Show TV’de henüz yayına başlamadan tepki çekip uyarı alan ‘Muhteşem Yüzyıl’, Star’a geçtikten sonra Hatice Sultan’ın intihar sahnesi özendirici bulunan ancak ‘kurmaca’ olduğu tescillenen bir dizi.
Zaten ilk günden itibaren, sadece işleniş eksikliklerine dikkat kesildiğimiz ‘Muhteşem Yüzyıl’ın kurmacalığını kabullenmeyip tarihi açıdan inceleyecek olsaydık iler tutar bir yanı kalmazdı. Ne var ki, kurmaca bile olsa karakterlerin mantık bütünlüğünü bozmaması gerek.
***
Biz de bu minvalde; çığırtkan çocuk eşliğinde, bir garip esnaf denetimiyle seyircinin huzuruna getirilen ve kalite kontrolü yaptığı ekmek lokmasını afiyetle yutmanın ardından Padişah huzurunda ‘Çamurdan ibaret, köpekler yemez’ diyerek, kendisiyle çelişen Kadı Ebussuud Efendi’den başlayalım eleştirimize. Lakin onun gibi vicdani değil, akli kanaatimizle…
1533’te İstanbul kadılığına atanan Ebussuud Efendi, tarihi kayıtlara göre 1490 doğumlu. Dizide İstanbul Kadılığı’na atadığı kişiyi tanımayan durumuna düşürülen Kanuni Sultan Süleyman’ın doğum tarihiyse 1494.
Yani Kanuni’nin cenaze namazını kıldıran ve oğlu II. Selim döneminde de Şeyhülislamlığı sürdüren Ebussuud ile Kanuni arasında sadece dört yaş var.
Peki, dizide Tuncel Kurtiz tarafından canlandırılan Ebussuud Efendi ile Kanuni’yi dış görünüş bakımından kıyasladığımızda, aralarında çok yaş farkı olmadığını düşünmek mümkün mü? Ne kadar olumlu yaklaşmaya çalışsak da, kesinlikle hayır.
‘Şeriat, örfi adaletten üstündür’ mesajına payanda yapılan ve Beyazıt’ın fermanıyla Peygamber hadislerinden kesitler okutularak ‘Ramiz Dayı’ konumuna sokulan Kadı Efendi, yüzündeki ak sakalı ve yılların çizgileriyle Padişah’ın babası yaşında durmakta. Oldu mu ya?
Tuncel Kurtiz gibi değerli bir oyuncudan dizide faydalanmak noktasında önemsiz gibi gelen bu ayrıntı, dizi gerçekçiliği konusunda büyük hata. Dünya çapında trend olan yabancı yapımlarda, karakterlerin yaşından huyuna her tür özelliğin, canlandıracak oyuncuda da arandığı titizliğini düşünürsek bizdeki özensizlik daha net ortaya çıkıyor. Keşke sesinden ve ‘Ramiz Dayı’ popülaritesinden faydalanılmak istenen Kurtiz için çok daha inandırıcı olacak hayali bir karakter yaratılsaymış.
Yaş denkleşmesinden sınıfta kalan Kadı Efendi’ye yazılan replikler de diziyi başka mecralara taşıyan yamalar gibi.
Sözüm ona o devirdeki yargı sisteminden örnekleme yapılmak ve adalet anlayışı verilmek istenmiş. Amaç iyi, yöntem yanlış! Böylesine ciddi bir olguda komedi üslubu hâkim. Ayaküstü pabucun derisini inceleyen, ekmeğin içindeki malzemeyi gurme misali sayan ve beş dakikada Beşiktaş tarzında karar verdirilerek akıl gücü ispatlanan Kadı Efendi’ye, ‘Orada öyle rahat mısınız efendim Allah aşkına’ basitliğiyle, tebdil-i kıyafet gezen Padişah’a seslendirtmek tam bir akıl dışılık!
Kimin haddine, tanısa bile, ahalinin içinde bir Padişah’a böyle hitap etmek? Amaç, bir karakteri şişirip öne çıkartmak ve bu sayede ilgiyi körüklemek olunca ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Ebussuud Efendi’si seslenir. Yumoşa çevrilen Padişah da sineye çeker. Üstüne de, sanki Saray’ın bahçesinde hiç gül görmemiş gibi, Kadı’nın bahçesindeki soluk güllere övgü dizer.
***
Geçen yıllara, büyüyen çocuklara rağmen tüm oyuncularını başlangıç gençliğinde tutmayı başararak yaş ve dış görünüm konusunda özensizliğe tavan yaptıran ‘Muhteşem Yüzyıl’ın dibe vurduğu bir başka karakter, Filiz Ahmet’in canlandırdığı Nigar Kalfa.
Cariyelerin tavuk gibi birer ikişer boğazlanarak ortadan kaldırıldığı Saray’da, sözde intikam için anlamsızca tutulan Nigar Kalfa şaşırtıcı derecede ayrıcalıklı. Neredeyse her kapının arkasından çıkan bu Hatun, yolgeçen hanına dönen, kapısında bekleyen askerlerin canları çektiğinde bırakıp gitme lüksüne sahip olduğu, Padişah odasına elini kolunu sallayarak, bir de kapı gıcırdatarak girebiliyor. Sanırsınız Hürrem Sultan!
Tarihçilerin, şanslılığından dolayı ‘İkbal Biti’ lakabını taktıkları Rüstem Paşa bile Hürrem Sultan’ın verdiği görevi yapmayarak, Firuze’yi öldürme noktasında Nigar’ı dinliyor. Hatta bu karakter o denli güçlendiriliyor ki, Hürrem dahi onda çekiniyor. Gerekçesi; Hatice Sultan’a karşı koz oluşu! Geçiniz bir kalem. Böylesine disiplinsiz ve kurmacada bile hoş durmayan Saray’da, kazı koza çevirmek hepsi o kadar.
***
‘Bir tarihçi olayları gerçek dışı kaleme alırsa, diğerleri de sonsuza kadar bunu devam ettirir’ demiş Karl Ludwig Michelet…
Tarihi gerçekleri, entrikalar ve hayali karakterlerle süsleyerek kurgulaştırırken ‘Sülüman ve Hatunları’ konumuna çekilen ‘Muhteşem Yüzyıl’ yazarları da, sırf daha çok çatışma yaratıp ekran başındakilerin sayısını artırarak, zaten ölçüsü kaçan reklamlara reklam katmak için karakterleri yozlaştırmaya başlarsa devamı devamı çorap söküğü gibi gelir.
Bunun yaratacağı saçmalaşma ve tahrifat ise;
Hem, şahit olmuşçasına "Hürrem beş vakit namaz kılan, saçının telini eşinden başka bir adamın görmediği bir kadın; dizideki gibi memeleri dışarıda değil ki. Hürrem'in yaptırdığı aşevleri, baktığı kimsesizler saymakla bitmez" diyerek Sultan’a övgüler dizen Yıldız Tilbe’nin eleştirilerini…
Hem de, başka kusur yokmuşçasına,"Tarihteki bir aşkın, hem de dünyanın hayran kalıp yazdığı aşkın içine böyle edilir. Firuze nereden torpilli ise o kadar belli ki... Kimse Firuze'yi istemiyor diye dizinin yapımcısı çok kızmış ve inadından sezon boyuncu oynatacakmış. Çok da fifi... Rezil olan kendisi" yorumuyla Cansu Dere'ye takan Cemil İpekçi’nin işaret ettiklerini katlar geçer!
Anibal GÜLEROĞLU