‘Hayat, uzak çekimde komedi, yakın planda trajedidir’ demiş, popülist yaklaşımlara getirdiği eleştirileri ve yaşamın dramatik yönlerini, komedi potasında ustaca eritmeyi başaran Charlie Chaplin.
‘Şarlo’ tipiyle sessizce güldürmeyi başaran Charlie Chaplin her ne kadar yönetimle zıt düşmesinden dolayı ABD’de bir dönem şimşekleri üzerine çekmiş olsa da, yarattığı ‘modern palyaço’nun verdiği mesajcı yapımlar, yüz yıldır değerinden kaybetmeyen komedi örnekleri olarak varlığını korumakta.
Chaplin’in ‘Komedi budur’ dedirten varlığından, günümüz dizi sektörünün güncele laf vuran komedi sit-com’larına geçecek olursak, eldeki mevcutta en göze çarpan örnek, ‘Yalan Dünya’…
GÜLSE BİRSEL MİZAHI TÜKENDİ Mİ?
Herkesin aklına gelen şeyleri oturup yazma durumunu, kendisini başkalarından ayıran fark olarak beyan eden Gülse Birsel’in hayal dünyasının ürünlerinin, televizyonda komediye dönüşmesi ‘g.a.g.’ programının metin yazarlığıyla başlasa bile, mizah yeteneğini gösterdiği asıl çalışması ‘Avrupa Yakası’ oldu malumunuz.
190 bölüm çekilen dizide Aslı karakteriyle de yer alan Gülse Birsel, absürtlükleriyle iş yapan karakterlerini bu çalışmasında tepe tepe kullandı. Zamanla kanıksanan konunun ve ilginçliklerini yitiren karakterlerin sıfırı tüketmesiyse kaçınılmazdı.
Onun arkasından gelen Gülse Birsel komedisi ise ‘Yalan Dünya’ olarak çıktı karşımıza. Yalancıların mumunun yatsıya kadar değil ilelebet yandığı Cihangir âlemine eleştirel yaklaşım olarak sunulan ‘Yalan Dünya’, başlangıçta ilginç gelse de, bölümler ilerledikçe benzer çerçeveye oturtulmuş konu yapısı ve yine birbirinden sıra dışı karakterleriyle sanki ‘Avrupa Yakası’nın uyarlaması şeklinde sırıtmaya başlayıverdi.
Esprilerin fazlasıyla benzeşir hale gelmesi, karakterlerin hemen hemen aynı yolu izlemesi sanki Gülse Birsel’in mizah yaratıcılığının bitiş noktasına ulaştığını işaret eder gibi algılanır oldu! Peki, gerçekten öyle mi? Bir bakalım…
AVRUPA YAKASI’NDAN YALAN DÜNYA’YA
Çeşitli gerekçelerle sık sık mola vererek ekrana gelen ‘Yalan Dünya’nın birbiriyle benzeşen bölümler ve sezon finalleri yaşatarak ilgiyi düşürmesiyle gelişen en bariz olumsuzluğu, yaratıcısının yeni şeyler üretecek hayal gücünü bulamayışını işaret eden ayrıntılarla dolu olması ya… Aslında bu bariz gerçeği, izleyicinin komedi nabzını iyi tutmanın neticesi, şeklinde yorumlamak da mümkün! ‘İzleyici, dizilerde içeriğe değil sunuma bakıyor’ mantığı yürütüldüğü sürece kopyala-yapıştır konuların ekrandaki varlığı her daim başarılı olmayı sürdürecektir.
Kabul. Konu yetiştirmek, üstelik bunu 90 dakikayı dolduracak komedi biçiminde yapmayı becerebilmek pek kolay bir şey değil. Ancak konuları, bu zorluktan dolayı benzeştirirken karakterleri de tıpkısının aynısı olarak geliştirmek kabul göremeyecek bir kolaycılık olarak da algılanabilir. Hatta Gülse Birsel’in, aynı diziyi evire çevire ters yüz edip ikinci kez izleyiciye sunarak, zekâ küçümsemesine giriştiği fikri dahi akıllara gelebilir.
Mesela bu olasılıklar dâhilinde, iticilikle sevimliliği bir arada hissettirmeyi bilen Hataylı Vasfiye Teyze’yi ele alacak olursak… ‘Avrupa Yakası’ndaki Adanalı Dilber Hala ile çokça benzeştiği meydanda. Tıpkı onun gibi nü resim yaptırmaya merak saran Vasfiye’nin aşk hevesini tatmin için seçtiği kişi de aynı konumda.
Korku filmlerinden fırlamışçasına yaratılan tipine aldırmadan, Deniz’in yakışıklı babası Timur Bey’e sarkıntılık edip fındıkçılığını, boğazına kaçan fındıkla tamamlayan Vasfiye, ‘Avrupa Yakası’ndaki Aslı’nın babasına âşık olan Dilber Hala ile denkleşmekte… Ama daha bir eğlenceli, daha bir Vasfiye’ce… Karakterler, kendilerini kaleme alan Gülse Birsel’in kulağına repliklerini fısıldayıp bir nevi kendi kendilerini yarattırıyorlarmış ya… Bu benzeşmeler de böylesi ruh halinin sonucu herhalde!
Bunun dışında tıpkı ‘Avrupa Yakası’ndaki gibi hemen tüm oyuncularını reklamlara da transfer eden ‘Yalan Dünya’da elit kesim olarak sunulan Deniz’in İzmirli ailesinin Cihangir’e taşıdığı tepeden bakışlı modernlik halleri de, ‘Avrupa Yakası’ndaki Sütçüoğulları’nın Nişantaşılılık havasında… Kökeni; Nişantaşılı olup buradaki çelişkileri dile getirerek, ders verici-had bildirici komedi yaratma halleri… Bunu çok görmeli mi? Yorum, izleyiciye kalmış.
Sonuçta; kimi zaman tekrarlarıyla sıkıntı yaratan kimi zaman da hoşluklarıyla güzel bölümler yaşatıp ‘Hiç yoktan iyidir’ dedirten ‘Yalan Dünya’yı, pek çok benzerlikle ‘Avrupa Yakası’nı anımsatsa dahi, kendine özgü yönleri de olan bir iş şeklinde değerlendirmek katı yargılarla eleştirmekten daha makul olacak.
En azından bu sezon finalini de sonuca ulaşmayan bir nişan-nikâh durumuyla geçiştirmedi!
İzmirli kızların resmigeçidi olarak görülen ve son 10 yılın maçı için ertelenmesi düşünülen… Nursel-Zerrin çatışması, bebeğin ateşlenmesi ve Vasfiye’nin oyunbaz fındıkçılığıyla badireler atlatan Deniz-Rıza nişanının da gelecek sezona sarkmasına ramak kalmıştı ama… ‘Aşk güzel şeydir’ diyen Yeni Türkü imdada yetişti de, güç bela takılan nişanla sezon finaline giden ‘Yalan Dünya’, onur belgesini Tülay’a veren Selahattin’le duygu patlaması yapıp Vira Vira demir alarak yeni sezona doğru yol aldı.
Anlayacağınız, bir sezonu daha adrenalin arsızı olup korku duvarını aşarak geçiren ‘Yalan Dünya’nın böyle karakterleri olduktan sonra, hem sallanır hem yuvarlanır lakin dünya yerinden oynasa da ona bir şey olmaz!
Hayatı, uzak-yakın planda komediye çeviren ‘Yalan Dünya’da Eylül’de görüşmek üzere…
Anibal GÜLEROĞLU