Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

‘Televizyon yarım metrelik bir cezaevidir’ demiş Oscar’lı yönetmen Billy Wilder. Bu tespite kimin itirazı olabilir ki! Gerçekten de beyazcamın evlerde başköşeye kurulmasıyla birlikte insanların da yaşam alışkanlıkları gittikçe ona endekslenmiş ve tekdüzeleşmiş. Bu müthiş buluş çoğunluğun yegâne eğlencesine dönerken sohbetleri, insan ilişkilerini de ötelerken aynı zamanda buradaki programlar vasıtasıyla beyinleri de tutsak etmeye başlamış. Dizilerin, şovların sonunu merak tutkusu, Murathan Mungan’ın da ‘Televizyon dizilerini seyrediyorlar, onların sonlarını merak ediyorlar, kendi sonlarını merak etmiyorlar’ sözüyle paralel biçimde, insanları televizyona esir etmiş adeta.

Haberin Devamı

Hayatımıza girdiği ilk andan günümüze değişmeyen bu hakikat internetin yaygınlaşmasıyla daha farklı bir boyut kazandı kuşkusuz. Artık sadece evdeki beyazcamın değil aynı zamanda her an yanımızda gezdirdiğimiz ve her yerde izlenmeye müsait dijital dünyanın da çekim gücüne kapılmış haldeyiz. Toplu taşıma araçlarından arkadaş toplantılarına, her durumda insanların gözü ellerindeki cep telefonlarının izlenebilir kıldığı dijital platformlarda.

Anlayacağınız televizyonun yarım metrelik cezaevi olma hali dijitalin gelişmesiyle birlikte kendini aşıp, cep telefonlarının avuç içine sığan hapishaneliğine dönüştü!

Hal böyleyken bir yandan fabrikasyon üretim şeklinde çalışmaya başlayan dizi sektörü, bir yandan televizyon kanalları, bir yandan da dünya çapındaki yapım-yayın şirketleri dijital dünyanın nimetlerinden faydalanabilmek için kolları sıvadı. Ülkemizde Netflix platformu ile yaygın hale gelen dijital olayı yerli dizilerimiz için de dünyaya açılma kapısı oldu.

Pek çok ülkede abonesi olan platform için özel diziler yapılırken daha önceden televizyon kanallarında yayınlanmış olan yapımlar da Netflix çatısı altında dünya izleyicisiyle buluşmaya başladı. Muhakkak ki, ekranlarda uzun uzun yer alarak yersizlik sergileyen işler dünya izleyicisinin ilgisini çekebilmek için düzenlenip bu dijital ortamlara uygun hale getirildiler. Böylece olası dizi darboğazının önü kesilirken bir yandan kanalların prestijine katkı sağlandı, bir yandan da yeni pazarlar yakalamanın önü açıldı. Nasıl ki TRT de bu gelişimde yerini aldı.

Haberin Devamı

HALKA’NIN DİJİTALDEKİ GÜÇLÜ REKABETÇİLİĞİ

Tarihi kurguya adapte ederek geçmişin değerlerini canlandırmayı hedefleyen büyük prodüksiyonlardan, istihbarat dünyasının derinliklerine inen aksiyonlara… Aşk odaklı dramalardan, kaliteli aile komedilerine… Ve dahi yarışmaların yanı sıra Uzak Doğu’nun sevilen yapımlarından mini dizilere… Pek çok başlıkta özel kanallara ciddi rakip durumuna gelip reytinglerde başa güreşen TRT 1’in ekran performansı malum. Şimdilerde bu performansa yeni cephe açıp büyümesini ve dönüşümünü sürdüren sektörde yerini almak için dijital atağını yapmaya hazırlanmakta.

Dizilerini dijital platformlardan dünya izleyicisiyle buluşturma atağını başlatan TRT 1’in bu yoldaki yapılanması sürerken TRT Kurumu’nun ilk hamleyi yapmak için seçtiği yapım, geçtiğimiz sezonun iddialı işlerinden ‘Halka’ dizisi oldu.

Haberin Devamı

ES Film tarafından TRT için hazırlanan dizinin yayımlanan 19 bölümünün tamamı Londra’ya iletildi. Ekranda 130 dakika olarak yer alan bölümlerini dijitalde 50’şer dakikaya indirmek için de Sherlock, Black Mirror, Taboo gibi dünyanın takip ettiği yapımlara ve birçok ünlü sinema-dizi projesine imzasını atmış bir isim olan Mark Davis ile anlaşmaya varıldı.

Süreleri kısaltmak için kurgu çalışmaları başlatılan dizinin daha kısa ve dinamik hale getirilmesinden sonra yerini alacağı dijital platformda pek çok yabancı yapımdan daha fazla ilgi göreceği muhakkak. Yani 'Halka'nın dijitaldeki rekabetçiliğinin güçlü olacağını söyleyebiliriz rahatlıkla.

Zira Serkan Çayoğlu ile Kaan Yıldırım’ı buluşturan ‘Halka’nın sosyal medyada hayli ses getirmesini sağlayan geniş bir fan kitlesi mevcut. Ayrıca Nazan Kesal, Ahmet Mümtaz Taylan, Burak Sergen, Hande Erçel ve Hazal Subaşı’dan oluşan güçlü oyuncu kadrosuyla adından söz ettiren yapımın mafya ve entrikaya odaklı konusu da oldukça dikkat çekici.

Hatırlanacağı üzere bambaşka yerlerden gelen iki genç ve hırslı insanın kader sandıkları, tesadüf olarak gördükleri bir kumpasa karşı yan yana durarak mücadele vermelerini konu alıyordu. Aynı zamanda iki kurban olan bu inatçı adamlar eski defterlerin, kirli davaların, büyük-küçük yalanların hesabını sormaya çalışırken mafyanın, paranın, entrikanın konuştuğu bir hayatın içinde sürükleniyorlardı.

Üç halka simgesiyle bilinen bir suç şebekesinden adını alan ‘Halka’nın en temel özelliğiyse, her bölümde artan gizem temposuyla yol alması ve klasik mafya anlatılarının aksine bir tablo çiziyor olmasıydı.

Şöyle ki; alışılmış erkek egemen mafya dünyasını yansıtmak yerine daha ziyade kadınların güçlü olduğu, yönetip yönlendirdiği bir karakter içeriğine sahipti. Hikâyenin kahramanları da mafyanın içinden değil, bu suç şebekesinin mağduru olduklarını öğrenmenin ardından örgütle mücadeleye girişen Kaan ve Cihangir’di. Sözün kısası, oyuncu performanslarıyla göz dolduran ‘Halka’, içerik ve karakter yapılanması açısından da farklı bir mafya-entrika dünyası sunmuştu bize.

NETİCEDE; Ekrandaki dizi bolluğundan dolayı yeterince ilgi göremeyen yapımlar için büyük fırsat olan dijital platform olayına TRT de ‘Halka’ ile hızlı bir giriş yapacak. Özellikle genç izleyici tarafından beğeniyle izlenen iddialı polisiye dizisi ‘Halka’nın, yeni bir kurguyla dijital platformlarda boy göstermesi, fanların da katkısıyla, iyi sonuç verecektir. Bunun ardından yeni hamlelerin geleceği de muhakkak.

Revize edilmiş ‘Halka’ atağıyla dijital âleminde gövde gösterisine soyunan ve yerli yapımcılarla bu alanda da rekabete girişen TRT’nin yolu açık olsun.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal