Bazı yapımlar vardır ki, övgüyü mü yoksa yergiyi mi hak ettiğine kolayca karar veremezsiniz. Bir yandan içeriği, sizin değer yargılarınıza tamamen ters gelir. Diğer yandan onaylamasanız bile sinemasal açıdan iyi bir iş olduğunu düşünürsünüz. Bu zorlu ikilem, konu cinsellikse eğer daha da kafa karıştırır ve insana ‘Aklımı Oynatacağım’ dedirtir.
İşte geçtiğimiz ay düzenlenen İstanbul Film Festivali’nin açılışında gösterilecek kadar önemsenen ve vizyona çıkan ‘Aklımı Oynatacağım/I’m So Excited’ bu türden bir yapım.
İlginç mi, rahatsız edici mi?
Düzenlenen baskın sonucu sinemada gay ilişki yaşadıkları iddiası ile biri Alman, biri de Meksikalı olmak üzere 60 kişinin ‘fuhuş yapmak’tan işlem gördüğü haftayla denk düşen ‘Aklımı Oynatacağım’ın içeriği komedi kılıfıyla yumuşatılmış soft porno filmlerin üslubuna sahip.
Hani erkek, seks işlevini sürdürürken kadının hiçbir şey hissetmeyip kakara kikiri dergi okuduğu ya da tırnaklarını törpülediği türden İtalyan erotikleri vardır ya… Cinselliği, komediyle icra edip kendilerini kabul edilebilir duruma sokmaya çalışırlar. İzleyicinin irrite olması, ‘yumurta-tavuk’ bağlamında düşünmeden işini yapan horoz misali, onları hiç bağlamaz. Belli bir kitleye endekslidirler çünkü. ‘Aklımı Oynatacağım’ filmi de tam bunların anlatım diline sahip.
***
Pedro Almodovar’ın kendi ülkesinde hâsılat rekoru kıran son filmi olan ve zengin oyuncu kadrosunun yanı sıra Antonio Banderas, Penelope Cruz gibi isimlerin konuk oyunculuklarıyla prim yapmaya çalışan ‘Aklımı Oynatacağım/I’m So Excited’, kimine göre ilginç kimine göreyse ahlak değerlerini yozlaştıran rahatsız edici bir film!
Evli ve çocuklu biseksüel pilotların yönetimindeki uçakta, yolcuları memnun etmeye çırpınırken bir yandan da özel hayatlarının muhasebesini yapan ve bu süreçte seyirciyi anlamsız muhabbetlerine ortak eden gay hostların yanı sıra heteroseksüellerden transseksüellere, sado-mazo eskort hizmeti veren patroniçeden psişik çılgın bakireye, tetikçiden yolsuzluk yapan iş adamına ne ararsanız mevcut. İlaveten, alkol ve anüste taşınan hap durumlarını da unutmayalım.
Anlayacağınız, Twit atma tutkusu ve apron fingirdeşmesi yüzünden oluşan arıza dolayısıyla bir türlü gideceği yere varamayan ve iniş yapamayan uçağın havada mahsur kalan yolcuları alabildiğine sıra dışı. Mahsuriyeti algılama ve yaşama durumları da aynı oranda garip.
Derinlikli konularla karşımıza çıkan Almodavor’u tarzından uzak farklı sularda gezindiren bu çalışma, gay hostları dindar, aile düşkünü ve flört tutkunu sınıflamasına tabi tutarken fazlasıyla rahat. Bir anda ‘uçan geneleve’ dönüşen uçakta sergilenenlerle, eşcinselliği ballandıra ballandıra işleyen ve heteroseksüel ilişkilerle aynı normaliteye sokan yapım, bu noktada demir leblebi gibi!
Zira eleştirecek olsan, ‘cinsiyetçi’ sıfatını yer ‘çağdışı’ bulunup hor görülürsün. Filmde sergilenen ve baştan sona eşcinsel seksten ibaret olan örgüyü doğal karşılayacak olsan, ‘ahlaksız’ etiketini yersin. Gel de çık işin içinden. ‘Ne şiş yansın, ne kebap’ türünden yaklaşılsa ve sadece ‘sinema sanatı’ gözüyle bakılsa bile ortada bir gerçek var ki, o da içeriğin hiç masum olmadığı… Ve aslında çok tepki çekecek ayrıntılar barındırdığı!
Eşcinselliğe övgü mü alay mı?
Kişilerin özel hayatlarına ve cinsel tercihlerine saygılı biri olsam da ne yazık ki ‘Aklımı Oynatacağım’ filminde sergilenenleri, bazı vurgulamalarından dolayı hoş görmem mümkün değil. Erkeklerin birbirine oral seks yapmalarıyla ilgili ‘Askerlikte bu işe alışıyorlar’ saptaması öyle bir ifade ediliyor ki, sanki her erkek bunu yapıyor ya da yapması kaçınılmaz!
Bu filmde amaç nedir, onu da anlamak imkânsız aslında. Komedi desek, ben hiç gülemedim. Zira replikler ve sergilenenlerle basitleştirilip seviyesizleştirilen cinselliğin bir esprisi yok.
Kadın-erkek arasındaki diyalogların benzerlerini, erkek-erkek ilişkisine uygulayan ve duygudan eser olmayan örgüsünde komedisini de eşcinsel sohbetler üstüne kuran ‘Aklımı Oynatacağım’, bu haliyle kimden yana?
Onu da değerlendirmek zor. Çünkü ilk bakışta eşcinselliği normalleştiren bir söylem gibi dursa da, farklı açıdan yorumlandığında onlarla ve iç dünyalarıyla dalga geçildiği düşüncesine kapılmak mümkün. Ki bu da bana göre aşağılamanın ta kendisi!
Tüm bu ikilemler içinde değişmez gerçek, gülmece kamuflesiyle her şeyi hoş göstermenin tehlikesi. Zira bu yolla masumlaştırmak ve özendirecek derecede doğal hale getirmek çok daha kolay. Ne yazık ki, bu söylem biçimi sinemada sadece cinsiyet konusunda değil, türlü biçimlerde karşımıza çıkmakta.
Neticede; gençleri koruma ahlakçılığının baskı tehlikesi taşıyan yüzünü gören biri olsam da, üçüncü cinsin özgürce yaşama hakkına sahip olduğunu düşünsem de, bu tarz yapımların sinemadan girip beyinlere yayılmasını hatalı buluyorum. Üstelik masum bir heykele dahi ‘Ben böyle sanatın içine tükürürüm’ denildiğini hatırlayarak, ‘Aklımı Oynatacağım’ filminin nasıl karşılanacağını düşünmeden de edemiyorum. İzleyip izlememek kişisel tercih.
Anibal GÜLEROĞLU