Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Her daim aklımı kurcalayan bir konu olmuştur… İyilik-kötülük ikilemi! Zira çocukluğumuzdan itibaren dikte edilen, dini ve ahlaki temaların ana nasihati ‘iyilik’ ne hikmetse bizi aşağı çeken bir unsur olmuştur sürekli. Nasıl ki, iyiliğin öğütlenmesine karşın kötülüğün yükselen değer olduğu gerçeğinde, insanları eze eze bir yerlere varanların yaptıkları yanlışlardan kolayca yırttıkları ve çoğunlukla kazançlı çıktığı aşikâr. Kuşkusuz bunun böyle olmasında iyiliğin türlü gerekçelerle pasifleştirilmesi, buna karşılık kötülüğün alkışlanması da büyük etken. Nitekim Şemseddin Sami’nin ‘Bir kötülüğü beğenen, onu işleyenden daha kötüdür’ sözü de kötülerin işi azıtmasında, yükselen değer olmasında onlara gösterilen tahammülün ve ilginin katkısını vurgulamakta. Hal böyleyken yaşamdan kurgulara, kötülüğün gölgelediği iyiliğin varlığı da hep göstermelik kalmakta. Ne acı!

Haberin Devamı

Bu gerçekler ışığında ekrandaki dizilerin mantığını yorumladığımızda, öykülerin gerçek yıldızlarının kötü karakterler olduğu, senaryoların bunlar üstünden gelişim ivmelerini yakaladıklarını görüyoruz. Dahası izleyicinin, iyilerden ziyade kötülere karşı sempati beslediği de bir gerçek. Dolayısıyla yerli dizilerin çoğunda asıl kahraman, kötüler olmakta. Bu yaklaşım da, senaryoların psikopat tiplerle dolmasına yol açmakta. Nasıl ki geçen sezondan devrolan yapımlar da bu yolda ilerlemekte!

Psikopatlarla yola devam modasına uyan yapımlar, dişe dokunur çatışmacılık üretmek yerine kolaycılığa kaçıp ‘Kimin kötüsü daha başarılı olacak’ yarışına tutuşmuşlar adeta. Zaten içlerinde var olan kötüler yetmezmiş gibi yeni yeni karanlık tipler katmışlar yolculuklarına. Bu kötülerin dizilerin başarısına yapacakları katkı, sergileyecekleri psikopatlığın-şiddetin-katakullinin ölçüsüyle orantılı. Yanı sıra psikopatlığın yansıtılma becerisi de kötülük meraklısı izleyiciyi çekmede bir kıstas durumunda. Aşk ve intikam sosuyla daha da çekici hale getirilen kötülük modasında işin bir de özendirici yanı var ki, o apayrı bir sorun. Zira insanların kötülüğe çabucak alıştığı ve taklide yöneldiği malum.

Haberin Devamı

Şimdi genel itibariyle kendini gösteren bu yönelimi diziler bazına indirip devam sezonlarını ele alacak olursak, aralarından bazıları özellikle dikkat çekmekte… Buyurun bakalım.

UFAK TEFEK CİNAYETLER’E TAZE KÖTÜLER

Merve’nin hükümranlığında kötülük tablosu sergileyerek karşımıza çıkan ve Sarmaşık’taki kadın dalavereciliği üstünden yol alarak yumuşatılmış ve şıklaştırılmış psikopatlık-kıskançlık halleri sergileyen ‘Ufak Tefek Cinayetler’, sezonu Edip’in camdan düşmesi ve doktorun zehirlenmesiyle noktalamıştı. Yeni dönemini de bu süreç üstünden başlattı. Oya’nın gelecekteki mahkemesinden geçmişe bakan senaryonun güç aldığı unsur ise yine entrika ve sözde arkadaşlar arasında hüküm süren psikopat ilişkiler oldu.

Ancak mevcut kötülüğü yeterli bulmayan ve Merve’yle arkadaşlarının orta karıştırıcılığının tıkandığını gören yapım, içeriği taze kötülerle takviye etme ihtiyacı hissetmişti. Bu ihtiyaç doğrultusunda da geçmişi eşeleyip Merve’nin canını yakmak için çıkagelen et tüccarı Kerim ve Pelin’in geçmişindeki cinayeti başkasının üstüne yıkarak suç ortaklığı etmenin yanı sıra Burcu’yla da sevgili olarak yeni bir oyun sürdüren Emre’nin karanlık varlıkları girdi devreye.

Haberin Devamı

Doğruya doğru… Başta sevdim kırmızı arabaya binip giden Merve için yanıp tutuşan Kerim karakterini. Ama sonra helikopter pisti-köpek şikâyeti gibi basitlikler girince devreye işin rengi değişti. Derken, Emre’nin ciddiyetsiz halleri de psikopatlığın sulandırılmış versiyonuna dönüverdi çabucak. Kötülüğün kol gezdiği rakiplerle mücadelede bakalım bu taze kötüler nereye kadar ilgi sağlayabilecek ‘Ufak Tefek Cinayetler’e?

İSTANBULLU GELİN’E GEÇMİŞİN ÖFKESİ HÂKİM

Gerçek hikâyeden uyarlama diyerek yola çıkan, ancak orijinalinden çok farklı biçimde bir tabloyla ilerleyerek etkileyici öykünün özünü ve tadını kaçıran ‘İstanbullu Gelin’ de yeni sezona yeni kötücül karakterlerle başlamayı seçenlerden...

Geçtiğimiz dönem, gerçekte yaşanan öykünün aksine, İpek karakterini kötü biri olarak yansıtan ve Adem’in geçmişten gelen intikamcılığıyla psikopatlığın yükselişini yaşatan içerik, bu sezon için de Adem’le işbirliği yapan Ülfet Hala’nın soyadı intikamcılığını ve gülen yüzlü öfkesini soktu devreye. Tabii bir de yıllar sonra uzay çağındaymışız havasında yansıtılan doktor muayenehanesine gelen Süreyya’nın kızının annesini suçlayan, onun görünen yüzünün altındaki hasta ruhlu kimliğini dışa vurarak Esma’nın katili olduğunu saptayan psikopatça söylemi var. Sanırsınız böylece orijinal hikâyeye yaklaşılmak istenmiş ama nafile.

Kısacası Adem’den Ülfet’e ve dahi Yaz’a geçmişin öfkesi hakim, kötülüğü tavan yaptırmak için kolları sıvayan ‘İstanbullu Gelin’in yeni sezonuna! Reytingler aksini söylese de, hayrola…

KADIN’A ISMARLAMA KÖTÜ ADAM TAKVİYESİ

Merak uyandırmaktan ziyade acıların çocuğu kıvamında duygulara oynayarak başlangıcını yapan, sonrasında Şirin’i ortaya çıkartıp Sarp-Bahar olayındaki soru işaretlerini gölgede bırakan türden bir kötülüğe sırtını dayayan ‘Kadın’, içeriğindeki boşlukları bu şekilde doldurma akılcılığı sergilemişti ilk sezon. Arif, Enver ve çocukların oyunculuk katkısıyla konu akışındaki monotonluğu kırıp ilgi çekmeyi başaran yapım, Şirin’in kötülüğüne ilave olarak Suat Bey’in soğukkanlı ölümcüllüğünü de devreye sokmuştu.

Sezon finalini; yoğun bakımda yatan Enver’i öldürme teşebbüsü, Doruk tarafından görülen Sarp’ın heykel duruşu ve havuzdaki cansız kadın bedeniyle getiren dizi, bu bitişle merak uyandırıp soru işaretleri yaratmıştı izleyicide. Lakin uyandırılan merakın tatmin noktasında içeriğin ufkunu geliştirecek yan konulara ihtiyaç duyulduğu da muhakkaktı.

Nitekim yeni sezonunu kaldığı yerden devam ettiren dizi de Sarp-Pırıl tanışmasını aktarırken ısmarlama bir kötü adam da yaratıverdi. Pırıl’ın belalı sevgilisi Mert’in tekme tokat kadın dövme psikopatlığını hayli yoğun biçimde sunan senaryo sudan çıkmış balık formundaki Sarp’ı da ayaküstü katil yapıverdi. Böylece hem Sarp’ın nasıl kurtulduğu açığa çıkartılmış oldu hem de Hakan Karahan’ın hayat verdiği Nezir’in dövmeli kötü adam olarak sahnedeki yerini alması sağlandı. Bakalım kendini bitkisel hayatta gösterme ihtiyacı hissederek psikopatlığın ilk kıvılcımını çakan bu ısmarlama kötü adamımız ‘Kadın’ın geleceğini nasıl etkileyecek? İster misiniz Mert de canlanıversin, Pırıl’ın başına musallat olsun? Psikopatlık böylece tavan yapar. Neden olmasın?

ÇUKUR’UN YENİ KÖTÜLERİ ÇOK EĞRETİ

Damlarda zıplayan, fişeklerle haberleşen gençlerin mafyatik âlemini allayıp pullayarak Baba’ filmi özentisi bir hikâyeye yerli dille öykünen ‘Çukur’, Koçovalıların emniyetle dost kabadayı dünyasını saçmıştı ortalığa. Konusuna kan sağlamanın formülünü de, terk edilmiş evlat olmanın psikopatlığını yaşayan Vartolu’nun intikam ateşini yakarak bulmuştu. Gel gör ki her ateş gibi buna da takviye malzeme koyup harlamak lazımdı ki sönmesin.

İşte sezon finalinde ‘Kimler sağ kalacak’ sorusunu yaratan türden kıyım yapıp Karakuzuları ve yeni ‘Çukur’ işaretini doğuran dizi, ikinci sezonunu da Çeto ve Mahsun’un kötülükleriyle başlattı. Fakat işin doğrusu, damlarda hoplayıp zıplamak yerine fiyakalı biçimde ortalıkta boy gösteren adamlarla, elleri sopalı çocuklarla mahalleyi sahiplenip muslukların başını tutan Karakuzuların geliştirdiği kötülük çok eğreti olmuştu. Daha net ifadeyle bunların damdan düşer gibi bir anda ortaya çıkması da, bu oluşumun herkesi tarumar edecek güce ulaşana dek Koçovalıların gözünden kaçmış olması da hayli mantıksızdı. Buna karşın Vartolu-Yamaç-Cumali üçlüsünün cephe aldığı Çeto-Mahsun liderliğindeki kötülük kaynağının ‘Çukur’un yeni sezonundaki yegâne motivasyonu olduğu da bir gerçek.

AVLUNUN GELECEĞİ PSİKOPATLIĞA BAĞLI

Avustralya dizisi Wentworth’un yasal uyarlaması olan ‘Avlu’, ilk günden itibaren sergilediği hapishane atmosferiyle dikkatleri üstüne çeken bir dizi. İzleyicisini, Kudret’in kötülükleriyle çoğaltmayı hedefleyen senaryonun özü kötülüğün nasıl doğduğunu, iyi insanın dönüşümünü yansıtmak üstüne. Bunun için de bir tetikleyici lazımdı ki, dizinin birinci sezonda bize sunduğu ekstra psikopat Alp oldu.

Lakin Deniz’in Kudret’i hacamat etmesiyle yeni sezona yepyeni psikopatlıklar için kapı aralayan dizi, annesinden daha beter bir karakter olduğunu Deniz’in kızını öldürerek ortaya koyan Alp’le yetinmedi. Yanı sıra psikopatlığın dibine vuracağını yürüyüşü ve tipiyle hissettiren Zerrin’i de müdür olarak Avlu’ya getirdi.

Şimdi işler tam kıvamında. Sadece mahkumlarla değil emrinde çalışanlarla da uğraşan Zerrin, obsesif takıntısının ötesinde aşka-mutluluğa tahammülsüz biri olduğunu layıkıyla gösterip akışa tat katmakta. Keza Alp’in Deniz’in başına musallat ettiği yeni mahkûmlar da farklı psikopatlık örnekleri sergileyecektir. Öte yandan dizinin yoğun şiddet içerdiği eleştirilerine maruz kaldığı da muhakkak. Dolayısıyla ‘Avlu’nun geleceği her şekilde psikopatlığa bağlı diyebiliriz rahatlıkla.

SONUÇTA; ‘Sen Anlat Karadeniz’in büyük ilgi görmesine sergilediği şiddetle katkıda bulunan Vedat’ın kadın odaklı kötülükte başı çekmeyi sürdürdüğü ekranda, eski dizilerin yeni sezonda varlık gösterme mücadelesindeki en önemli kriter psikopatlık. Psikopatlarla yola devam modasında kim daha iddialı bir tablo sergilerse yani kimin kötüsü daha iyi olursa o avantajı yakalayacak. Yeni başlayan dizilerdeki kötülerle mücadele de cabası.

‘Psikopatlara bol şans’ demeye dilim varmıyor ama salt iyilerle de dönemiyor bu dünya.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal