Yeni yılla birlikte yepyeni dizilere parlamaya niyetlenen ekranlarımız ilginç tatlar sunacak gibi görünüyor. Tanıtımı yapılan işler, dizicilerin fark yaratmak için kolları sıvadıklarının habercisi adeta. Kuşkusuz devreye girecek yapımların, farklılıklarla ekranı renklendirme özelliğinin yanı sıra, mevcut işleri olumsuz etkileme ve zorlu olan yarışı daha körükleme yönü de mevcut.
Ancak bu noktada felsefi düşünceleriyle değişik bakış açıları sunan Osho’nun ‘Farklılıklar, farklı yaklaşımlar, farklı fikirler olduğu için hayat zengindir’ mantığını hatırlatmak isterim! Bu mantık çerçevesinde farklılıkları benimsemek ve onlardan ürkmek yerine kaliteyi yükselten farklılıklara destek vermek lazım.
Öte yandan, yenilikler yaratma hususunda, dizi-film platformlarının eskiye oranla daha fazla ilgi görür olmasının televizyon yayıncılığı üstünde yarattığı baskıyı da göz ardı edemeyiz. Netflix, BluTV gibi platformların rekabeti kızıştırma gücünün, kanalların sürekli yeni yapımlar devreye sokarak yarattıkları farklılık çabasında etkisi vardır muhakkak. Sezon kavramını tüketen ekran dünyasındaki dizi sirkülâsyonunda hal böyleyken, 2020’de fark yaratma potansiyelindeki işler cephesine baktığımızda gözümüze ilk çarpan yapım, ismiyle de sıradanın ötesine geçme gücünü ortaya koymak isteyen, ‘Zemheri’ oluyor.
Peki… Nedir ‘Zemheri’? Eskiler, Arapçaya merakı olanlar veya takvimlerdeki hava durumlarını takip edenler bilir. ‘Zemheri’ sözcüğü yılın kış aylarına tekabül eden bölümünü yani 22 Aralık’tan 21 Mart’a kadar olan üç aylık süreci işaret eder ve ‘karakış dönemi’ için kullanılan ‘Zemherir’ sözcüğüyle karıştırmamak lazımdır. Zira ‘Zemheri’ye kıyasla daha kısa bir sürece denktir ve Ocak sonunda biter, dondurucu soğukların yaşandığı ‘Zemherir’ dönemi.
Sözün özü; Ekranda büyük fark yaratacağını düşündüğüm ‘Zemheri’ yayın dönemiyle de uyumlu isme sahip bir iş. Dolayısıyla ‘‘Şimdi ‘Zemheri’ zamanı’’ diyebiliriz rahatlıkla.
‘Zemheri’ fırtına kopartacak mı?
Yeni işler, yeni umutlar, yeni beklentiler… Ve tabii yeni hayal kırıklıkları, yeni harcanmışlıklar. Her değişim nasıl bir parça tavizi barındırırsa içinde, her fark yaratma projesi de risk taşır hayata geçirildiğinde. Show TV’nin AY Yapım imzalı ‘Zemheri’si için de geçerli bu durum.
O nedenle, fark yaratması umuduyla yolunu gözlediğimiz diziler için hep yaptığım gibi, bir ön değerlendirmede bulunmak istedim. Bu noktada yine üstüne yoğunlaştığım konu, dizinin iddiasını gerçekleştirme gücü… ‘Zemheri’ fırtına kopartacak mı?Alperen Duymaz, Ayça Ayşin Turan, Caner Cindoruk, Hazal Filiz Küçükköse, Emir Çubukçu, Nihal Koldaş, Müfit Kayacan, Şebnem Dönmez ve Zerrin Tekindor’u kadrosunda buluşturan ‘Zemheri’, gerek içeriğiyle gerekse karakter performanslarıyla esip gürleyebilecek mi Zemheri aylarında? Eldeki veriler ışığında değerlendirelim kendimizce…
‘Zemheri’nin ön değerlendirmesine tanıtımlarındaki tablodan başlayacak olursak… Kimi zaman göze çarpan hatalardan dolayı eleştiride bulunduğum ama genel anlamda severek izlediği işlerde imzası bulunan Sema Ergenekon tarafından kaleme alınan senaryo, aşk ve adalet olgularını iç içe geçirip sorgulatan bir hikâye sunacak gibi. Tanıtımdaki asansör kazası da bu düşünceyi perçinler yönde zaten!
Şöyle ki; Yaşanmışlıklarla bağdaşan bu kaza sahnesinden ‘Babamın arkadaşlarını bir torba içinde verdiler cenaze sahiplerine. Ama acı bizim acımızdı, kayıp bizim kaybımız’ şeklinde hafızalara kazınacak bir mesajcılıkla hikâyesinin güçlülüğüne dair ipucu veren yapım, ‘Takdir-i ilahi’ denilerek geçiştirilen kazaların aslında ihmaller sonucu meydana gelen ‘cinayet’ler olduğunun altını çizerek senaryonun adalet yönünün sağlam yürütüleceğini gösteriyor en baştan. Böylece ‘kadercilik’ algısına karşı bir bakış açısı sunarak, hakkaniyete dayalı gerçek adalet adına çok şey söyleme potansiyelini koyuyor ortaya
‘Allah verdi, Allah aldı’ kabullenmişliğini yıkmaya yönelik mantığını çok beğendiğim için henüz yayına çıkmadan sıcak baktığım ‘Zemheri’nin tanıtımlarından yansıyan bir diğer önemli detay ‘aşk’ın sergilenme şekli…
İstemedikleri hayatı yaşamak durumunda bırakılan kadınların cephesine pencere açarken, aileleriyle diğer insanlar arasında seçim yapmak zorunda kalanların dünyasına da etkili bir giriş yapacağını hissettiren yapımın aşk kanadı, yaşamla paralel doğallıkta ele alınacak gibi duruyor. Misal, Alperen Duymaz ile Ayça Ayşin Turan’ı yağmur altında dans ettirerek izleyiciye sunması! Bu kısa sahne dahi dizideki ‘aşk’ın çok duygusal ve gerçekçi biçimde yaşanacağının kanıtı şeklinde. İkilinin yarattığı naifliği izlemeye doyamadım doğrusu.
Ve özellikle ‘Kurt Seyid ve Şura’nın başlangıç bölümlerindeki yabancı yapımları aratmayan sahnelerden dolayı takdir ettiğim Hilal Saral’ın yönetmenliğinde yorum gücünü belirleyecek olan ‘Zemheri’nin oyuncu kanadı…
Ayaz karakterine can verecek olan Alperen Duymaz’ın varlığı benim için büyük referans. Zira hep takdir ettiğim oyunculuğuna ivme kazandırarak ilerleyen Duymaz, tanıtımlardan da rahatlıkla anlaşılacağı üzere, canlandırdığı karakterlerle bütünleşiyor adeta. Burada da kazanın yaşandığı kulenin tepesinde ‘Biz nasıl ineceğiz aşağıya? Bu insanların arasından nasıl geçeceğiz’ diyerek vicdanını dillendirirken de inandırıcı bir performansa sahip… ‘Ben sensiz nefes alamıyorum’ diye aşkını fısıldarken de! Kısacası henüz tanıtım aşamasında bile rol oynamaktan ziyade, mükemmel bir doğallık sunuyor bize.
On üç kişinin öldüğü asansör kazasının tek suçlusu olarak görülen babasını kurtarma mücadelesine girişirken aşkta büyük hayal kırıklığına doğru ilerleyen… ‘O para evimize girmeyecek, kursağımızdan geçmeyecek’ diyerek, cinai kazaların akabinde şirket sahiplerinin ellere tutuşturduğu paralara tav olanlara yönelik bir alternatif yaratan Firuze karakterine can veren Ayça Ayşin Turan da performansını beğendiğim bir oyuncu. Rollerinde ölçülü olmayı başarıyor. Karakteri ne mıy mıylıkla ezikleştiriyor, ne aşırı haykırışlarla abartılı hale getiriyor. Ayrıca bakışlarıyla konuşmayı biliyor. Yani gerek göz, gerekse beden diliyle karakteri aktarabiliyor izleyiciye. Dolayısıyla asansör kazasında, annesini kurtarmak için, Firuze’nin babası aleyhine ifade veren Ayaz ile yaşayacağı aşk-adalet ikileminde iyi iş çıkartacaktır.
İlaveten Caner Cindoruk’un varlığının ‘Zemheri’nin gücüne güç katan bir faktör olduğunu belirtmek isterim. Ertan karakteriyle ailesini her şeyin üstünde tutan bir işadamını canlandırır pozisyondaki Cindoruk, sergilediği rollerle izleyiciyi kızdırmayı ya da duygulandırmayı iyi beceriyor… ‘Kadın’ dizisindeki gibi! Bundan ötürü isabetli bir seçim olmuş.
SONUÇTA; ‘Ağlayanlardan değil, ağlatanlardan olacaksın’öğüdünün dikkat çektiği içeriğiyle başlangıcını yapıp 15 Ocak’ta hayatımıza girecek olan ‘Zemheri’,ağlayanlardan mı olacak ağlatanlardan mı, bunu hep birlikte göreceğiz ama… Şu aşamadakarakter canlandırmalarının yanı sıra çekim tekniği ve yapım açısından da yaratacağı farkla, ekranda fırtına kopartacak güçte bir yapım görünümünde. Bu görüntü çerçevesinde ben de, Çarşamba’nın mevcut boşluğundan layıkıyla faydalanacağını düşündüğüm, dizi için gönül rahatlığıyla peşinen ‘Tuttum bu işi, umutluyum’ diyebilirim.
Ancak bu iyimserliğimin yanında uyarımı yapmayı da ihmal etmeyeceğim. Zira başarı beklentilerinin, olumlu yaklaşılan işlerin aksi yönde gelişmesi mümkün her daim. Bu nedenle ‘Zemheri’nin harcanan bir dizi olmaması, ağlatılmaması için ilk bölümlerin ardından yola çıktığı soluğu-mantığı tüketmemesi şart! Alperen Duymaz-Ayça Ayşin Turan çiftiyle sergilenecek aşktan yana kuşkum yok ama… İçeriğin bam teli sayılan ‘adalet’ vurgulamalarında dönüşüm yaşanırsa o zaman da eleştirilerimi sıralar, külahları değişirim.
Şimdi ‘Zemheri’ zamanı! Bol şans. Yolları açık, ömürleri uzun olsun.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal