İnsanların başarısını kısıtlayan en önemli etkenlerden biri tembellikse, diğeri de cesaretsizliktir. Zira mevcut becerilerin ve edinilen bilgilerin önünü keser cesaret yoksunluğu. Nitekim Winston Churchill de ‘Cesaret en önemli erdemdir, çünkü diğer erdemlerin ortaya çıkmasını sağlar’ sözüyle bu gerçeği saptamış. Keza ünlü Romalı şair Horatius da ‘Başla, cesur ol ve bilgece davranmaya cüret et’ diyerek cesaretli olmayı teşvik etmiş.
Ünlü isimlerin cesaret konusundaki düşünceleri hiç kuşkusuz bunlarla sınırlı değil. Cesur olmanın, girişkenliğin faziletlerini ortaya döken pek çok söz bulmak mümkün. Bunlara karşılık yersiz cesaretin yarardan çok zarar getirebilme ihtimali de her daim mevcut. Kısacası; hangi alanda olursa olsun kof değil dayanağı olan cesaretle hareket etmek lazım. Aksi halde kendi kendini tekrarlayan, hiçbir yenilik yaşatmayan kısırdöngünün içine hapsolmak; başarı beklerken zarara uğramak kaçınılmaz.
Nasıl ki, sürekli aynı konuları işler hale gelen dizi sektörümüz de uzun zamandır böylesi bir cesaretsizliğin esaretinde çırpınıp durmakta! Uyarlamaların hep aynı türden içeriklere yönelik olması, sözüm ona özgün işlerin belli kalıplar çerçevesinde geliştirilmesi, klişelere boğulan romantik komedilerin kabak tadı vermesi bir yana… Farklı türde iş üretememe cesaretsizliği diziciliğimizin en önemli sorunu olarak çıkıyor karşımıza.
Şöyle ki; yabancıların geniş içerik perspektifine karşın bizdeki tutuk dizi mantığında korku, bilim-kurgu gibi türlere hiç yer verilmemekte. Çünkü bir yandan böylesi yapımları inandırıcı biçimde yaratmanın zorluğu ciddi bir etken… Diğer yandan ekran kısıtlamaları bu tarz işlerin hareket kabiliyetini zora sokacak türden. Dahası izleyicinin fantastik yaratıcılığı bırakın, düşündürücülüğü bir tık fazla olan gizemli işlere bile ilgi göstermediği malum. Düşünsel ve algısal tembellikle ekran başına geçenler, rutin içeriklere ve dramların ağırlığına tutkuyu sürdürmekte. Tüm bu ayrıntılardan ötürü de diziciler doğal olarak tür çeşitlemesinde cesaretsiz davranmakta. Lakin klişe işler tıkanma noktasına ilerlerken cesaretsizlik de bir yere kadar. İşte şimdilerde böylesi bir atılım var dizi dünyamızda… YAŞAMAYANLAR!
Peki… Türk diziciliğinde bir cesaret örneği olan ve izleyicimize alışılmışın dışında yerli yapım sunmaya hazırlanan ‘Yaşamayanlar’ nasıl bir iş olarak çıkacak karşımıza. Buyurun bakalım.
YERLİ VAMPİRLERİMİZ UMUT VERİCİ!
Senaryosu Şamil Yılmaz tarafından kaleme alınan ve Türk diziciliğinin ilk yerli vampir işi olmaya hazırlanan ‘Yaşamayanlar’, vampirlerle insanlar arasındaki savaşı anlatmaya soyunan fantastik konusuyla, izleme alışkanlığımızda fark yaratmaya aday bir yapım konumunda. Genel tanıtım itibariyle içeriğini değerlendirdiğimizde…
İstanbul’da geçecek olan hikâyenin temelinde Dmitry tarafından vampire dönüşen Mia’nın intikam arzusu yatmakta. 500 yaşındaki vampir Dmitry’yi öldürüp yeniden insanlığa geçiş yapma niyetindeki Mia’nın en büyük sınavı da, insanlarla vampirler arasında başlamak üzere olan savaşta hangi tarafta yer alacağı! Tabii hepsi bu kadarla sınırlı kalmayacak. Örneklerine yabancı yapımlarda rastladığımız türden yan öykülere de yer verilecek.
İstanbul’a geldiği andan itibaren kendini, iyiyle kötünün savaşı içine düşen ve aşkla nefretin, yaşamla ölümün birbirine karıştığı bir sürecin içinde bulan Mia’nın mücadelesine karanlık ve çekici Karmen, geçmişinde büyük bir sır barındıran savaşçı Numel ve İstanbul’un kenar mahallelerinde vampirlere karşı direnen vampir avcıları da eşlik edecek. Velhasıl yerli dizilerdeki klişe hikâyelerin çok ötesinde bir heyecan ve maceracılık hâkim olacak, ilk yerli fantastik dünyada sınav verme cesareti gösteren ‘Yaşamayanlar’a!
Kuşkusuz bu içeriğin ilk etapta yabancı işlerle denkleştirilip eleştirilmesi de ihtimal dâhilinde. Ancak gerçek şu ki, yabancı örnekleri de kendi içlerinde benzeşmeler göstererek gelişmekte. Anlayacağınız gösterilen cesaretin hak ettiği değeri bulabilmesi için yaşayanlar, küçümsemeden ve ‘özenti’ etiketini yapıştırmadan izlemeli ‘Yaşamayanlar’ı
Sekiz bölümden oluşan dizinin bir diğer cesur hamlesi, ekran yerine BluTV’de yani internet ortamında yer alması… Ki bu da, Netflix başta olmak üzere yabancı rakiplerle boy ölçüşebilmek adına önemli bir adım sonuçta.
Ayrıca görüntü yönetmeni Tariel Meliava’nın izleyicileri gizemli ve heyecan dolu dünyanın içine sürükleyecek görüntülere imza attığı vampir işinde ünlü isimleri bir araya toplayan kadro da cesur adımın sağlam dayanaklarından biri olarak karşımıza çıkmakta.
‘Eve Dönüş: Sarıkamış 1915’ filmiyle Hong Kong Asya Film Festivali’nden ödüller kazanan ve BluTV Özel Yapım’ı ‘7 YÜZ’ dizisinin ‘Prosedür’ bölümünde de imzası olan Alphan Eşeli’nin yönetmenliğini üstlendiği yapımın fragmanına baktığımızda oyuncu-rol dengesinde sırıtan bir tablo olmaması çok güzel. Elçin Sangu(Mia), Kerem Bürsin(Dmitry), Birkan Sokullu(Numel) ve Selma Ergeç(Karmen) gibi başrollerin yanı sıra Hazal Türesan(Yisa), Türkü Turan(Zehra), Nilperi Şahinkaya(Melisa), Efecan Şenolsun(Sercan) gibi sevilen oyuncuların varlığı dikkat çeken özellikte. Böylesine zengin ve genç kesime hitap gücü yüksek bir kadronun varlığı, tür meraklılarını hedefleyen dizinin takipçi sayısını da etkileyecektir kuşkusuz.
SONUÇTA; Ekran tabularını yıkıp dizi sektörünün elini kolunu bağlayan zincirleri kırarak kısıtlamalardan soyutlanmış özgür ve özgün işler yapabilmenin önünü açan BluTV’nin Türk diziciliğindeki cesaret örneği olan ‘Yaşamayanlar’ için, drama-komedi-polisiye sarmalını aşmada olumlu bir adım diyebiliriz rahatlıkla.
Dizi sektörümüzde ilki başarmaya odaklı bu cesur işin ekran yansıması olur mu, olmaz mı bilemeyiz ama… Ekrandaki uyuşmuşluğu yaşayanların, Eylül ayında BluTV’de yerini alacak kanlı-canlı özel yapım ‘Yaşamayanlar’a nasıl tepki vereceklerini hep birlikte göreceğiz. Bir bakmışız ‘Yaşamayanlar’, yaşayanların yeni yükselen değeri oluvermiş… Belli mi olur?
Hayli umut verici görünen yerli vampirlerimize bol şans dileyerek ve diziciliğimizdeki fantastik ilki merakla beklediğimizi belirterek koyalım noktayı.
Anibal GÜLEROĞLU