Halkın yaşananlardan uzun yıllar sonra haberdar olduğu ‘Sarıkamış Harekâtı’, mevki egosunun tatmini uğruna pisipisine harcanan insanların tarihi dramı!
Bu dramı farklı bir yorumla sunan Alphan Eşeli’nin ve oyuncuların katılımıyla yapılan basın gösteriminde izlediğim ‘Eve Dönüş: Sarıkamış 1915’ filmi ise insanların eve dönüş umutları üstüne kurulu içeriğiyle, ‘Savaşsız savaş’ şeklinde niteleyeceğim bir yapım.
Savaşın kırıp geçtiği ortamda yaşam mücadelesini yansıttığı özüyle savaş karşıtı bir nitelik taşıyan yapım, amacını fazla söze gerek duymadan sanatsal bir dille gerçekleştirme yolunu tercih etmiş. Bunu da çoğunlukla güçlü görselliğin sayesinde başarmış.
Bu güçlü görsellikten maksimum düzeyde faydalanmak isteyen ‘Eve Dönüş: Sarıkamış 1915’ yapım hikâyesini de, önsözünü filmin senaryosuna bilgileri ve arşiviyle büyük katkıda bulunan Sarıkamış Dayanışma Grubu Kurucu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez’in yazdığı kitapla paylaşma yolunu seçmiş. Basım ve dağıtımı NTV Yayınları tarafından yapılan ve filmle aynı gün raflarda yerini alacak olan görsel ağırlıklı kitabın oluşum fikri, İstanbul 74’ün ortağı Demet Müftüoğlu Eşeli’ye ait.
Teknik ve yapım ekibinin filme dair yorumlarının yanı sıra yönetmen Alphan Eşeli ile yapılmış özel bir röportajın da bulunduğu kitap ‘Eve Dönüş Sarıkamış 1915’e, Türkiye’de yapım hikâyesini izleyicisine görsel ağırlıklı bir kitap aracılığıyla anlatan ilk film olma özelliğini katıyor.
***
Acıları söz yerine ‘durum’ tasvirleriyle anlatmanın daha etkili olduğunu ispatlayan filmin gösterimi sonrasında konuştuğumuz yönetmen ve oyuncular, savaşın acı yüzünü vermeyi hedefleyen yapımdan hayli umutlu.
Reklamcılıktan gelen ve ilk uzun metraj filmini çeken Alphan Eşeli, büyükbaba kökenli hikâyelerden etkilenerek bu filmi yapmaya karar vermiş.
Sivas’ta önce Ermenilerin daha sonra da Alevilerin yaşadığı bir köyün kalıntılarında, -20 derecelere varan hava şartlarında çekimleri gerçekleştirilen ve bir hayli zorlanılan filmin öncesinde de titiz bir araştırma süreci yaşanmış. Amaç, Sarıkamış Harekâtı’nın acı sonuçlarını farklı bir açıdan izleyiciye aktarırken gerçekçilikten uzaklaşmamak. Ölüm yolundaki askerlerin gerçeğine uygun şekilde yerleştirildiğini söyleyen Eşeli, mükemmel bir görsellikle ölen atın sahnesini de, hayvanın veteriner gözetiminde bayıltılmasıyla yaratmış. Gerçekten de emek isteyen ve takdiri hak eden bir sahne olduğunu söyleyelim!
Savaş yıllarının atmosferi kadar gerçekçi makyajla, sahnelerin etkisini daha artıran filmde öne çıkan kişi; ‘Sürekli beyaz gözleri yakar’ diyerek gittikçe beyazlaşan gözüne açıklama getiren askeri canlandıran Serdar Orçin…
Aşama aşama gerçekleştirilen bu körlük durumunun zorluğunu ve gerçeğe uymak için gösterilen özeni vurgulayan Orçin, yaptıkları işten oldukça memnun. Yüzünden kurşunlanan askeri oynayan Şevket Süha Tezel de makyajın başarısını yansıtanlardan.
Erkeklerin oyunculuk konusunda ağır bastığı yapımda, Uğur Polat geçmişin vicdanını taşıyan biri olarak yanlış kararlar veren Saci Efendi’nin bezginliğini canlandırırken, Çoban Ali’yi oynayan Muharrem Bayrak da içinde isyan yaşamasına karşın Bey’e saygı öğretisine boyun eğen ikili ruh halini başarıyla vermekte.
Erkeklerin savaşçı dünyasında pasif kalan kadınlar gibi buradaki kadın oyuncuların canlandırması da hayli durağan. ‘20 Dakika’ dizisindeki rolüyle dikkat çeken Miray Akay, en faal olanı. Burada da annesinin kuzusu olarak, duyguları gayet iyi resmediyor.
Sarıkamış’ta cesetlerden yol olurken barışı arzulamak
Mareşali Goltz Paşa’nın “Kafkasya’da maalesef kendilerini Napolyon Bonapart zanneden ve cahil yetişen birçok adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır’’ şeklinde özetlediği ‘Sarıkamış Harekâtı’nda açığa çıkan tarihi gerçekler; 93 Harbi’nde kaybedilenleri geri almaya niyetlenirken kış şartlarını hiçe sayan Enver Paşa’nın 3’üncü Ordu’nun askerlerini Allahüekber dağlarının kar çölüne bilinçsizce sürdüğü ve Rusların dönüş yolunda donarak ölen Osmanlı askerlerini topladığı!
Bir başka gerçek ise Osmanlı’yı Ruslara yem ederek vakit kazanmak isteyen Almanların kışkırtmasıyla binlerce kişiyi dondurucu soğuğa yollayan Enver Paşa’nın komutanlığı Tuğgeneral Hafız Hakkı Paşa’ya devrederek İstanbul’a döndüğünde yaşananlardan dolayı sadece Ermenileri suçlamayı tercih edip Sarıkamış gerçekleri hakkında herhangi bir haber yapılmasını engellemiş olduğu!
***
Vatan savunması kılıfıyla gizlenen bu sorumsuzluk katliamına sebep olanlar payitahtta kendilerini aklamaya çalışırken, hastalık ve açlıkla boğuşan Osmanlı askerlerinin dönüş yolunda donarak şehit düştükleri ‘Sarıkamış Harekâtı’ sonrasında, Kars yakınlarında bir dağ eteğinde açılışını yapan ‘Eve Dönüş: Sarıkamış 1915’, sert kış şartlarının imkânsızlıklarını daha ilk andan itibaren seyirciye aksettiriyor.
İsmine bakıp savaş aksiyonu beklentisi içinde olanları hayal kırıklığına uğratacak olan film, buna karşı sergilediği vahşi doğayla insanı kavramakta.
Güneşin gri bulutların ardına saklandığı kar çölünde yol almaya çalışan Gül Hanım, kızı Nihan ve Hariciye Nazırlığı’ndan Saci Efendi’nin hedefe ulaşma mücadelesini başlangıcına oturtan yapım kahramanlarını, atın bile yürümekte zorlandığı ve boyunduruğunu kırıp ölümü seçtiği ortamda, donmuş askerlerin cesetlerinden oluşturduğu yolda yürüterek haritada dahi görünmeyen bir Ermeni köyünün kalıntılarına ulaştırdıktan sonra öyküsünü geliştiriyor.
Bu gelişimde; açlığın, korkunun ve soğuğun hüküm sürdüğü ıssız topraklarda yolları kesişen sekiz farklı insan tiplemesinin hayatta kalmak için verdikleri savaş ön planda. Ancak yokluklar içinde, sadece umuda dayalı olarak yürütülen bu savaşta bile statü farkı tüm gücüyle mevcudiyetini hissettirmekte. Nihan’ın verdiği eldivenleri bir lütuf gibi gören köylü kadının minnettarlığı bunun örneği.
***
Pişmanlık, kararlılık, hayata tutunuş ve fedakârlık duygularında yoğunlaşan sekiz insanın yaşam savaşını işlerken ‘İnsan aldığı kararların sonuçlarını göremezse bile bedelini mutlaka öder’ felsefesini güden film,‘Her ne olursa olsun hayatta kalmaya çalışmak’ gerekliliği üstüne mantık çeşitlemelerine de fırsat yaratmakta.
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu, dahası savaş şartlarında normal davranış beklemenin ne derece mümkün olduğunu sorgulatan ve savaşta her şeyin mubah olduğunu bir kez daha hissettiren yapım, ölüm-kalım savaşını yansıtan karelerde, And Dağları’na çakılan uçaktaki Uruguaylı rugby takımının durumunu işleyen ‘Yaşamak İçin’ filmini hatırlattı bana.
Oldukları yere yığılarak donan askerlerin yarattığı yolun yürek burkan tablosundan, evde bırakılan çocuğa duyulan özlemin yarattığı özveriye uzanan ve Macar müzisyen Mihaly Vig’in sürükleyici müziklerinin eşliğinde barışın mutlak arzusunu uyandıran ‘Eve Dönüş: Sarıkamış 1915’in, günümüzün savaş çığlıklarının arasından sessizliğiyle sesini duyurmaya çalışan geniş açılı bir yapım olduğunu söyleyerek sonlandıralım sözümüzü.
Anibal GÜLEROĞLU