Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

‘Korku batıI inançIarın temeI kaynağıdır, zulmün de birçok kaynağından biridir. Korkuyu fethetmek, biIgeIiğin başIangıcıdır’demiş bilim insanı ve toplumsal eleştirmen Bertrand RusseII. Gerçekten de batıl inançlar, insanları korkutmak ve bu yolla kitlesel baskıcılık yaratmak isteyenlerin en temel aracı olmuşlar tarih boyu. İnsanlığın gelişimini etkileyen zorbalıklar da sırtını bu tarz korkulara dayamış nitekim. Ne yazık ki, bilim ve teknolojinin hayli ilerlemiş olmasına rağmen günümüzde de bu alışkanlık halen iş görür halde.

Haberin Devamı

Öte yandan korkunun ve buna neden olan hurafelerin ekmeğini yiyen sadece zalimler ve baskıcılık heveslisi olanlar değil kuşkusuz. Kurgu dünyası da batıl inançların temel kaynağı olan korkudan çokça nemalanmakta. Öyle ki, hurafeler sadece zulmün kaynağı olmaktan çıkıp insanları korkutacak işler üretmek isteyenlerin de önde gelen başvuru kaynağına dönüşmekte. Zira insanlar bilinmezin korkutuculuğunun görselliğe dönüşmesini izlemeye fazlasıyla düşkün. Hele gençler ‘korku’ türünün baş meraklıları. Hal böyle olunca da öteki dünyanın olanca ürkütücülüğü korku türünden yapımlara malzeme edilmekte… Hayaletler, üç harfliler, kötü ruhlar film ve dizilerde cirit atmakta.

Kuşkusuz korku öğeleri sadece cinlerle, ruhlarla sınırlı değil. Zombiler, yaratıklar, sapıklar, perili evler, vampirler, kurt adamlar gibi elemanlar da var hesapta. Özellikle yabancı korku sektörünün tercih ettiği bu öğelere karşın bizdeki korkutmalar daha çok cinlerle ve ruhlarla yapılmakta. Lakin 1949’da gerilim-korku türüne Aydın Arakon’un ‘Çığlık’ filmiyle adımını atıp 1953’te Ümit Deniz’in senaryosu ve Mehmet Muhtar’ın yönetmenliğinde çekilen ‘‘Drakula İstanbul’da’’ filmiyle aşama kaydeden Türk sinemasının 2000’li yıllara kadar olan korku örneklerine baktığımızda daha çok vampir, şeytan, cinayet gibi öğelerle Avrupai tarzda işler üretildiğini görmekteyiz. Cinlerin korku filmlerinin vazgeçilmezi oluşuysa 2000’li yılların başına denk düşmekte… Misal, Orhan Oğuz’un ‘Büyü’ filmi! 2007’de ‘Musallat’ diyen Alper Mestçi de ‘cin’ mefhumunu kullanmayı tercih edenlerden. Anlayacağınız 2010’dan itibaren her yıl sayısı artan korku filmleri için üç harfliler bulunmaz nimet!

Haberin Devamı

Peki, yerli sinemamız farklı yapımlarla korku türünde çıtayı yükseltmeye çalışırken aynı gelişim korku dizisi yaratma konusunda da görüldü mü? Ne yazık ki, gerek yayıncılık açısından gerekse izleyici tercihinden korku üretmeye merak saranlar, yabancıların aksine, bu işin televizyon ayağında becerilerini sergilemeye pek fırsat bulamadı. Bu açıdan BluTV’nin yarattığı dijital platform olanağı, yerli korku dizisi yaratmak isteyenler için bir çıkış durumunda. Alper Mestçi imzasını taşıyan ve dizi sektörüne yeni bir nefes olarak niteleyebileceğimiz ‘Sahipli’ de bu alanda bir ilk olarak çıkıyor karşımıza.

‘SAHİPLİ’ KORKU SEVER İZLEYİCİYİ TATMİN EDER Mİ?

‘Masum’ ile kendine özgü yerli yapım atağını başlatan ve yoğun ilgi gören BluTV’nin ilk korku konseptli dizisi olan ve kendi türünde öncülüğü de başlatan ‘Sahipli’yi Trump Towers Sinema’da gerçekleştirilen galada izledim. Diziyi nasıl bulduğuma gelince… Gerçek şu ki; Doğan TV Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, BluTV Genel Müdürü Aydın Doğan Yalçındağ, CNN Türk Genel Müdürü Erdoğan Aktaş, Kanal D Genel Müdürü Barış Tünay, dizinin yönetmeni Alper Mestçi, oyuncuları Funda Güray, Baran Akbulut, Sait Genay, Ferit Kaya, Koray Şahinbaş’ın da katıldığı davete icabet ederken diziyle ilgili hiçbir ön gözlem yapmamaya özen göstermiştim. Çünkü her ne kadar geçmişe kıyasla gelişim göstermiş olsalar da yerli korku filmlerimizin durumu belliydi. Dolayısıyla işin özünü aksettirmeyen fragmanlar veya özetlere bakıp etki altında kalmak istemeyip önyargısız izlemeyi tercih ettim.

Haberin Devamı

Yoğun İstanbul trafiğiyle boğuşarak yetiştiğim geceye ilgi oldukça fazlaydı. Sohbet ettiğim insanlar, korku dizisi türünde nasıl bir iş ortaya koyulacağının merakı içindeydi. Tabii ben de öyle. Nitekim kokteylin ardından patlamış mısırlarımızı alıp koltuklarımıza yerleştik. ‘Masum’un beklentileri aştığının, henüz başında olunan yolda tüm zorluklara rağmen sebatla yürüneceğinin vurgulandığı konuşmanın ve Türk korku seyircisine sinema dışında bir platform sunduğu için BluTV’ye teşekkür eden Alper Mestçi’nin ‘Korku, oluşturulması en zor ama eleştirilmesi en kolay olan türdür’ saptamasının ardından başlayan ‘Sahipli’yi izlemeye koyulduk. Kısaca başlangıca değinecek olursam…

Yaşadığımız hayatların yalan, gördüğümüz rüyaların sahte olduğunu… Hiçbir şeyin sandığımız gibi olmadığını, ‘Bedenlerinize sahipler’ ürkütücülüğüyle dillendirip korkutma hedefinde ilk adımı atan ‘Sahipli’, mutluluğun kaygıyla harmanlandığı gelin-damat muhabbetini, düğünden sonraki yersiz intihara bağlayarak açılmakta. Kendini pek ifade edemeyen bu sahnenin ardından başlangıcını yapan dizinin asıl olaya girmesiyse, kocası düğün günü intihar eden Büşra’nın ‘‘Allah’ın hikmetinden sual olunmaz’’ diyen annesinin hayata tutunma telkiniyle doğduğu köye doktor olarak gitmesiyle olmakta. ‘‘Bundan sonrasını merak edenler, BluTV’den izleyebilir’’ diyerek gelelim ‘Sahipli’nin kritiğine…

Alper Mestçi’nin senarist ve yönetmeni olduğu yeni dizi ‘Sahipli’yi izlerken yapımın, içerik ve işleniş açısından, Mestçi’nin diğer işlerindeki tarzını olabildiğince yansıttığını gördüm. Mesela Büşra karakteri üstünden, bir köyde yaşayan Suat ile Nurcan’ın evlilik kararı almalarından sonra karşılaştıkları olayları işleyen 2007 yapımı ‘Musallat’ filmi geliverdi aklıma. Muhakkak ki aralarında fark çok ama işin özü bakımından benzerliği yakalamak mümkün. Burak Özçivit’in başrolde olduğu yapım da her şeyin başladığı yerde her şeyi bitiren öyküsünde rüya içinde zincirleme rüyalara yer vermişti, daha da önemlisi ‘yanlış aşk’ üstünden oluşan ‘lanet’e odaklıydı. Keza 2016 yapımı ‘Üç Harfliler: Karabüyü’ de yeni evlenmiş bir çift ve lanet üstünden yol alan bir çalışmaydı. Burada da aynı öğeler mevcut. Aslında derinlemesine irdelendiğinde başka benzerlikleri ortaya koymak da mümkün. Bunları da BluTV izleyicisi görür artık.

Sözün kısası; Türk korku filmlerinde hatırı sayılır bir yere sahip olan Alper Mestçi ‘Sahipli’de bütün klişelerini kullanmış. Ancak sürekli aynı konuda iş üretme neticesinde bunun kaçınılmazlığı da aşikâr. Zira işin içine cinler, lanetler ve bedenlere musallat olan bilinmeyen varlıklar girdi mi, izlenecek yol kendiliğinden oluşuveriyor. İçerikler, mekânlar ve sunumlar da aşağı yukarı aynı oluyor.

Dolayısıyla asıl önemli olan Hatice değil netice... Yani izleyici üstünde yaratılacak etkiyle türün meraklısını tatmin edebilme gücü! İşte bu noktada da çekimler ve oyuncu performansı giriyor devreye…

SAHİPLİ’NİN ARTI VE EKSİLERİ

Her şeyden önce altını çizmek isterim ki ‘Sahipli’, yerli korku yapımlarını karalama alışkanlığına kurban verilemeyecek bir iş! Öyle yalap şalap gerçekleştirilmemiş. Eleştirilecek yanı var muhakkak ama övgüye değer yönü de çok. Mesela ‘Sahipli’nin dizi olayını aşıp film tadı veren çekimleri için söylenecek söz yok. Eski evleri ve doğal mekânlarıyla gayet kaliteli bir görselliğe sahip. Keza Okan Sarul’un kurgusu da oldukça başarılı. Korku dozunu kaçırmadan sahne geçişlerini yapan ve devamının nasıl geleceğini sorgulatmayı başaran yapımda, müziğin sahnelerle uyumu da korku temasını abartmadan destekleyen türden. Buna karşılık oyunculuk açısından bir parça beklentilerimin gerisine düştüğünü söyleyebilirim.

Şöyle ki; ‘Dayan Yüreğim’ dizisindeki Cengiz rolüyle hâlihazırda ekranda olan Ferit Kaya, oyunculuğuyla dizideki en göz dolduran isim. Sağlık ocağı görevlisi Aziz karakterinde ‘Sahipli’nin parlayan yıldızı durumunda. Zira türlü yansımaları bir arada sunuyor izleyiciye. Ninesini korkuturken akılda iz bırakan ürkütücü bir tip olup sağlık ocağındaki tavırlarıyla köy adamı saflığına bürünebiliyor. Dahası alabildiğine doğal bir duruşu var bu konseptin içinde. Yani köylük yerde şehir simidini nereden bulduğunu sorgulasam bile her haliyle hiç sırıtmıyor.

Buna karşılık aşk-komedi türünden farklı dramalarda yer alan Funda Güray’ı Büşra karakterinde biraz eğreti hissettim. Normal sahnelerde tamam ama korku öğelerinin ortaya çıktığı anlarda duruma tam adapte olduğunu söylemek mümkün değil. Aynı sorun ‘Aşk-ı Memnu’nun Beşir’i olarak gönüllerde taht kuran Baran Akbulut için de geçerli. Selim öğretmenin mezarlık veya metruk köşkteki sahnelerinde anın gerilim duygusunu yeterince yakalayamadım doğrusu. Ancak eminim ilerleyen bölümlerde her iki oyuncu da korku türüne alışıp karakterleri daha iyi hissettirebileceklerdir izleyiciye.

Sonuçta; BluTV’nin zoru başarma yolunda bir yeniliği olan D Productions yapımı ‘Sahipli’ bazı yönleriyle aksasa bile yerli korku diziciliğinde başarılı bir ilk adım! Yabancı korku türüne alışkın olanları bilmem ama yerli korku filmlerinin tarzından hoşlananlar için de yeterli tatmini sağlayacak özelliklere sahip. Üstelik 45 dakikalık süresinin kısalığıyla da kendini bıktırmadan izleten bir yapıda. Bizden önermesi… Gerisi Alper Mestçi’nin tarzını ve korku türünü seven izleyicinin takdirine kalmış.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal