜSÜ
Sinan Albayrak, Didem Balçın, İpek Tuzcuoğlu, Erol Aksoy, Kadir Çöpdemir, Hasan Kaçan, Gamze Karaduman, Merve Erdoğan, Lalizer Kemaloğlu, Ergül Miray Şahin, Mert Carim, Tibet Tursun, Kerem Muslugil, Ercü Turan, Zeynep Gülmez, Gizem Koçer, Erdal Cindoruk, Elif İnici, Batuhan Aydar, Özkan Ayalp, Ömer Gecü, Eray Ayaz, Eylül Naz Özgen gibi isimleri bir araya getiren ‘Yalaza’, ekranda yüzünü gösteren bildik Anadolu dizilerinden farklı anlatıma sahip.
Osman Sınav’la birlikte Mehmet Bahadır Er ve Yücel Hüdaverdi’nin de yönetmen koltuğunda oturduğu dizi, dramdan ve bildik komedilerden sıkılanlara sıcacık bir Anadolu hikâyesi, daha doğrusu modern Nasrettin Hoca öyküsü sunuyor. Öykünün merkezindeyse, her üyesi değişik yönelimleri olan bir aile ve bu ailenin yaşadığı bir kasaba, bir çevre var. Komedi de bu işin sosu.
‘Şu yalan dünyaya ağlayarak getirirler, Yalaza ile güldürürler’ diyen yapımın baş kahramanı Taraklı’da doğan marangoz İbrahim… Karısını 10 yıl önce kaybeden İbrahim dört yetişkin kızı, afacan oğlu ve yaşlı babasıyla birlikte günlerini geçirmekte. Herkesin kendine göre bir öyküsü olduğu yerdeki ahaliyse, kızlarının peşinde dolanan gençlerle uğraşan İbrahim’i evlendirmek peşinde. ‘Turşusunu mu kuracağım’ diyerek kendini Nalân’ın evlilik teklifine teslim eden İbrahim’in öyküsündeki dönüm noktasına gelince… Yıllar sonra Taraklı’ya gelen hayatının aşkı Alev’in kendisine arabayla çarptığı gün! Öldü sanılarak musalla taşına konup dirilerek yeniden doğmuş gibi hisseden İbrahim için o andan sonrası evlere şenlik. Bir yanda evlilik teklifini kabul ettiği Nalân’ın ısrarcı yaklaşımı, bir yanda yaşamadığı her şeyi simgeleyen, yeni bir soluk, yeni duygular ve yaşamak için yeni bir sebep olan organik tarımcı Alev’in aşkı… Dört yetişkin kızı, üç uçuk damat adayı, ikide bir karakollardan topladığı bunak babası, ele avuca sığmaz küçük oğlu da cabası.
Taraklı’nın ‘Çağdaş Nasrettin Hocası’na dönüşen İbrahim’in çevresindeki ahali de az çılgın değil hani… Alman kahveci Helmut, Deli Kezban, Milliyetçi Fatih Weissmüller… Mafyacılık oynayan Oral Abi, yardımcısı İsmail… Postacı Asil… Kazıkçı arsa spekülatörü Yaşar… Falcı Nazmiye ve diğerleri…
Velhasıl-ı kelam… Bu cümbüşlü Anadolu atmosferinde marangoz İbrahim’in başına gelenler, ‘pişmiş tavuğun başına’ gelmiyor ve çok sesli çılgın korodan, insanın kanını kaynatıp doğallığıyla yürekten kavrayan müthiş bir ritim çıkıyor… YALAZA!
NETİCEDE; ‘Yalaza’ oldukça iddialı geliyor ve çizdiği içerik profili şu aşamada bile komedi anlayışındaki benzerlerinden farklı duruyor. Osman Sınav başta olmak üzere tüm kadro da bu farkı fark ettirmeyi başaracak donanımda zaten. Geriye bir tek zaman içinde neler yapacağı, komedisini nasıl geliştirip yalaza tadını hangi yansımalarla aktaracağı hususu kalıyor ki… Bunları da hep birlikte göreceğiz. Şansı bol olsun.
Anibal GÜLEROĞLU