‘Her değişim daima başka değişimlere ihtiyaç gösterir’ demiş tarih ve politika biliminin kurucusu filozof yazar Machieavelli… Dünyanın değişimlerle süregiden fani düzeninde ülkeler kadar insan yaşamını da etkileyen dönemler olduğu muhakkak. Nasıl ki dönemleri ele alan kurgular da bu bağlamda ayrı bir değer kazanmakta. Hayatın iyisi-kötüsüyle tanışmaya başladığım için ayrı bir yere koyduğum 80’li yıllar bu açıdan gerek ülkemizde, gerekse toplumda yarattığı değişim rüzgârı açısında önemli bir süreç. Öyle ki, ‘Seksenler’i topyekûn dönüm noktası olarak niteleyebiliriz rahatlıkla. Zira darbeyle başlayan bu süreçteki Turgut Özal faktörünün ülke düzeninde yarattığı değişimler bir yana, toplumsal değerlerin pek çoğu da bu dönemde unutulma evresine girdi. Bunlar nelerdi peki?
Hamburger-pizza-tavuk zincirleri, fast food alışkanlığını yayıp, köfte-döner-hakiki İtalyan pizzası satanların pabucunu attırma hamlesine henüz tam başlamamıştı mesela… Adım başı açılan şatafatlı cafelerin, nargilecilerin yerine ailecek gidilen mütevazı çay bahçeleri, pastaneler revaçtaydı. Çikolatalarda kakao tadı vardı. Şekerler, pancardandı. GDO nedir bilinmezdi. Trafik çilesi çekilmeyen gezmelerin tadı vardı. Sinema salonları, AVM tepelerindeki ceplere taşınmamıştı. Mektup yazan, kartpostal yollayan insanlar cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojik yalnızlıkların esaretine düşmemişti. Komşuluk bilincinin varlığındaki mahalle sıcaklığı sitelerdeki donukluğa yenilmemişti. Arabaların vızır vızır geçmediği sokaklar, çocukların doğal oyun alanlarıydı. Küçük esnaflar, ufak ufak ortaya çıkmaya başlayan marketlere rağmen, güçlü biçimde varlık gösteriyordu hâlâ. Kaliteli yabancı diziler de yayınlayan TRT döneminde reyting kaygısız televizyon yapımları izlemenin keyif bir başkaydı. İstanbul’un denizi böyle kirlenmemişti. Mevsimler iç içe geçmemişti. Sobalarda kestane kebap yapılır, odalar soba ütüne atılan portakal-mandalina kabuklarının kokusuyla şenlendirilirdi. Bayramlar hazır mesajlarla değil, ziyaretlerle kutlanırdı. Aklına esenin uluorta patlatmaktan çekinmediği havai fişekler de büyük lükstü o yıllarda.
Velhasıl dünyada da özel bir yere sahip olan ‘Seksenler’, duyguların daha ön planda tutulduğu, aşkların gerçek olduğu, mutluluk ve hüzünlerin daha samimi yaşandığı, ahlâk ve vicdanın unutulmadığı, günümüz çocuklarının mahrum kaldığı güzelliklerin cümlesini içinde barındıran yılların son demiydi! 90’lı yıllara gelindiğinde hız kazanan gelişim ve değişim yüzünden geçmişten yadigâr ne varsa bir bir silindi hayatımızdan.
Nitekim günümüzdeki boşlukların yarattığı eskiye özlem de, içine düştüğümüz yapaylıkların ve çıkarcılıkla yoğrulmuş bencil yaşam düzeninin getirisi. Bu da bizi, hayatımızdan silinenlerin değerini daha iyi anlamamızı sağlama özellikleri sergileyen, haykırışlardan ziyade aile olgusunun sıcaklığını yol haritası yapan kurgulara yönlendirmekte.
Hal böyleyken güzelliklerin ve insani değerlerin henüz yitip gitmediği 80’li yılları aile ve mahalle hikâyesi tadında işleyen ‘Seksenler’ dizisinin ekrandaki varlığı bir başka anlam kazanmakta kuşkusuz. Çünkü yukarıda sıraladığım özlemi çekilen değerlerin tümünü dillendirerek, bu güzellikleri dönem nostaljisiyle yeni nesle aktararak tarih yazıyor adeta. Dahası ekrandaki uzun soluklu yolculuğu da tarih yazan türden!
SEYİRCİ TALEBİYLE YENİDEN ‘SEKSENLER’E DÖNMEK
Alabildiğine rekabetin hüküm sürdüğü ekranlarda varlık göstermenin zorluğunu defalarca dile getirmişizdir. Özellikle içerik yaratıcılığının tükendiği hallerde bu zorluk daha net gösteriyor kendini. Lakin öyle işler var ki, yıllara meydan okurcasına devam ediyorlar ekran yolculuklarına.
Nitekim 2012’de çıktığı TRT 1 ekranında yıllara meydan okuyarak ve gördüğü ilgiden bir şey kaybetmeyerek sezonlar boyu ayakta kalan, Çınaraltı Mahallesi’ndeki toplu nikâhın yaşandığı 228’inci bölümüyle Mayıs 2017’de final yapan ‘Seksenler’in geri dönüşü bu noktada güzel bir örnek. Anlaşılan o da, 2006’dan bu yana izleyici çekmeyi başaran ‘Arka Sokaklar’ın izinden gitmeye kararlı gibi. Zira seyirci talebiyle yeniden TRT ekranındaki yerini alan dizi Total grupta 4.05 reytingle yedinci olurken, AB kitlesinde 6.02 reytingle ‘Hercai’ dizisini geride bırakıp üçüncü sıraya yerleşti. ABC grubundaysa 5.25 ile ‘Hercai’nin ardından dördüncü. Bu sonuçlar seyircinin ‘Seksenler’e düşkünlüğünün göstergesi nihayetinde.
Peki, seyirci talebiyle ‘Seksenler’e dönmek içerik açısından nasıl bir tablo çıkarttı ortaya?
Birol Güven ve dizi ekibinin katıldığı özel gecede izlediğim ‘Seksenler’in geri dönüş bölümü için söyleyeceğim ilk söz ‘İyi ki döndü de o yılların havasını yeniden soluma fırsatı verdi bize’ olacak. Ancak bu nostaljinin devamında birtakım eleştiriler de yapmam kaçınılmaz.
Şöyle ki; Sıkıntısını anladığımız dostlarla yıllara aldırmadan süren birlikteliklerin değerini hatırlatan Ahmet’in geçmişin güzelliklerini dillendirmesiyle yeni başlangıcını yapan ‘Seksenler’, bu sıcaklığın devamında mahalle ortamındaki inşaattın uyandırdığı meraka ağırlık vermeyi seçti. Ne olduğunu bir türlü açıklamayan Bekçi Bekir’in ‘Gün gelecek herkes öğrenecek’ söylemine rağmen ısrarla üstünde durulan inşaat merakı bu süreçte bıktıran bir takıntıya dönüştü adeta. Muhakkak ki mahalleliyi devreye sokmak için bir konu gerekliydi. Ama ‘Çok Yakında’ yazılı inşaatı bu denli uzatmak başlangıcın dırdırla boğulmasına yol açarken işin esprisini de örseledi açıkçası. Bunca inşaat muhabbetinden ne çıkacak bakalım?
Mahallelinin inşaata dalma niyetini uzatma yersizliğinin ilk etaptan mizah açısından zayıf bir tablo yaratmasının ötesinde bir diğer göze batan detay, serbest piyasa ekonomisinin fazlaca tekrarlanması! Bu durum seyirci talebi doğrultusunda yeniden kolları sıvarken ‘Eskisi olmamak için eskisinden farklı olmak’ bilinciyle hareket eden içeriğin yenilikçiliğini bir parça zedeledi. Dahası usta oyuncu Rasim Öztekin’in canlandırdığı Fehmi Abi’nin sürekli serbest piyasa ekonomisine geçilmesi üstünden konuşması da karakter potansiyelinin yenilikçilikten yeterince faydalanamadığı izlenimi yarattı. Anlayacağınız ‘Rekabetin her şeyin önüne geçtiğini; komşunun, komşuyla rekabet edeceğini’ söyleyip bu gerçekçi saptamayı serbest piyasaya bağlayarak olumlu bir atak yapan Fehmi Abi’nin bölüm genelindeki replikleri karakteri aşağı çekti. Yeni bir başlangıç için hafif kaldı. Dolayısıyla sonraki bölümlerde karakterin ağırlığını daha hissettiren diyaloglar yazılırsa, hem karakter eskinin gölgesinde kalmaktan kurtulur hem de ‘Seksenler’in sürece ayak uyduran değişimi de daha belirgin çıkar ortaya. Ne de olsa dizide de zaman akıp gidiyor ve serbest piyasaya çoktan alışılmış olması gerekiyor. Kısacası, dizinin eski bölümlerinde iş yapan serbest piyasa esprisinin yeni bölümde bolca kullanılması bayat kaçıyor. Dikkat!
İlaveten… Yeni oyuncuları bünyesine katarken eski kadrosunu %95 aynı tutmayı başararak karşımıza gelen ‘Seksenler’in geri dönüşünün ilk adımında Ergun ile Çağatay’ın eksikliğini çokça duyduğumu da belirtmek isterim. Nazlı’nın anılara dalmasıyla Ergun bir nebze yer buldu ve Çağatay da annesi tarafından anımsanarak yerini aldı ama… Bu iki karakterin yarattığı boşluk çokça sırıttı. Acilen doldurulması şart! Eminim bunun için formül düşünülmüştür. Ergun’u bilmem ama İlker Ayrık’la sevdiğimiz Çağatay geri gelse çok iyi olur.
‘Her şeyleri bilmek çok iyi değildir. Bilmeyeceksin fazla’diyen Rukiye’ye kulak verip eleştirilerimizi noktalarken yeni sezonunda en hoşuma giden sahnenin Seyfi Baba ile damadı Butik Ali karakterinin kahve içme düellosu olduğunu belirtmek isterim. Çok iyi düşünülmüş bir sahneydi. Hele her daim rolünün hakkını veren sanatçı Kemal Kuruçay’ın gözleriyle konuşması mükemmeldi. Alkışlar…
SONUÇTA; Sabunu yokken aya gitmeyi beceren Rusya’yı, SSK’lı işte çalışmayı, İstanbul’un kalabalığını ve nicesini karakterlerinin ağzından gündeme getirip geçmişten günümüze ince mesajlar yollayan ‘Seksenler’, seyirci talebiyle ekranlara dönüp gördüğü ilgiyle tarih yazdı. Seyirci de mahcup olmadı, diziye emek verenler de! İçeriğini geliştirdikçe daha da iyi olacaktır.
Bunun ötesinde ‘Seksenler’den gaza gelip yıkımın başlangıcı sayılan ‘Doksanlar’a hiç bulaşmamak lazım, diyorum.
Anibal GÜLEROĞLU