Özcan Deniz ile Neslihan Atagül, iki gün boyunca sürekli öpüşmek zorunda kalmışlar. Sebep? ‘Al Yazmalım’ın bir versiyonu olarak duran ‘Araf’ filmindeki birkaç dakikalık iki seanstan ibaret sevişme sahnelerinde Yeşim Ustaoğlu’nun içine sinecek başarıyı yakalama çabası!
Kendileri için keyif miydi, eziyet mi bilemeyiz ama Özcan Deniz’in neredeyse hiç konuşmayan kamyon şoförünü canlandırdığı ‘Araf’a bir parça çekicilik katmak için iyi olmuş.
‘Araf’taki sevişmenin vurucu ayrıntısı
Uzun sekans aralıkları ve suskunluğuyla kimi zaman bezdiren ama yaşamın gerçeklerini yakalama noktasında hedefi tutturan ‘Araf’ın yaratıcısı Ustaoğlu, Özcan-Neslihan sevişmesini iki gün sonunda içine sindirmiş de, acaba eleştirel bakışla bu sahneler ne derece tatminkâr? İzleyici buradan ne duygu yakalayabilir?
Öncelikle altını çizmek gerek. Sinema perdesine ekrandan daha çok yakışan Neslihan Atagül’ün(Zehra), yüzüyle uyuşan saflıkla kollarına atıldığı Özcan Deniz(Mahur) arasında yaşanan sevişmede, öyle çıplaklık, ateşli sahneler filan beklememek lazım.
Kıyafetlerle ve kucak kucağa öpüşmeden ibaret bu iki sevişme sahnesi, başlangıcı yapılan ancak bir türlü finale ulaşamayan bir atak gibi. Tutkunun ve aşkın silik kaldığı bu atakta tüm performans, size fikir jimnastiği yaptıran, birkaç nefes, birkaç düşük tempolu hareketten ibaret!
Işığın kullanımı, ortamın salaşlığı, dışarının manzarası bu suskun ikili arasındaki ilişkiye bir nebze duygu katsa bile kamera yatakta uyumakta olan Mahur’un ayaklarına yöneldiği anda hepsi birden sıfırlanıyor. O ne topuklar öyle… Yaraya dönüşmüş çatlaklarla kaplı bir bakımsızlık. Mahur’un karizma bir anda yerle bir oluyor.
18 yaşındaki Zehra’yı yatağa atmakta sakınca görmeyen 38’lik Mahur’un yolların fatihi bir kamyoncu olduğunu düşünürsek bu görüntü gayet normal aslında. Zaten Yeşim Ustaoğlu’nun amacı da ikili arasındaki tezatlıkları ve imkânsızlıkları sergilemek.
Öte yandan iki saatlik öpüşme provası sonucu yakalanan sevişme sahnesinin, az buçuk uyandırdığı romantizmi sıfırladığı da bir gerçek.
Hayatın, penis boyları ve TV şovlarına dönüşümü
Açılışını, fabrika atıklarının vagonlardan doğaya salınmasına odaklanarak yapan ‘Araf’ın çıkış noktası, kendi kısır döngülerini kırmak isteyen insanların hayatı. Kurtuluş yolu olarak sunulan ise internet dünyasının uyandırdığı özenti ve TV şovları.
Dumanlı kentin puslu çocuğu Olgun, Acun’un ‘Var Mısın Yok Musun’ yarışmasından, Yalçın Çakır’ın ‘Gerçeğin Peşinde’ programından medet uman TV düşkünü bir delikanlı… Acun’a kendini beğendirmek için her çılgınlığı yapacak türden! Gönlü, Zehra’ya kayık. Kafası, annesini üzen babasına takık. Bir de, internettekilerle kıyasladığı penis boyuna…
Evin TV’sinin taksitini ödeyen Zehra ise hem Olgun’la kırıştıran hem de Derya Abla’sının internetinden chat yapan; yollanan avatar sayesinde hayatının ilk penisini görecek kadar deneyimsiz, kamyoncunun peşine takılacak kadar başına buyruk bir kız… Buğulu camdan süzülen su, gözden akan bir damla yaş ve gece vardiyasının yorgunluğu hayatının özeti. Bu rutinden çıkış arayışında yabancı erkeğin çekiciliği ve çaresizlik mantığı yönlendirici etkenler.
Mahur da, üçgeni tamamlayan ve erkek figürünün bencilliğini temsil eden bir hayat yolu sürücüsü! ‘Söz gümüşse sükût altındır’ öğretisini yaşam felsefesi yapmış olmalı ki, sesini duyana aşk olsun. Kamyoncuların pratik yaşamında, tutturmuş bir yol gidiyor… Derya ile Zehra’nın, kendi penis boyunu merak ettiklerini bilmeden.
Köpek zehirleme, kadın dövme, argo ve asıl bomba!
Erkeğin anlık duygusallıkla yalnızlık giderme gibi yaşadığı cinselliği, kadının aşk ve kurtuluş arayışıyla giriştiği eylem olarak sunan ‘Araf’ta, acımasızlık insanlarla hayvanları buluşturan nokta. Kadınların hevesle alınıp sonra sokağa atılan köpekler misali terk edilişlerindeki duyarsızlık, anne köpeğin havlamasıyla rahatsız olup zehirleten erkeğin mantığıyla aynı. Kadınların yine kurtulma şansı var. Peki ya uzatılan zehirli yemeğe koşan köpeklerin?
Kadına dayak olayına fazlasıyla yüzeysel bakan, dayağa tepkiyi suskunlukla gölgeleyen yapımda; apaçi dansları, düğünlerde göbek atmalar, kamyoncu hamamı, karlı doğa görüntüleri ve çişli ev halleri gerçekçi atmosfer yaratılmasını sağlayan öğeler.
‘Altın Koza’daki galada izleyici tepkisi çeken argo konuşmalar da ‘Araf’ın gerçekçi yönünde yer alan özelliklerden. Nasıl ki, genç kızlar kendilerinden büyük bir erkeğin maddiyatından medet umup hemen yatağa girmeyi kurtuluş görüyorlarsa, gençler de ortam ayrımı yapmadan alabildiğine küfürlü konuşarak hayata meydan okumayı özgürlük sayıyorlar.
Yani, diyeceğim o ki sevişmesi kısıtlı ‘Araf’ın, zaten az olan konuşmalarında üç kelimenin birinin küfür olması filmin hedeflediği gerçekçilik yaklaşımıyla birebir uyuyor. Hoşlanmasak, yadırgasak da durum bu.
‘Hayat, acımasızlık ve umursamazlık üstüne kurulu bir şovdur’ felsefesiyle dakikalar boyu bu tezi destekleyecek sahneler izlettiren ‘Araf’taki asıl bomba, ‘hastane’ ortamında yaşananlar! Onun değerlendirmesini de, günümüz yaşam anlayışına pek uyan bir finalle noktalanan ‘Araf’ı sinemada izleyeceklerin keyfiyetine bırakalım.
Anibal GÜLEROĞLU