Mucizeler… Kimine göre gerçek, kimine göre boş bir umut. Lakin kim nasıl değerlendirirse değerlendirsin… Yaşamın en büyük mucize olduğu gerçeğine karşı sürekli arayışta olan insanlığın özellikle dara düşülen anlarda baş beklentileridir, mucizeler. Nitekim hayatla mucizenin kesişimini, ‘Hayat iki şekilde yaşanır: ya hiç mucize yokmuş gibi, ya da her şey birer mucizeymiş gibi’ sözüyle saptamış Albert Einstein.
Bu durumda mucize yokmuş gibi yaşayanları tercihleriyle baş başa bırakıp mucizeden yana tavır koymak en iyisi galiba. Zira öyle veya böyle mucize herkese gerekebilir sonuçta. Özellikle günümüzde! Eskiye kıyasla daha çok varlığını hissettiren deprem korkusu yetmiyormuş gibi bir de Dünya Sağlık Örgütü’ne Uluslararası Acil Durum ilan ettirecek düzeye ulaşan corona virüsünün ölümcül gerçeği insanlığı kırıp geçerken mucizeleri daha çok arzular hale gelmek işten bile değil.
Öte yandan gerçek hayatta karşılaşamayacağımız türden mucizelerin kurgulardaki varlığını da yabana atmamak lazım. Çünkü buralarda sergilenen mucizevî gelişimlerin bizi gerçeklerden uzaklaştırıp üstümüze çöken karamsarlığı atmamızı sağlama gücü olabiliyor bazen.
Nasıl ki, yaşamın içindekinin ötesine geçen bir hastane ortamı sunup olağanüstü bir doktorluk-cerrahlık performansı yaşatan ‘Mucize Doktor’un ortaya çıkarttığı tıbbi tablo da bu etkiye sahip! Daha net ifadeyle… Gerek oyunculuk gerekse akış performansı açısından kendini aşarak ilerleyen ve ‘Hekimoğlu’ ile adeta içerik yarışına tutuşan ‘Mucize Doktor’, her bölüm çıtayı daha da yükselten vaka çözümleriyle devleşiyor diyebiliriz.
‘VİRÜS’ DOKTORLARIMIZI DA ETKİLEDİ!
Uzun bölümlerin içini doldurmak için günceli yakalamak, olumsuzlukları hedef alan sahneler kurmak son dönemde hayli revaçta olan bir formül. Böylece hem kimi zaman gözden kaçan veya yeterince üstünde durulmayan önemli konulara toplumun dikkati çekilmiş oluyor. Hem de verilen mesajlarla bir nebze bilinç geliştirme ihtimali doğuyor. Nasıl ki, Hollywood filmleriyle bağdaştırılıp çeşitli spekülasyonlara malzeme edilen ‘virüs’ konusu da bu doğrultuda yer buldu hastane dizilerimizde ve doktorlarımızın performansını etkiledi.
Önce Kanal D’nin ‘Hekimoğlu’ dizisinin doktorları virüsle boğuşur oldu. İki bebeğin hastalanmasının ardından salgın uyarısında bulunan aykırı doktorumuzun nasıl haklı çıktığını işlerken bu konuya pencere açtı kendince. Hekimoğlu’nun uyarısına inanmayan Orhan ve İpek’in gecikmesiyle yayılan hastalık bebek katında salgına dönüştü. Her soruna özel çözüm bulan doktorumuz ve ekibi, salgın hastalık belasıyla uğraşır hale geldi.
Böylece ‘Hekimoğlu’ dizisi, ‘virüs’te ilk hamleyi yapıp bir adım öne geçti. Ancak dizideki ‘virüs’ öyküsü yeterince etkili biçimde işlenmemiş olsa gerek ‘Hekimoğlu’, doktorluk becerisiyle paralel hamle yapıp, sıralama mucizesi yaratamadı. Total izleyici bazında 5.043 reytingle yedincilikte kaldı.
Konu bu denli önemli olur da aldığı reytinglerle ekranda mucize yaratarak isminin hakkını veren hastane işimiz ‘Mucize Doktor’ bundan geri kalır mı? Kalmaz tabii… Kalmadı da. Hem zaten işin orijinali olan ‘The Good Doctor’ dizisinde de salgın-karantina bölümü mevcuttu. Uyarlaması niye bu yolu izlemesin? Aynı hafta o da bir salgın yarattı senaryosunda. Bu sayede bizler de, gerçek hayatta ülkemizde görülmeyen, virüs salgını paniğini kurgular aracılığıyla yaşamış olduk.
Peki, kurgu dünyamızdaki virüs ekran doktorlarımızı etkilerken hangisinin öykü performansı daha çok etkiledi izleyiciyi?
Doğruyu söylemek gerekirse, parasız-kimsesiz insanlara bedava hizmet veren poliklinik birimi açarak ücretleri hayli yüksek olan özel hastanelere örneklik edip yol gösterici mesaj veren Berhayat Hastanesi’nin acil servisini salgın bölgesine çeviren ‘Mucize Doktor’un orijinaliyle paralel yol alan virüs öyküsü çok daha etkiliydi.
Şöyle ki; Malezya’dan dönen uçaktaki yolcuların peş peşe hastalanıp hızlı biçimde ölmesiyle fark edilen virüs olayının işleniş süreci gayet düzgün biçimde yansıtıldı bize. Kuşkusuz bu başarıda orijinalinin yol haritası yapılmasının payı büyük. Lakin orijinalinde olmayan özgünlükler yaratan yerli senaryonun da hakkını yememek lazım. İşte tam bu noktada Ferman Hoca ve ekibi giriyor devreye. Nasıl mı?
Hastalarla ilgilenme noktasında virüsten şüphelenmeme doğallığıyla yol alan senaryo, rutin içinde hareket eden sağlık personelinin karşı karşıya kaldıkları risklere dikkat çekerken Ferman Hoca’yı da dâhil etti işin içine. Hoca olan bir cerrah neden acilde fır döner diye düşünsek bile, Ferman Hoca’nın, henüz virüsün fark edilmeyen aşamasında, entübe ederken hastaya temas etmesi sonucu virüsü kapması bu konuda güzel bir gelişimdi.
Türlü şiddete maruz kalma tehlikesinin ötesinde… Sağlıkçıların, özellikle acil serviste görev yapanların, hastaları iyileştirmeye çalışırken, hayatlarını ortaya koyarak görevlerini yerine getirdikleri gerçeğini hatırlatma potansiyelindeki bölümde ambulans görevlilerinin aynı riski taşıdıkları gerçeği de ihmal edilmemişti. Hayatın, kavgalar-küslüklerle heba edilemeyecek kadar boş olduğunu hatırlatan bir örnek de Güneş’in arkadaşının virüs sonucu yaşamını yitirmesiyle sergilendi nitekim.
‘Mucize Doktor’u devleştiren bölümü etkili kılan bir diğer detay, tedavi olmak için hastaneye gelenlerin virüs salgını sonucu karantina altına alınıp bir anda ölümle burun buruna kalma anıydı. Yaşamın sürprizlerle dolu olduğunu gösteren bu tabloda öne çıkan, insanların verdikleri tepkinin gerçekçiliği oldu. Keza yine orijinaliyle uyumlu biçimde, Doktor Ali’nin arızalı floresan lambasından çıkan sesten etkilenip paniklediği süreçte hastaneyi sükûnet içinde yönetmesi gereken Beliz’in tepkisi de çok doğal verildi. Başkalarına ve Betüş’e sakinlik telkin ederken sevdiği adamın öleceğini öğrenen Beliz, yaşadığı acıyla ve çaresizlikle tüm kuralları unutup bir anda kapıyı açmaya kalkıştı. Başına gelmeye görsün… Akıl vermek kolay, uygulamak zor neticede.
Betüş ve ablası Kübra aracılığıyla ‘söz dinlemez hasta’ gerçeğine de parmak basıp bu tür hastaların sağlık personelini ve kendilerini nasıl sıkıntıya soktuklarını resmeden ‘Mucize Doktor’da insan hayatının söz konusu olduğu yerde bilincin önemine de layıkıyla dikkat çekilmekte… Ki, bunun için de ilik vermeye gelen babanın doğrudan Doktor Tanju’ya gitmek yerine acillerde sürtmesi ve karantinada mahsur kalıp oğlunun hayatını riske atması kayda değer bir örnek durumunda!
Ayrıca… Bağırsağında sızıntı olan Kübra’nın durumunu, dış görünüşüyle gerçeğini aratmayacak biçimde veren… Doktor Ferman’ın kalp masajında gerçeğe yakın baskı tablosu sunan… Ve fakirler için açılan bölümdeki hasta yığılmasıyla da gerçekçiliğini sürdüren dizideki duygusallığı da unutmayalım. Doktor Ali ile karantina odasındaki Ferman Hoca arasında geçen konuşmayla duygu patlaması yaşattı bize.
İlaveten dizide bu virüs salgınını kırılma noktası olarak değerlendirebiliriz. Zira bu sayede aşkını Ferman’a açıklayan Nazlı ile karantina bölgesinin yükünü sırtlanan Doktor Ali’nin atağa geçişinin önü açıldı. Bozuk lambanın stresini yaşayıp yetersiz kalmış gibi görünse dahi aslında mucizevî biçimde ortama hâkim olma sürecine giren Doktor Ali’nin herkese yetişip virüse karşı durma performansını izleten yeni bölüm fragman bu devleşme sürecinin habercisiydi nitekim.
SONUÇTA; Dünyanın pek çok felaketle sınandığı gerçeğinde, ‘virüs’ kurgusal doktorlarımızı da etkiledi. Tabii bunda orijinal senaryoların da payı oldu. Hal böyleyken her grupta birinciliği mesken tutan ve salgın bölümüyle Total’de 13. 891 reyting alıp üstünlüğünü ortaya koyan ‘Mucize Doktor’ yine ‘Hekimoğlu’ndan daha etkili konumda. Çünkü reytingin ötesinde, gerek duygusal gerekse tıbbi yönden farkını fark ettirip devleşmeye başladı.
Hani ‘Sadece içlerinde bir mucize taşıdığına inanan insanlar, muhteşem başarılar kazanabilirler’ demiş ya Bruce Barton… İşte özel durumunu avantaja çevirip mucizevî teşhis ve tedaviler gerçekleştiren Doktor Ali’yle otizme farklı bir bakış açısı getiren ‘Mucize Doktor’un muhteşem başarısı da o hesap!
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal