Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Günümüzde çoğu kez enayilikle eşdeğer tutulan ‘kahramanlık’, tarihi öyküler söz konusu olduğunda bambaşka bir boyuta taşınmakta. İlk etapta imrenilecek bir olgu gibi duran ancak, acı ve özveri gerektirdiğinden, uygulama aşamasında çelişkiye düşüren bu eylem sonuçta dramatik bir kavram haline dönüşmekte.

Buna karşın kişisel bazda çoğu kez gizli kalan kahramanlık, savaş durumlarında destanlaştığından cazibesi de bir hayli fazla. Özellikle Birinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasındaki yaşanmış kahramanlıkları, duygusal kurgularla abartıp aktarmak son zamanların en popüler sinema modası!

Haberin Devamı

Birbiri ardına gelen Çanakkale Savaşı filmleriyle yakın tarihi işleyen sinemacıların bir diğer malzemesi, yetişkin askerlerin tükendiği yerde devreye giren gönüllü çocukların yaptıkları kahramanlıklar… Fark yaratmak ve pek de bilinmeyen fedakârlıkları gündeme getirmek için iyi bir seçenek.

Milli Mücadele’nin dönüm noktasını simgeleyen Sakarya Meydan Savaşı’nda yaşananları ve 63 son sınıf öğrencisinin tamamının şehit olması nedeniyle o yıl mezun veremeyen Kayseri Lisesi öğrencilerinin öyküsünü anlatan Altan Dönmez imzalı ‘Taş Mektep’ filmi bunun vizyondaki örneği.

***

Senaryosu Hazan Toma’ya ait olan yapımın oyuncu kadrosunda, dizilerden tanıdık isimler öne çıkmakta… ‘Geniş Aile’nin Zekai’si Bora Akkaş kahramanlık öyküsünü tetikleyen ve arkadaşlarını peşinden sürükleyen Mehmet rolünde… Aynı dizinin Servet’i olan Esvet Şahin, hastalığından dolayı babası tarafından hor görülen Yusuf kimliğinde… Yine aynı dizinin Kütük karakteri Tolga Canbeyli, Mustafa olarak yer almakta.‘Bizim Okul’un Denyo Erol’u Ömer Güney burada Hacı olmuş. ‘Elde Var Hayat’tan genç isimlerin de yer aldığı yapımda Hazım Körmükçü gibi yetişkin sanatçılar da var. Kısacası kadro tamam.

Müziğin etkili tınıları eşliğinde Oğuzlar Köyü’nün işgaliyle başlayan yapım, Bursa’daki Osman Gazi Türbesi’nde ‘Kalk da torunlarının halini gör. Kurduğun devleti yıktık’ diyerek hatıra fotoğrafı çektiren Yunan komutanın küstahlığıyla resmedilen işgalcilikle gelişmekte. Son kelimesi ‘DAN’ olan ‘Eskişehir düştü’ telgrafıyla ateşlenen 1921 yılının Kayseri Taş Mektep Sultanisi öğrencilerinin ‘savaşa katılma’ sevdasına odaklanan öykü, araya Mehmet ile Mina’nın umutsuz aşkını ve türlü saptamaları da katarak kaçınılmaz sona ulaşmakta.

Haberin Devamı

***

‘Bu millet değerlerine ve atalarına hassastır. Yapılan saygısızlığı unutmaz. Türkler ilk fırsatta bizi boğar’ korkusuyla tedirginliklerini dile getiren ve işgalcilerden yana olan Rumlar bir yanda… ‘Ah şu Hıristiyanlar’ diyerek kapı komşularını da düşman gören ve vatanı koruma konusundaki samimiyetlerine inanmayan Hacı gibi düşünenlere karşı, ‘Bu bir din meselesi değil, birlik olma meselesi’ cevabını veren Ermeni gencinin tutumu diğer yanda… Hepsini aynı potada buluşturan ‘Taş Mektep’, böylece hem çürük elmaların da çıkabileceğini hem de her kökenden vatandaşın düşmana karşı birlik olabileceğini göstermekte.

Aret ile Hacı’yı kucak kucağa ölüme yollayarak, vatanın savunmasında bütünlük mesajı veren filmde, ‘çocuklar ölmesin’ diyen yapımlara nazire edercesine, şahadetin ne denli yüce bir yere sahip olduğu da özenle dillendirilmiş...

Haberin Devamı

‘Savaşı yüreğinizde hissetmedikçe ne için savaştığınızı bilemezsiniz’ sözüyle savaşçıl bir nitelik sergileyen senaryo, lise öğrencilerinin kahramanlığı üstüne kurulu örgüsünü zenginleştirmek için aşkı, vatan hainliğini ve savaş bezginliğiyle çaresizleşmiş asker kaçaklarının vicdan muhasebesini kullanmayı tercih etmiş.

Mehmet-Mina aşkı ve Müdire Güzide ile Tevfik Yüzbaşı’nın yakınlaşması ise cephe ortamında bir moral dayanağı gibi çıkıyor karşımıza.

‘Bunca savaşta kaç okumuş nesil kaybettik’ diyen Müdire Hanım’ın gerçekçi saptamasını, çocukları savaşa hazırlayan Yüzbaşı’nın ‘Süngü askerliğin çıplak halidir. Ölüme meydan okumadır. Cesarettir. Ölüme meydan okuyanın karşısında hiçbir ordu duramaz’ söylemiyle sıfırlayan filmde, kahramanlık öyküsünün ötesinde bilinçli bir motivasyon hissedilmekte…

***

Yıllardır ailelerinden uzak kalmanın bunalımıyla birliklerini geçici olarak terk eden 10 asker sürekli ‘asker kaçağı’ olarak nitelendirilirken, bu insanların yüreksiz olmamak adına pisipisine ölmeleri destansı bir dille işlenmiş.

Siperde gelecekle ilgili planlar yapan Yüzbaşı’nın ‘beş çocuk’ isteği ve kalabalık ailelerin güzelliğinden ballandıra ballandıra bahsetmesiyse özellikle dikkat çekici. Günümüzün ‘En az üç çocuk’ tavsiyesiyle paralellik taşıdığını düşünmemek imkânsız.

‘Tokat yolları taşlı’ eşliğinde başlatılan saldırıda cephe görüntüleri başka yapımlara oranla daha başarılı verilmiş. Askerlerin dış görünümleri de savaş ortamına uyumlu ve inandırıcı. ‘Taş Mektep’te bu saptamaların dışında göze çarpan diğer ayrıntı, ‘Bu vatan kolay kurtarılmadı’ olgusundan yola çıkan ve yaşananları kısa geçişlerle veren derinliksiz kurgunun çok yönlülüğü.

Aşkın nasıl bir şey olduğunu sorgulayan çocukların, canlarını vatan uğruna feda edişlerinin öyküsünde adeta 'çorbada tuzu olmayan kalmasın' yaklaşımı güdülmüş. Bunu yaparken doğrudan duyguları hedefleyen ‘Taş Mektep’, vatanı düşmana satan çıkarcı Türklere karşı Kürt Ahmet oğlu Hacı ile Garbis oğlu Aret’in aynı vatan uğruna şahadetini işlerken zayıf kalan yanlarını da, fazlasıyla baskın kılınan müzikle telafi etmeyi tercih etmiş. Basın gösteriminden çıkarken hala kulaklarımda olduğuna göre bunu da iyi becermiş!

Dolayısıyla tüm vatandaşların kucaklandığı ve savaşta halktan toplanan paraların kuruşu kuruşuna geri verildiğinin vurgulandığı içeriğinde ‘elini taşın altına koyma’ dürtüsünü, siyasilerin nutukları gibi yansıtan bu ‘gönüllü kahramanlık’ filminde, sanat yönetmenliğinin başarısı ve 63 öğrencinin hatırlatılmasının dışında, asıl destan yazanın duyguları kabartan müzik olduğunu söyleyip koyalım noktamızı.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal