Kadın çekişmeciliğinin ağırlıkta olduğu öykülerin çekiciliği malum… Bu tarz hikâyeler üstünden yaratılan senaryoların çoğu zaman avantajlı olarak yarışa başlamaları da öyle! Nasıl ki, ‘Ufak Tefek Cinaayetler’ de kadınları merkezine oturttuğu cinayet soruşturmalı ve gizemli öyküsüyle bu avantajı başarılı biçimde kullanan işlerden oldu.
İçeriğiyle, karakterleriyle farklı yabancı yapımlardan alıntı gibi durmakla birlikte kendine özgü bir hava yaratmayı bilen senaryo, eleştirilse dahi izlenmekten vazgeçilemeyecek bir iş çıkarttı karşımıza. Bu ilgi çekicilikte oyuncuların iyi seçilmiş olması, performanslardaki doğallık ve kurgunun Amerikanvari havasının da etkisi olduğu muhakkak. Neticede tüm bu özellikleriyle pek çok bileşenin harmanından oluşan ‘Ufak Tefek Cinayetler’ Salı gecesinin zorlu rekabet ortamında kendi emeğiyle yerini kazanmayı becerdi.
Lakin yüksek tempoyla yola koyulup her bölümünde merak duygusunu eksik etmeden ilerleyen, kadın dünyasındaki ruh hallerini farklı açılardan yansıtarak ilişkileri sorgulatan ve karakterlerindeki rol dengesini tam oturtma becerisi sergileyen ‘Ufak Tefek Cinayetler’in bu güzel tablosu zaman içinde ufak ufak değişir oldu. İçerik yaratma sıkıntısını mantıksızlıklar ve karakter bozulmalarıyla hissettirmeye başlayan yapımın özellikle son zamanlardaki hali, diziyi izleme keyfini de etkileyerek ‘Ufak Tefek Cinayetler nereye gidiyor’ diye düşündürmeye başladı.
UFAK TEFEK BIKKINLIKLAR
Yanlışları düzeltmek, eksiklikleri giderip daha iyi olabilmek için hataların dosdoğru görülmesi şart. Bu hakikat, özgün işler üretmekten ziyade yabancıların peşine takılan senaryolarla durumu kurtarmayı adet edinen dizi sektörümüz için de geçerli. Şimdi yabancı dizilere bakıyorum da… Çoğunluğu yaratıcı senaryolara, çeşnili içeriklere ve diyaloglara sahip. Buna karşılık bizim dizilerimiz klişe deryası ve birbirinin kopyası. Neden peki?
Tamam. Yapımcılar senaristleri yönlendiriyor, ısmarlama işi içerikler üretme hali mevcut. Peki ya diyaloglar? Karakterlerin hemen her dizide aynı tarz davranmaları, benzer saçmalıklar sergilemeleri de mi ısmarlama işi? Bu olumsuzluk son zamanlarda o denli göze batar hale geldi ki, sanırsınız tek kalemden çıkmış duygusunu yaymakta izleyiciye.
Öte yandan bir dizinin kendi içindeki tutarsızlıklar da diz boyu olmakta. Bakıyorsunuz birkaç bölüm öncesinde sergilenenler unutulmuş, karakter ve yaşadıkları, mantığın alamayacağı biçimde farklılaşmış. Başta bize gösterilen ve anlatılan şeyler devamında tornistan olabiliyor ya da karakterlerin geçmişlerinde yaşadıkları yok sayılıp ilerleyen bölümlerde bambaşka gelişmeler yaratılabiliniyor. Yani bütünlük hak getire. Dolayısıyla dizilerin her bölümünü birbirinden bağımsız ve habersiz kişiler mi yazıyor diye düşünmemek elde değil. Dizicilere sormak istiyorum… El âlemin dizilerinde var mı bu denli hafızayla, zekâyla oynamak?
Kabul ediyorum. Eleştirmek kolay. Sinema filmlerinden dahi uzun bölümler çekmek ve bunlara malzeme yaratmak hiç kolay değil. Hele bir de reyting kaygısıyla kalemler şekilleniyorsa durum daha da zor. Fakat bu zorlukların hiç biri sırf süre doldurmak adına karakterlere takla attırıp tüm değerleri altüst edecek davranışlar yaratma yanlışını bertaraf edemez. ‘Ufak Tefek Cinayetler’in, göz göre göre ‘Ufak Tefek Bıkkınlıklar’ haline getirilmesi de bu çerçevede değerlendirilmesi gereken bir olumsuzluk zaten.
Bu noktada son bölümlerde en çok kafama takılan mantıksızlıklara kısaca değinmek isterim. Mesela senaryonun neden sürekli Merve’yi yüceltmeye başladığına bir türlü anlam veremiyorum. Anladık. Senaryo bu karakterden güç alarak, onun kötülükleri üstünden çatışmacılığını yaratarak ilerlemeye odaklanmış ama… Bunu yaparken niçin mantık tümden göz ardı edilmekte?
Merve sırf kocasını döndürmek için kendi evine hırsız gibi girdi. İyi hoş bu bahaneyle Serhan’ı bir süreliğine evde de tuttu. Ama kıyafetleri ve aleti çöp poşetinde saklaması, bu poşetin elden ele dolanması neydi öyle? Kadın zaten eldivenle yapmış yapacağını. Yani parmak izi filan yok. Elbiseler deseniz… Nihayetinde kendi kıyafetleri... Alet de her evde bulunacak cinsten. Gerek var mıydı öyle poşetleyip şüpheli hale getirmeye? Ama işte bu şekilde uzadıkça uzadı olay ve zaman dolduruldu.
Yanı sıra Merve’nin sürekli yalanları açığa çıktığı halde çevresindekilerin halen onun sözlerine itibar edip ondan korkmaları da ayrı bir saçmalık. Altı üstü kendi malları olan evlerde oturan insanların oluşturduğu bir site topluluğu. Sanırsınız Merve’yle zıtlaşan, Birleşmiş Milletler Toplululuğu’ndan aforoz edilecek. Hadi canım sende… Hele o Pelin’in tuzağına düşmenin ardından emlakçi bayanla Edip’e attığı iftira neydi öyle? Kocası da kadını şıp diye boşayıverdi Merve’nin belli belirsiz iki sözüyle. Ayrıca sırf intikam almak için Oya’nın fakülteden ve rakibi olan doktoru bulup onu, doktorluk etiğini yerle bir edecek cinai kişilik haline çevirmesi… Serhan’ın annesini de ayartıp projesine dâhil etmesi… Merve’nin elinin kolunun her yere uzanması, mafya dizilerinde bile karşımıza çıkmayacak türden. İnsaf.
İşi gücü cheesecake yapıp o esnada entrika planlamaktan ibaret olan Merve’yi, böylesi abartılarla ulaşılmaz ve karşı konulamaz hale getirdiğini sanan senaryonun, gençliğinde yediği kazığa rağmen hayatta başarıya ulaşmayı beceren kadın kimliğiyle karşımıza getirilen Oya’yı düşürdüğü hale gelince… Tam anlamıyla mantıksızlık ve aşağılayıcılık!
Her şeyi dobra dobra konuşmaktan çekinmeyen dürüst Oya, Serhan’la ilişkisini yürütürken aynı zamanda Merve ile de sıkı fıkı oluverdi. Hatta Merve’nin kızını okuldan alıp gezmeye götürecek, onlara yemek tarifi verecek kadar işi ilerletti. En önemlisi de bir jinekolog olarak tıbbi gelişmeleri takip etmek, vücuduna aldığı ilacı araştırmak yerine bir görüş bir bakış canciğer olduğu meslektaşına kendini teslim etmesi... Bunu da anlamak imkânsız. Öksürüp kaşınan ve ne hikmetse bir doktora görünüp tahlil yaptırmayı akıl edemeyen Oya Allah’tan soğuk suyu yiyince mucizevî biçimde duruma uyandı da senaryo kendi mantıksızlığını bir nebze telafi etti. Bunun ötesinde Oya’nın hamileliği ayrı bir garabet olarak çıkageldi. Oya intihar ettiğinde rahmini parçalayan bahçe demiri nedeniyle çocuk yapma yeteneğini kaybetmemiş miydi? Nasıl olur da hormon-ilaç tedavisiyle hamile kalacağını düşünür ve dahi hamile kalır? Görünen o ki karakterin geçmişi unutulmuş. Tabii bir de Oya’nın Serhan’ın annesiyle buluşma zırvası var. Hangi doktor hastasıyla özel yemek buluşmasını kabul edip sonuçlara orada bakar? Ama ‘Kadın’ dizisinde de psikiyatr ile Bahar’ın annesi cafede buluşuyor ya… Burada eksik kalmasın aman.
Doktorluk mesleğini tıbbi açıdan dibe vurduran Oya ve Elif’i geçtim… Serhan’daki değişim tam bir mantık vakası! Arkadaş bu adam nasıl oldu da dizinin başında yüzüne bakmadığı, tek kelime konuşmayı lütuf saydığı Merve’yle böyle yakınlaşıp onun her dediğini dinler hale geldi? Hangi ara Merve’nin dedikodularına merak sarar oldu? Kaldı ki bu kadın evine gelip kahvene ilaç katmış, millete senin telefonundan mesaj atmış ve elde bıçak kurbanını beklemiş bir potansiyel katil pozisyonunda. Sen tut, onun dolduruşuna gelip peşinden koşturduğun Oya’ya ‘Proje miyim’ diye hava bas. Ha bir de adadan gelen fotoğraf makinesi saçmalığı var. Oya, senin annenin adadaki evini nereden biliyor da gidiyor? Tut ki bir şekilde öğrendi. Senin odana girip makineyi nasıl alıyor, niye alıyor ve ne gerekçeyle uluorta bırakıyor? Bu kadın o kadar aptal mı ki senin ondan hesap soracağını akıl etmesin? Aşk bu kadar ucuz mu ki, herkese attığı kazıklar ve dolapçılığı tescilli Merve’ye kanıp Oya’yı kovuyorsun? Esasında Oya-Serhan ilişkisinin nereden baksanız iler tutar tarafı yok. O da ayrı mesele.
SONUÇTA; Mehmet’in bir anda usta aşçıya dönüştüğü, Edip’in başlangıçtaki bilge kişiliğini sıfırlayarak çirkinleştiği, Mehmet ve Taylan’ın evdeki çalışana yönelik sözleriyle tacizci profili sergileyerek adileştikleri ‘Ufak Tefek Cinayetler’, karakter oynamaları ve bir dolu mantıksızlığıyla izleyiciyi canından bezdirip ‘Ufak Tefek Bıkkınlıklar’ haline geliverdi.
İşin fenası bu yolda ilerlemeye devam ederse, yarattığı bezginlik ayağına dolanacak. Yeni sezon vizesi alınsa bile bu kafayla devamı uzun süremez… Gitti gider. Bu böyle biline.
Anibal GÜLEROĞLU