Hemen her işte olduğu gibi diziciliğin de suyu çıkartıldı sonunda. Bir uyarlama modası yaratıldı, ipini tutana aşk olsun. Hani başarılı olunsa diyecek sözümüz kalmaz. Ama uyarlama kolaycılığına sırt sürmekten özgün hikâye yaratamaz hale getirilenlerin uydurma karakterleriyle geliştirilen uyarlamalarla adeta orijinallerin içine tükürülmekte.
Romanların aslına birebir uyarak dizileştirmek hem masraflı, hem de daha çok emek isteyen iş. Ancak aksi yapıldığında da çabucak kokusu çıkıyor.
Siz bakmayın ‘Aşk-ı Memnu’nun ya da ‘Yaprak Dökümü’nün ilk sezon haricinde de başarıyı yakalamalarına. Aşk katakullileri olmasaydı onlar da aynı yolun yolcusuydu. Şimdilerde ATV’de yayınlanan, Şule Yüksel Şenler’in romanından uyarlama ‘Huzur Sokağı’nın herkesi şaşırtan birinciliğini de baz almamak lazım. Nihayetinde hem ilk sezonu, hem de konusuyla farklı bir desteğe sahip.
***
Ayşe Kulin’in ‘Veda’sından uyarlanan dizinin, seyirci ilgisini çekmeyerek veda ettiği ekranlarda, isimleriyle ilgi uyandıran ancak işlenişleriyle aynı etkiyi yaratamayıp finale giden Orhan Kemal uyarlamalarından ‘Evlerden Biri’ ve ‘Kötü Yol’ son dönem örneklerinden.
Tıpkı ‘Hanımın Çiftliği’ gibi orijinaline yamalarla lastik gibi sündürülerek yürütülmeye çalışılan ve başarıyı yakalayamayan bu yapımlar yerli roman uyarlama heveslilerine ders olmalı.
‘Nasıl bir ders’ noktasında altının çizilmesi gereken ilk husus, uyarlama senaryoyu yaratacak kişinin kitap yazarının neyi, niçin kaleme aldığını ve romanın ana temasının ne olduğunu kavrayabilmesi!
Misal, dizicilerin gözdesi haline gelen Orhan Kemal’in eserleri… Orhan Kemal, yapıtlarının genelinde işçilerin, öğrencilerin, kadının kısacası ezilen ve yoksul kesimin sorunlarına değinmiş bir yazar. Oysa ekranda karşımıza getirilen Orhan kemal uyarlamalarında, bu sosyal temalara göz ucuyla bakar gibi yapılmakta.
Ana karakterlerin yol haritasını kaba hatlarıyla alan iş bilir uyarlamacıların marifeti; özlü ve amaçlı içerikleri, iki erkek bir kadının aşk çatışması basitliğine indirgeyip, yarattıkları uydurmacayı izleyiciye, af buyurun, kakalamaya çalışmaktan ibaret!
Bunun ötesine geçemeyen uydurma-uyarlamalar böylece, hem çok az kitap okuyan izleyicinin gözünde orijinalini heder ediyor, hem de dizi heveslilerini ömrü kısa yapımlarla madaraya çeviriyor. Sonuç, her açıdan hüsran.
Hayır, madem özgün eseri kendi kalıplarınıza uydurarak ‘Uyar-Lama’ya dönüşüp, heykele meykele tüküren ‘Lama’ gibi o güzelim romanların içine tüküreceksiniz o zaman bırakın edebiyatımıza değerli eserler veren yazarlarımızdan uyarlama yapmayı.
Siz en iyisi, ya yeni baş gösteren modaya uyup, Amerikan yapımlarının peşine takılın… Ki, bitmesi yakın olan ‘Suskunlar’daki gibi, kısa sürede onların da cılkı çıkar! Ya da kolaycılıktan vazgeçip üretebiliyorsanız, gönlünüzce yeni öyküler yaratın.
İlle de yazarlarımızdan uyarlanacaksanız da önerim, Türk sinemasının en güzel filmlerine senarist olarak katkıda bulunan Orhan Kemal’in ‘Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar’ından esinlenmeniz!
Belki uyarlamaları becerilemeyen yazarın senaryoculukla ilgili tavsiyelerinden feyz alınır da ortaya doğru dürüst özgün bir yapım çıkartılır. Aksi takdirde, daha çok orijinaline tüküren ‘Uyar-Lama’lar, ekran ömrünün kısalığı baştan belli yapımlarını büyük reklamlarla yedirmeye çalışır.
Anibal GÜLEROĞLU