Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Her ne kadar yazımıza ‘Şimdi Göl Zamanı’ başlığını koysak da zaman, atı alıp Üsküdar’ı geçenlerin abartı devri aslında… Bu hakikat hem sinema, hem de dizi sektöründe geçerli. Eline kamera alan film çekmek için sıvıyor kolları. Hani neredeyse film çekmeyeni döverler durumu sardı ortalığı. Bu keşmekeşte insanların da kafası karışıyor, iyiyle kötüyü ayırt etmekte zorlanıyor haliyle.

Öte yandan magazinin, Hülya Avşar’ın öpüşmesine odakladığı oyunculuk halleri de bir garip. Eller gitmiş aya, biz hala yaya denmişse, boşa değil. Bu devirde öpüşmenin kıymet-i harbiyesi kalmış da sanki. Eh tabii bu oyunculuk algı tablosunda, konuşulan rakamlar da uçuk-kaçık oluyor ister istemez.

Haberin Devamı

Bir bakıyorsunuz, Kasım 2014’te ekrana gelmesi beklenen ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’de rol alan Özcan Deniz’in bölüm başı 150 bin liraya imza attığı haberi yayılıyor… Ondan aşağı kalmak istemeyen ve Mert Fırat ile Vildan Atasever’in rol aldığı ‘Gece’ filminin çekimlerine yoğunlaşmaya çalışıp film için psikolojik destek aldığı öne sürülen Nurgül Yeşilçay da, son zamanlarda yer aldığı yapımlar beklenen ilgiyi göremese dahi, dizilerde oynamak için bölüm başı fiyatını 140 bin lira olarak belirliyor. İsteyenin bir yüzü kara demiş atalar… Veren de çıktığına göre… Birilerinin parası milletin ne derdine?

Bu uçukluğa karşın diğer tarafa çevirdiğinizde başınızı bir bakıyorsunuz ünleri, tavan yapamamış ama kaliteleriyle, tavanlarda gezinenlerin çoğuna bin basan oyuncular bu rakamların çeyreğini bile bir arada zor gördükleri işlerde ter döküp elle tutulur yapımlar ortaya çıkartıyorlar.

‘Bu ne yaman çelişki annem’ nidasıyla mı karşılamalı yoksa ‘İş bilenin’ mi demeli? Birileri rakamları uçurup dudakları uçuklatıyor… Birileri de rakamsız sularda yüzerken performanslara tavan yaptırıyor. Dedik ya devir abartı devri diye… Ama unutmamak gerekir ki, her abartı kaliteli değil, her abartısız olan da kalitesiz!

Dolayısıyla abartıların tavan yaptığı bu zamanda, bir yapımı değerlendirmek için ne onun başrolündekiler kıstas alınmalı, ne de adı sıkça duyulan yapımcıların imzasını taşıyıp taşımadığına bakılmalı!

Haberin Devamı

Biz de başlığımızdaki ‘Göl Zamanı’na bu mantıkla yaklaştık. Artık piyasada ne kadar itibar görürse…

1930’LU YILLARDAN DUYGU MANZARALARI…

Dönem hikâyesi yaratmak, ilaveten bunu ekranlarımızın da vazgeçilmez malzemelerinden olan aşk üçgeninin duygusal çatışmacılığında gerçekleştirmek belki pek çok kez karşımıza getirilen bir kombinasyon... Ancak burada önemli olan, defalarca tekrarlanan bir durum olmasından ziyade bu birleşimin hakkını her açıdan verebilmeyi başarmak!

Televizyon deneyimleriyle ve yapımcılığıyla adını duyuran Cafer Özgül’ün ilk uzun metrajlı filmi olan ve Montreal Film Festivali ile Fecr Film Festivali’nde yarışmanın ardından festival maratonunu halen sürdüren ‘Göl Zamanı’ da, çekimleri Uşak, İstanbul ve Safranbolu’da gerçekleştirilen bir yapım olarak, bunu ufak tefek aksaklıklara rağmen başarıyor.

‘Kayıp Şehir’, ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ gibi yapımlardan tanıdığımız Emre Canpolat’ın, en son ‘Kaçak’, ‘Kendime İyi Bak’ isimli işlerle karşımıza çıkan Begüm Birgören ve ‘Çıplak Gerçek’, ‘Kavak Yelleri’ gibi dizilerden akıllarda kalan Cemil Büyükdöğerli’yle buluştuğu ‘Göl Zamanı’nın oyuncu kadrosunda Antalya’da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü alan usta sanatçı Ayşegül Ünsal ile ‘Gulyabani’ filminde Yasemin’i canlandıran Didem Balçın da yer almakta.

Haberin Devamı

Dizilerden ziyade tiyatro oyunlarıyla öne çıkan Mehmet Atay ise dönemi yansıtan duruşuyla bir mükemmellik sergileyerek, yapıma ekstra katkıda bulunan isim. Kâhya Bayram’ı canlandıran ve en son ‘Sevdaluk’la ekrana çıkan Hakan Salınmış da her haliyle gerçekçilik sergileyerek yapımın elini güçlendirmekte.

Senaryosu da Cafer Özgül’e ait olan filmin en büyük özelliğine gelince... Türk sinemasının fazla değinmediği 1930’lu yılların atmosferinde konusunu işliyor olması!

Müzikleri ud virtüözü Yurdal Tokcan’a ait olan, sountrack’ini ise Dilek Türkan’ın seslendirdiği ‘Göl Zamanı’nın öyküsü, yıllara yayılan bir aşkın kabuk değiştiren bir toplumda ele alınması üstüne kurulu.

Atatürk devrimleri sonrasında ülkenin bu yeniliklere uyum sağlama sürecini, iki tıbbiyeli arkadaş olan Ahmet ile Refik’in romantik başlayan Anadolu gezisiyle buluşturan ‘Göl Zamanı’, dönemsel öyküsünü bu seyahat esnasında karşılaşılan Elif’in göl kenarında kıvılcımlanan aşkıyla duygusallaştırmakta.

Genç tıbbiyelilerin yolunun düştüğü bir Ege kasabasında onlara konağının kapısını açan ittihatçı Haşim Bey’in kızı olan ve yıllarca Refik’i bekleyen Elif aracılığıyla, aynı kadını seven iki adamın duygu dünyasına dalan yapım, yoğunluklu olarak hislerine karşılık bulamadığı için yanıp tutuşan bir erkekle, hislerinden emin olmayan ve aşkı bir yana bırakıp Avrupa’ya ideallerinin peşine gitmeyi seçerek yaşamının hatasını yapan diğer erkeğin iç fırtınalarını aktarıyor.

Bu öfke, hırs ve pişmanlık fırtınasına Kâhya Bayram’ın kızı Şahika’nın Ahmet’e karşı duyduğu aşk da eklenince ‘Göl Zamanı’, tam anlamıyla yaşanmadan tüketilen sevgilerin, söylenmeyen gerçeklerin anaforunda yitip giden hayatların dibe batışına dönüşüyor.

Hekimlik mesleğini edebiyat tutkusu uğruna bırakıp gerektiği için evlenerek sevgisizliğin yıpratıcılığını gösteren Refik karakterine ağırlık veren yapımın, aynı zamanda Ahmet ile tutkusuz ve aşksız da mutluluğun yakalanabileceğini, bir aile kurulabileceğini örneklemesi, duygusal açıdan kafa karıştırıcı gibi görünse bile ‘Göl Zamanı’nın özünde ‘Sevgi ve aşk olmadan bir hayat neye yarar’ sorgusunun yattığı da bir gerçek.

Sözden ziyade duruşlar ve mimiklerle duygularını aktarmayı seçen; kimi zaman fazlasıyla durağanlaşıp dizi havasına bürünen; bana göre afişinin gösterişsizliğiyle de dikkatlerden kaçmaya müsait olan yapımın görsel başarısıysa bilhassa kayda değer! Dostluktan, üstü örtülmüş kıskançlık noktasına gelen iki arkadaşın yıllara yayılı yaşamları ve duyguları işlenirken, görsellik adına renk uyumlarından mekân seçimlerine her ayrıntı yerli yerinde.

Müziğin, tiyatro kökenli oyunculuğun ve dönem aktarımlarının desteğinde bir aşk üçgeni olarak dokuz kopya ile seyirciye sunulan ‘Göl Zamanı’nın izlenirliğini büyük ölçüde artıran olgu da bu özelliği! Zaten kısıtlı olan sinema salonlarından ziyade, televizyonun geniş olanaklı ortamında ilgi göreceği de kesin. Biz yine de ‘Şimdi Göl Zamanı’ diyerek koyalım noktamızı.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal