Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Rahmetli Meral Okay öyle bir dizi yaratmış ki, hem çeşitli nemalanmalara vesile olmakta, hem de ülkemize ilkleri yaşatmakta.

Nedir bunlar?

Gelin, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hâl alır” diyen Atatürk’ün saptaması ışığında gözden geçirelim.

***

Övgülerle eleştirileri buluşturarak adından en çok bahsettiren ve televizyon tarihimizde‘bedava reklam’ konusunda başı çeken ‘Muhteşem Yüzyıl’, ilk alkışı bu özelliğiyle hak etti.

Haberin Devamı

Kolay mı, üçüncü sezonunu sürdürürken hâlâ aynı sebepten dolayı gündemde kalabilmek? Kaliteye endeksli olarak yorumlanmaması gereken bu alkışlık özellikte pek çok etken söz sahibi…

Padişah sultası altında yazılan tarihe, kurgusal ilavelerle dahi dokunulmasını istemeyenlerin bağnazlığından tutun da, bu vesileyle adını gündeme getirmek isteyenlere… Her kesimden ‘Muhteşem Yüzyıl’a bir ses yükseldi.

Meclis’in oturumuna da taşındı… Kurgusallığını teyit eden RTÜK’ün şikâyet istiabını da taşırdı. Lakin bunca şamata arasında, Başbakan’ın eleştirilerine hiç mazhar olmamıştı. Sonunda o da gerçekleşti.

Böylece, gerçekte Kanuni Sultan Süleyman’ın değil, Hürrem’in marifetleri üstüne bir kurgu olan ‘Muhteşem Yüzyıl’, bir başka ilki daha Türk halkına yaşatmış oldu.

Ortalık kızıştığında gündem değiştirme ustalığının layıkıyla yerine getirilmesine alışkın halkımız ve medyamız da hemen bu polemiğin üstüne atladı.

‘Sayın Başbakan şimdiye kadar neredeydi, diziyi acaba yeni mi fark etti’ sorusunu akıllara getiren bu ilk muhteşem çıkışma derhal ağızlara sakız yapıldı. Her kesimden görüş dile getirildi.

Haberaktif’e katılan Milliyet yazarı Mehmet Tezkan’ın ‘İsteyen istediği tepkiyi göstersin. Ama buna bir Başbakan’ın mutlak gücü karışırsa özgürlük kısıtlanır’ saptamasındaki demokratik mantığın aksine, dizinin yayından kaldırılması çığırtkanlığı Osmanlı mirasından nemalanan baskıcılara zil taktırdı.

***

‘Muhteşem Yüzyıl’a üst düzey tepki ilkini, gerçekçi akıl gözüyle yorumlayanlar için ise durum değerlendirmesi aslında çok basitti.

Haberin Devamı

Farklı konularla yaşanan, gündem saptırması bir kez daha uygulanmıştı, hepsi o kadar. Tek fark, bu saptırma için ekranların en popüler yapımının kullanılmış olmasıydı.

Diziler dışında tüm konulara duyarlılığını yitiren insanımız gerçeğinde; sınırımıza dayanan savaşın çığırtkanlığını, Patroit’lerin geliş sebebini, Kürecik’i, enciki, büncükü velhasıl cümle yozluğu, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın tarih yozlaştırıcılığını ortaya yem yaparak kapatmaktan daha güzel bir yol da bulunamazdı doğrusu!

Bu konuda da, vesile olduğu için ‘Muhteşem Yüzyıl’ başta olmak üzere fikir mucitlerini alkışlamak gerek.

***

Tarihi doya doya yaşamak fırsatı varken, ona pek itibar etmeyip ‘tarihi nasıl görmek istediği’ konusunda seçimini yapan izleyici tayfasının, söylem-eylem ikiyüzlülüğünü açığa çıkaran ‘Muhteşem Yüzyıl’ bu yönüyle de alkışı hak ediyor.

‘Yer sağırdır, ahaliyse her daim dilsiz’ diyerek geçmişten günümüze halkın hep aynı olduğunu gösteren ve ‘Biri gelir bu kepazeliğe son verir’ vurgusunu yaparak, halkın sefaletini düşünmeyen padişah yönetimindeki Osmanlı’nın durumunu gözler önüne seren ‘Bir Zamanlar Osmanlı’nın izlenme durumu ortada… Hani nerede kaldı ‘tarih’ öğrenme arzusu?

Haberin Devamı

***

Bir başka alkış nedeni ise anlayış çelişkisinden istifadeyle, kutuplaşma fırsatı yaratması! Recep İvedik gibi ticari bir filmi Oscar’a yollama kültürünün sanat anlayışında kahkaha atanlar, gişe getirisini sanatla bağdaştıranları alkışlarken, tarihi belgesel iddiası taşımayıp tıpkı ‘The Tudors’ veya ‘Abraham Lincoln: Vampir Avcısı’ benzeri ticari bir kurgu olan ve halkın çoğunun beğenisini kazanan ‘Muhteşem Yüzyıl’ı tarihe hakaret olgusuyla taşlayınca, bu kutuplaşmayı körükleyen cehalet de kendini gösteriveriyor.

Doğunun, kanunları çok sert uyguladığı için ‘Kanuni’ lakabını taktığı; Batının ise savaşçılığı bir yana, büyük olasılıkla Fransa Kralı’nı kurtarıp ticari ayrıcalıklar başlattığı için ‘Muhteşem’ dediği Sultan Süleyman, dizideki kadın kavgası yetmiyormuş gibi zıt görüşlülerin de malzemesine dönüşüveriyor hemen.

Eleştirilecek pek çok mantık hatası olmasına karşın, nihayetinde tarihsel alıntılarla yaratılan bir kurmaca şeklinde algılanması gereken yapımın, bir anda Sultan Süleyman-Atatürk rekabetine çekilmesi, sadece bize mahsus bir özellik olarak tarihe kaydedilmekte.

‘Atatürk’e sarhoş diyenler neden Harem gerçeğine karşı çıkıyorlar’ ile ‘Sultan Süleyman’ın muhteşemliğine halel geliyor’ çatışmasında; lale tohumlarının ilk kez İmparatorluk sınırları dışına çıkmasına izin vermesi, Hürrem aşkına yenik düşüp 1402’den sonra ilk nikâhı gerçekleştirerek Saray’da kadınlar saltanatını başlatması, Şehzade Mustafa’yı öldürterek hiç sefere çıkmayan Sarı Selim’in tahta geçmesine ve duraklama döneminin ilk adımlarının atılmasına yol açması başta olmak üzere, ‘Muhteşem’in nedense görmezden gelinen ilklerinin kaynayıp gidivermesi de ekstrası...

Aslında bu tarih değiştiren önemli olguların kaynamasında, Hürrem-Süleyman aşkının öne çıkartılmasının payı büyük! Kendi hırsı için katliamlar yaptırıp adamlarını Saltanat’ın odak noktalarına getiren, hayır işleriyle göz boyayıp gericiliğin temellerini sağlamlaştıran Hürrem’i, aşkı için savaşan kadın pozisyonuna sokarak bir anlamda masumlaştıran ‘Muhteşem Yüzyıl’a kızmak yerine tüm bunlardan dolayı alkış tutmak lazım.

***

Ünlü ‘Kanunname’siyle devletin bekası için cümle akrabaların öldürülme hakkını yasallaştıran ve sekiz aylık bebek kardeşi Küçük Ahmed’i boğdurtarak ‘kardeş katli yasası’nı uygulamaya başlayan Fatih Sultan Mehmet’in hayatına yönelik dizinin çekilmesinden reyting kaygısıyla vazgeçildiğini düşünürsek, tarih öğretisini kitaplara ve belgesellere bırakmanın doğruluğu bir kez daha kendini gösterecektir. Tabi kaleme alınan tarihin gerçekleri ne derece yansıttığı sorusunu akıllardan çıkartmadan ve körü körüne inanmadan!

‘Bir tarihçi olayları gerçek dışı kaleme alırsa, diğerleri de sonsuza kadar bunu devam ettirir’ demiş Karl Ludwig Michelet…

Bu noktada da, insanlarda tarih merakı uyandıran ve gizlenenleri sorgulama fırsatı yaratan ‘Muhteşem Yüzyıl’ bir kez daha alkışı hak ediyor.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır.
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi.’
diyen Sultan Süleyman’ın sözleriyle noktayı koyarken koskoca tarihin bir kurmacayla yıkılacağı safsatasının, halk için muteber devletin saltanat kavgasına payanda yapılmasına kanmamanın doğruluğunu işaret etmekte fayda var.

Avrupa’nın dört bir yanından toplanan süt üreticileri, haklarını korumak için Avrupa Parlamentosu’nu ve kendilerini engellemeye çalışan polisi tazyikli sütle ‘ak’laştırıp seslerini duyururken, bizim hâlâ diziler üstünden tartışıp demokrasiyle bağdaşmayan ‘kara’lıkta fikirler üretmekte ve insanları susturmaya çalışmakta ‘muhteşem’ oluşumuz ne acı!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal