Bir yandan beyazperdede, diğer yandan beyazcamda… Kenan İmirzalıoğlu’nun adalet dağıtıcılığı kol geziyor her tarafta.
Sert duruşu, gizemli kişiliğiyle geçmişin hak arayışına giren ‘Ezel’ olarak gönüllerde taht kuran Kenan İmirzalıoğlu, aynı zamana denk düşen iki yapımla yeniden karşımızda.
Biri, suçsuz yere idama yollanmaya çalışılan babasına adalet arayan Mahir Kara’nın zorlu mücadelesini anlatan ‘Karadayı’… Diğeri, Osman Sınav’ın Bulgaryalı Ali karakterinin istasyonlar arasında yaşanan nostaljik öyküsü, ‘Uzun Hikaye’…
Öyküler birbirinden farklı olsa da, buluşma noktaları; değişik performanslar sergileyen Kenan İmirzalıoğlu ve onun dikenli yollardaki adalet koşusu!
***
Ömrü, şehirden şehre göç ederek geçen Bulgaryalı Ali ve ailesinin yaşadıklarını, dönem dizisi tadında işleyen ‘Uzun Hikâye’, 1940’lardan 1970’lere uzanan bir süreci kapsamakta. Dedesiyle birlikte Bulgaristan’dan göç edip Eyüp’e yerleşen Ali’nin yazlık sinema sahibinin kızı Münire’ye sevdalanıp kaçırmasıyla başlayan yol öyküsü, demiryolu kıyısındaki yaşamlarda hak arayışına odaklı.
Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz’ın başrollerini paylaştığı film, söylem açısından cesur bir yapıya sahip. Taşranın gerçeklerini yansıtmanın ötesinde, haksızlıklara başkaldırıp eşit paylaşımdan yana olanın komünist-sosyalist damgası yediğini ve ortadan kaldırılmaya çalışıldığını, espriyle karışık bir anlatımla sunmakta.
Kendi gönüllü sürgününe karısı ve oğlunu da yoldaş eden Ali, sosyalist damgası yiyen, eşitlik isteyenlerin dinsiz olacağını varsayanlar tarafından Cuma namazını ihmal etmediği için yadırganan, okumaktan ve fikirlerini yazmaktan hoşlanan, kendi kendini yetiştirmiş bir kişilik.
Sırtını devlete dayayıp kul hakkı yiyenlere karşı olduğu için her gittiği kasabada takışacak birilerini bulup yeniden yollara düşen Ali’nin öyküsü, aile dramı ve memleket meseleleriyle örülü. İlk bakışta aşkın ve politik baskıların karamsarlığıyla yoğrulmuş bir tema gibi görünse de, Kenan İmirzalıoğlu’nun güler yüzlü performansı, filmin genelde dramatik olan dokusuna sihirli bir dokunuşla iyimserlik katmakta.
Her köşesinden umudun fışkırdığı ‘Uzun Hikâye’de; gerek baba evinden kalma pembe palto ve tabanı ayrık ayakkabıyla idare eden sarı saçlı Tuğçe Kazaz’ın Polyanna misali iyimserliğiyle… Gerekse kuş- çiçek, şen-şakrak dostlar, balondan saçılan gül yaprakları ve taş köprüyle... Masal âlemine benzeyen bir ortam yaratılmış. Özellikle Ali ile Münire’nin tanışma hikâyelerini oğullarına anlatırken gerçekleştirdikleri canlandırma, tam bir mutluluk tablosu!
‘L’harfi bozuk olan daktilo esprisiyle orijinalleşen; devlet çarklarındaki yozlaşmaya, sabit fikirli politikaya dokunurken bile gülen yüzünden taviz vermeyen ve sistemin işleyişinde o günlerden bugüne bir şey değişmediğini yine masalsı bir anlatımla veren ‘Uzun Hikâye’, yazarların her daim pireyi deve yapmak isteyenlerin kurbanı oluşunu da çok güzel örneklemekte. ‘Suç ve Ceza’nın Rus yazarından dolayı okunmasının sakıncalı bulunması da cabası…
***
Osman Sınav’ın uzun süre önce planladığı ‘Uzun Hikâye’, mekânları, müziği ve Altan Erkekli, Cihat Tamer, Mustafa Alabora, Zafer Algöz, Cengiz Bozkurt, Güven Kıraç, Mahir Günşiray gibi isimlerden oluşan kadrosuyla başarıyı yakalamış durumda. Her anlamda emek verilen, çekimleriyle kalitesini gösteren yapımda en büyük görev, mimiklerini dozunda kullanarak ve karakteriyle bütünleşerek seyirciyi filmin atmosferine çekmeyi beceren İmirzalıoğlu’nun!
ATV’de yayına giren ‘Karadayı’ dizisi de, ‘Uzun Hikâye’nin ana direği İmirzalıoğlu’nun oyunculuğunu kıyaslamak için iyi fırsat. ‘Ezel’e göre daha olgunlaşmış ve kendini oturtmuş bir İmirzalıoğlu var her iki yapımda da… Aslında her iki rol, birbirini tamamlıyor gibi. Öyle ki, hak bildiği yoldan şaşmamayı öğrenen Ali’nin bıraktığı yerden, babasından ‘adalet beklemez’ nasihatini alarak büyüyen Mahir devralıyor hak-hukuk savaşını.
Bu ezel ebed mücadelede, çıkmadık candan umut kesilmezmiş! Kalemi, kılıç yapan Ali’nin çabası filmin süresiyle sınırlı… Kötülerle savaşta yazı yerine yumruklarını kullanan ve Ali’ye göre daha sert olan Mahir’inkiyse, ekran ömrüne bağlı! İkisinin de kurgusal savaşta yolu açık olsun. Ötesi, ‘Uzun Hikâye’…
Anibal GÜLEROĞLU