Kesinleşen finali, Ayça Bingöl tarafından ‘Mahmut ile Meryem’in galasında açıklanan ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, giderayak siyasi mesaj bombardımanını yoğunlaştırdı. Yaprak dökümü misali karakterlerini bir bir göndererek finale yol alan yapıma, 12 Eylül’ün ve ondan nasiplenenlerin izleri hâkim oldu.
Başlangıçtaki ürkekliğin aksine net tespitlerle yansıtılan bu mesajların cesur bir söyleme sahip oluşu, uzunca süredir izlemekten keyif almadığım diziye yeniden yoğunlaşmamı sağladı.
‘Benim İçin Üzülme’, ‘20 Dakika’ ve ‘Seksenler’in varlığının devreye girmesiyle düşüşe geçen izlenme oranlarının da etkisiyle belirsiz bırakılan final kararını netleştiren yapımın, dramatik bir aile öyküsü olmanın ötesine geçme hamlesi Türkiye’yi kana bulayanları vurgulamak üstüne…
Ali Kaptan’ın gidişiyle kan kaybeden ve durumu kurtarmaya çalışırken encik büncük çocuk öyküsüne dönüşen dizinin akıllarda iyi bir iz bırakması için doğru yöntem!
***
Tuğrul karakterinin varlığını, diziye katıldığı günden itibaren sorgulamıştım. Oldukça abartılı bulduğum karakter meğer Türkiye’yi kana bulayanların maşalığını yapmak ve insan kıyımının nasıl gerçekleştiğini göstermek için gerekliymiş!
12 Eylül’ün gelişini ‘Zavallı, komik, hüzünlü bir gün. Evrende milyon yılların önemi yokken bazıları için hiç geçmeyen zamanı tüketen bir gün’ yorumuyla veren Osman’ın dış sesini, demokrasi havariliğine soyunanların TV’deki kahramanlık nutuklarıyla karıştıran anlatım, bazıları için hala 12 Eylül olduğunu, onların süren bekleyişlerindeki hüznü yüreklere aktarmak için etkili bir yoldu. Tabi, bu etkileyicilik o dönemleri bilmeyenler ya da unutanlar için. Diğerleri neyin, ne olduğunu; demokrasi, düzgün yönetim adına yaşananların, yaşatanların perde arkasını biliyor zaten.
Barbarlaştırılan ruhların demokrasisi
Yıllarca planlı-programlı biçimde özgürlüğe ve barışa aç hale getirilenlerin, demokrasiden vazgeçme karşılığı, sunulan özgürlüğü gönüllü itaatkârlıkla kabullenişlerini, alkış tutuşlarını üstüne basa basa tekrarlayan ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, sergiledikleriyle hem ‘Zero Dark Thirty’ filmini hem de ‘İçimdeki Yangın/Incendies’ isimli Kanada yapımını hatırlattı.
Arif’ten intikam için Mete’yi seçenTuğrul’a odaklanırken yaratılan atmosferle ufak çaplı bir ‘Zero Dark Thirty’ yaşatıp asla kabul edilmeyen işkencenin Türkiye ayağını deşifre eden dizi, işkence odasında şarkı söyleyen kız figürüyle de bir artı birin bir ettiği ‘İçimdeki Yangın/Incendies’ filmiyle benzeşti.
Fiilen olmasa bile yaratılan işkence ve zorbalık atmosferiyle, insan olanın duygularını kabartarak ruhunda isyanlar yaşatan bölüm, ne yazık ki bu saptamalara karşın silah gücüyle gelenlerin varlığından hoşnut olan mutlu azınlığı resmederken oldukça kısıtlıydı. Asıl irdelenmesi gereken husus, Ekrem’in ‘Emriniz olur paşam’ yalakalığıyla kendisine tahsis edilen olanakları hürmetle karşılaması bazında kaldı.
‘Demokrasi falan hikâye. Sopayı göstereceksin millete. Sendika, işçi hakkı filan kalmaz ortada’ yaklaşımındakilerin hangi ara tükendiklerini düşünürken cevapsız sorular açığa çıkartan konunun önemine göre, çok zayıf bir değinme!
***
Demokrasiyi kaldırmak için değil, sağlam temeller üstüne oturtmak masalıyla evrende bir gün yaşatanları bolca anan, ‘Kahrolsun Faşizm’ sloganını duvar yazısı yapan dizi, her şeyin ruhlarımızın hissettirilmeden barbarlaştırılmasına izin verdiğimiz anda başladığını dillendirirken o dönemde aslan kesilenleri 'emireri' düzeyine indirgemesi de takıldığım ayrıntılardan.
İnsanların kabullenişi üzerine sözleriyle babaannemin Evren’in resmini öpüşünü hatırlatan ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin, kitapları toplayıp yakan, vatandaşları karga tulumba götüren askerleri verirken kitaplardan korkanları es geçmesi… ‘Hani bu idare gelirken adalet ve demokrasi verecekti’ diyen Cemile’ye ‘Hanımefendi haklı aslında ama elden ne gelir’ çaresizliğiyle karşılık veren komutanı bir telefonla muma çevirenleri geri planda bırakması dikkat çekici.
Suçsuzlar hapiste çürür, işkence görürken tüm suçlarına rağmen elini kolunu sallayarak dolaşanları piyon kademesinde bırakan dizinin bu noktada en çarpıcı mesajı, mesleği işkencecilik olan Tuğrul’un sırıtarak fısıldadığı ‘Kötülere bir şey olmaz’ sözü!
İyilerin ve masumların hep okkanın altına gittiğini dizi diliyle anlatan bu yorum, herkesçe bilinen acı gerçek. Geçmişten günümüze yaşamın içine bakıldığında çaresi de yok gibi. Tek çare iyilerin sinmemesi, diyeceğim ama kaba kuvvet karşısında nafile çaba. Hem iyiliğin birliği de güç iş. Kötülük menfaatle beslendiğinden, dayanışma sağlanması daha kolay. Yani iyilerin de, düşünenlerin de işi zor.
İnsanların göstere göstere harcanışını işlerken dönemin ‘banker’ uyanıklığını da vermeyi ihmal etmeyen ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin gediklere oturttuğu darbeci taşlara değinelim derken, düşünen beyin kıyımına yönelik 12 Eylül eleştirili içeriğe nazire edercesine, o dönemin izlerinden olan Dev-Sol davasının ancak 32 yıl sonra zamanaşımından düştüğünü hatırlatarak koyalım noktamızı.
Anibal GÜLEROĞLU