‘Ya tam açacaksın yüreğini ya da hiç yeltenmeyeceksin. Grisi yoktur aşkın. Ya siyahı ya beyazı seçeceksin’dese de Şems-i Tebrizi, inişli-çıkışlı evrelerle dolu hayatta her şeyi bu kadar net kestirip atmak mümkün olamıyor ne yazık ki! Aşkın siyah-beyaz ikileminde grilikler de yaşanabiliyor. Ancak insanların bunu fark etmesi ve olayın özünü anlaması biraz zaman alıyor. Tıpkı senarist değiştirme modasına uyarak yeni bir sürece başlayan ‘Siyah Beyaz Aşk’ dizisinde olduğu gibi.
Sema Ergenekon-Eylem Canpolat ikilisinin kaleminden çıkarak ekran yolculuğunu başlatan yapım, başlarda siyahın ve beyazın net ayrımını sunmuştu bize. Tabii bu meyanda kimi sert sahnelerinden ve bir doktorun zoraki çalıştırılmasından ötürü de şikâyetlere maruz kalıp kadın eliyle kadına şiddet sergilenmesi gibi ithamlarla karşılaşmıştı. Bu da ‘Siyah Beyaz’ ikilemini doğurmuştu haliyle. Sevmeli miydik, kızmalı mıydık bu diziye?
Dahası dizinin kalıcı olamayacağı yönünde görüşler de havada uçuşmuştu başlarda. Tüm bunlara karşılık ‘Siyah Beyaz Aşk’, griliğin açtığı yoldan ilerleyerek meramını anlatma mücadelesini sürdürdü ve kendini fark ettirmeyi başararak yükselişe geçti. Tebrikler...
SİYAH BEYAZ AŞK’IN TONLARINI HİSSETMEK
Nedense siyahın kötülüğü-karanlığı, beyazınsa iyiliği-aydınlığı temsil ettiği kanısı yaygındır insan düşünselinde. Oysa siyahın içinde çok derin iyilikler saklı olabileceği gibi beyaz da sanıldığı kadar masum çıkmayabiliyor her zaman. Bir bakıyorsunuz grilik sıyrılmış aradan.
Nitekim Ferhat ile Aslı’nın, karakterleriyle özdeşleştirilen siyah-beyazlıktan yaratılan dizi, ilk bölümden itibaren bu iki rengin temsil ettiği anlamı sergilerken, sık sık ara yerde grinin de olabileceği gerçeğini hatırlattı bize.
Gördük ki, ne Ferhat’ın kişiliği koyu bir siyahlıktan ibaret, ne de Aslı bembeyaz... Sinan’ın aşkının sahtekârlığını açığa çıkartarak Aslı’ya iyilik etmiş olan Ferhat’ın acımasız-tetikçi görünüşünün altında çocukluğundan gelen büyük acının etkisiyle baskılanmış özverili ve vicdanlı biri yatmakta. Öte yandan hastalara hayat vermek için çırpınan Aslı da yeri geldiğinde kolayca adam yaralayabilecek birine dönüşebilme potansiyelinde. Yani herkesin karakter tonu net değil, değişken… ‘Siyah Beyaz Aşk’ın derdini anlayıp öyküsünü sevebilmek için de öncelikle sergilenenleri ‘iyi-kötü’ veya ‘doğru-yanlış’ diye kestirip atmak yerine, bu uçlar arasındaki çizgide gelişebilecek tonları algılayıp hissetmek önemli!
En büyük aşkların büyük kavgalardan başlayabileceğini ve gerilimin-korkunun aşkın birleştirici gücünü daha iyi ortaya çıkartma fırsatı yarattığını gösteren ‘Siyah Beyaz Aşk’a bu mantıkla yaklaştığımızda her karakterin kendi içinde siyahtan beyaza veya tam tersi geçiş yapan yönlerinin bulunduğunu ve dizinin vurgulamak istediğinin aslında tam da bu olduğunu algılıyoruz.
Öyle ki sadece geçmişiyle acı dolu bir biçimde yüzleşen ve aşkını kendi kendine bile itiraf edemeyen Ferhat’ın değil, Aslı’nın ölümünü arzulayan Namık’ın ve intikamcılığı başlatarak diziye aksiyon katan Şahin’in de kötücül tavırlarının altında mecburiyetlerle şekillenen hayatların hüznü bulunmakta. Bu gizli öyküler senaryonun baş çekiciliği kuşkusuz. Ancak tüm bunların izleyiciye yeterli bir dille aktarılamadığını, bunun da dizinin daha çok ilgi görmesini engellediğini vurgulamak lazım.
Anlayacağınız siyahla beyaz arasındaki griliklerin hissettirilmesindeki aksaklıklar dizinin karalıklarını oluşturmakta ve gidişatında önemli bir etken! Dizinin karalıklarını daha net vurgulayacak olursak…
SİYAH BEYAZ AŞK’IN KARALIKLARI
‘Siyah Beyaz Aşk’ her ne kadar Aslı-Ferhat ikilisinden medet umsa da, yapımdaki diğer karakterlerin doğru yansıtılması da en az onların birlikteliği kadar önemli. Lakin şu ana dek bu yönün ihmal edildiği de bir gerçek.
Şöyle ki; Yeter’le birlikteliğini tehdit karşısında noktalamak durumunda kalan ve Ferhat’ı kendine veliaht yetiştirmek için küçük yaştan şiddete yönlendiren Namık’ın dünyası, baştan gerektiği gibi anlatılamadı izleyiciye. Oysa Muhammet Uzuner’in her duyguyu yansıtma ustalığındaki oyunculuğuyla şekillenen Namık’ın varlığı bu hikâyenin başlangıç ve kilit noktasıydı! Dolayısıyla bu karakterin mazisi, bölük pörçük aktarımların kopukluğunda değil doyurucu bir dille işlenmeliydi. Yapılmadı.
Yanı sıra İdil’in gelmesiyle iyice cadı kazanına dönen evin sakinlerinden bolca malzeme çıkartma kapasitesindeki içeriğin pat diye önümüze sürdüğü Şahin karakteri de, bu âlemdeki siyahlığın göze sokulmasından ibaret bir tatta verilmekte. O ne öyle, mezarlar kazdırmalar, zırt pırt telefon açıp şunu yapacağım, böyle acı çektireceğim diye laf üretmeler? Adamın mazisinde Namık’la olan münasebeti niçin doğru dürüst ele alınıp intikamcılığı sağlam temellere oturtulmuyor? Karısıyla kızının acısını çektiğini anladık ama acemilikte birbiriyle yarışan kötü adamlarının eylemlerindeki aksiyon komedisini ve Şahin’in dronlu mronlu gözlem hevesini ciddi bulamadık. Yani bunlar yapılarak sözde Namık’a dokuz ay boyunca dokuz doğurtmak ve dizinin heyecan dozu yükseltilmek istenmiş ama kötücüllüğün kötü yansıtılmasıyla bal gibi abartı konumuna düşmekten öteye geçilememiş. Heyecan ve merak da güme gitmiş.
Ece Dizdar tarafından canlandırılan İdil’in, yeni kötü adamımız Şahin’in depremde kaybolan kızı olma ihtimalini aklıma düşüren senaryoda, ayrıca Birce Akalay ile İbrahim Çelikkol’un payına düşenler de doğru değerlendirilmeli. Yani Aslı’nın ve Ferhat’ın ilişkisinin altyapısı, ‘Doktor kadın kendisini, ya ölüm ya nikâh ikileminde bırakan adama âşık olur mu hiç’ sorgulamasından kurtarılmalı ve buradan doğacak aşk, makul gerekçelerle kabule hazır hale getirilmeli… Ki, bu hususta yine çokça takıldığımız mantık olgusu öne çıkmakta!
Mesela saklanma yerini çok güvendiği Dilsiz’e değil de kaypaklığı ve gizli aşk hallerini eline yüzüne bulaştıran Cüneyt’e söyleyerek Bolu’daki kulübeye giden Ferhat’ın silahında kurşun olmaması mantığa tersti. Yani bu âlemin adamısın ve karınla kendini korumak için yedek silahın ve mermin bulunmuyor. Olacak iş değil. Dahası adam gibi bir savunma planı geliştirmek yerine açık alanda koşturmaya başlamak da neyin nesiydi? Bariz, Ferhat vurulsun da Aslı onu iyi edip aşk hallerine girişilsin mantığı sergilenmişti. Hele kahvaltı getiren adamın aracıyla Ferhat’ı almaya gitmek yerine koşturması ve Aslı’yla birlikte sırtında taşıması… Ölüm ve felç riski olan biri için çok fazlaydı. Nasıl ki, Ferhat’ın apar topar Bolu’daki hastaneden İstanbul’a getirilmesi ve zorlu ameliyat sonrası yoğun bakımda olması gerekirken hemencecik dirilip eve koşturması da gerçekçilikten uzak bir garip mantık ürünüydü. Yani sakız çiğneyerek bile sakin kalmamız mümkün değildi bu mantıksızlık karşısında.
SONUÇTA; Gülsüm’ün Cüneyt’in duyarsızlığını anlayıp alkolik karısı Vildan’a acır konuma geldiği… Yeter’in torunu sayesinde Abidin’le evlenen Safiye’nin kabak çiçeği gibi açılıp yapmacıklık sergilediği ‘Siyah Beyaz Aşk’ın kendini izlettirme ve ‘Kırgın Çiçekler’e fark atma kapasitesi yüksek. Lakin Ebru-Cem yakınlaşmasından ne derece doyurucu hikâye türetebileceği meçhul olup Yiğit-Suna kanadına biraz daha çekidüzen vermesi gereken içeriğin, mantıksızlıklardan ve ihmallerden doğan karalıklarının giderilmesi ve Birce Akalay’ın abartılı tepkilerine birazcık ayar getirilmesi şart!
Çözümün grilikten geçtiği 'Siyah Beyaz ikilemi'nde bundan gerisi can sağlığı…
Anibal GÜLEROĞLU