Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Tıpkı okullarımızın tatil dönemi gibi televizyon sezonunda da yabancılardan farklılık gösteren ülkemizde Eylül ayı, ekranlarda yeni dizilerin başlangıcı, beyazperdedeyse yaz rehavetine yatan yerlilerimizin ortaya çıkması demek. Neler var mesela sinemada, kısaca değinelim.

Mahsun Kırmızıgül ‘Mucize’sini yaratmak için starını arayadursun, bi dolu yerli film ya vizyona girmeyi ya da çekimlerinin başlamasını bekliyor.

Sezonun merakla beklenenlerinden olan ‘Meryem’, Cemal Hünallı ve gözyaşılı ‘Günce’, Tuna Kiremitçi’nin romanından uyarlanan Engin Altan Düzyatanlı ‘Bu İşte Bir Yalnızlık Var’, aksiyonuyla iddialı ‘Ölü ya da Diri’ ilk etapta akla gelenlerden.

Haberin Devamı

Beren Saat ve Uğur Yücelli ‘Benim Dünyam’, Özcan Deniz’den ‘Ateş ve Su’, Melisa Sözen’in de yer aldığı Nuri Bilge Ceylan yönetimindeki ‘Kış Uykusu’, Ay Yapım’dan ‘Bir Küçük Eylül Meselesi’ gibi filmler de, çekim aşamasındaki yapımlardan birkaçı.

Aralarında ‘Gulyabani’, ‘El Mazar’ gibi korku türünün temsilcilerinin de bulunduğu vizyonda komedi cephesi üç aşağı beş yukarı devam filmlerine teslim. ‘Eyvah Eyvah 3’, ‘Hükümet Kadın 2’, ‘Çalgı Çengi 2’, ‘Romantik Komedi 3’… Buna ilaveten ‘Patron Mutlu Son İstiyor’, ‘1 Erkek, 1 Kadın, 1 Düğün’ gibi yapımlar da güldürmeye çalışacak.

2013-1014 sezonunda bunların dışında beyazperdelik çok yapım var ama tek tek sayamayız burada.

Dizi cephesindeki yenilere gelince… Zaten herkesin bilgisi dâhilinde olduğundan bunları da tekrarlamaya gerek yok.

***

Şimdi bu girişten sonra gelelim asıl konumuza. Yeni yapımlar üçer beşer huzura geliyor da ne oluyor? Aslında yapımların isimlerinin dışında, her zamankinden farklılık gösteren bir durum yok ortada. İşte en önemli ayrıntı da bu!

Televizyonda olsun, sinemada olsun ibre hep dramalardan yana kayık… Komedi tadında işlenen komedi türü, mumla aranır halde.

Peki neden?

Acaba biz milletçe klip destekli arabeskliklerde hüzünlenmeyi veya nasıl bir duygu yarattıklarına hala karar veremediğim kokoşların, tikilerin ve çapkınların sahteliklerle yoğrulmuş dünyalarında beyinlerimizi morfinlemeyi çok mu seviyoruz?

Haberin Devamı

Aslında sevmesine seviyoruz da, aynı zamanda Nasreddin Hoca’yı bağrından çıkartan, Laz fıkralarını türeten toprakların evlatları olarak gülmeye meraklı yönümüzün varlığı da kesin. O halde, niye eli ayağı düzgün bir komedi üretemiyoruz?

Yeni yayın döneminin televizyon veya sinema yapımlarına bir bakın. Var mı aralarında komediye dair fark yaratacak bir iş? Komedi niyetine işe girişenler de ‘öylesine’ bir şeyler ortaya koymanın ötesine geçemediklerinden jet hızıyla mazi oluyorlar.

Biz yaz dizisi olarak ortaya çıkmıştık, bahanesi veya benzeri geçiştirmelerle ötelenen ve ötelendikçe de başarısızlığı müzminleşen komedi dalında düzgün iş ne yazık ki bizim için hayal durumunda.

Komedi dedimse, tam manasıyla komedi!

Benim kast ettiğim komediyi örneklemek gerekirse, Rowan Atkinson’ın ‘Mr. Bean’i veya Komiser Juve (Louis de Funès) ile komediye tavan yaptıran ‘Fantoma’ serisi gibi gülmekten kırıp geçiren yapımlar… Ya da ‘002 Yavru ile Kâtip’in zıtlıklarla birbirini tamamlayan müthiş birliktelikleri… Bende ve dünyada iz bırakan bu çalışmaların dışında elbette ki sayısız güzel örnek mevcuttur hakiki komedi dalında.

Haberin Devamı

Dönelim bize… Komedi adına dişe dokunur türden ne var elimizde?

Öyle üç beş kelimeyi sürekli tekrarlayarak, kıytırık esprilerle veya başka dizileri tiye alarak üretilen repliklerin şamatasındaki gülmecelerden; izleyicide ‘eser miktarda’ gülümseme duygusu uyandıran espritiklerden değil, enikonu ‘komedi’den bahsediyorum. Dahası komediyi, küfürden ibaret sayan yozluklardan hiç mi hiç söz etmiyorum.

Bunlara sit-com’lardan taklitleri, bel altından çalışmayı komedi sayan cıvıklıkları da eklersek ortada eli yüzü düzgün ve de özgün bir komedi üretmediğimiz gerçeği kalıyor geriye! Bu gerçek ekranda daha net görünüyor. Ağlatmak ya da duygular üstünden oynamak, güldürmekten daha kolayına geliyor komediyi başaramayanların. Komedi, ciddi iş ne de olsa.

Komedi adına bazen birkaç iyi işçalışma çıkar gibi oluyor ortalığa… Sonra bir bakıyorsunuz uzun uzun bölümlerle tükenivermiş, kendini tekrarlar hale gelmiş. Bir kısmı da işin kolaycılığına kaçıp absürt komedi üretiyor. Onu da çoğunluk anlamadığından güme gidiyor.

Bir stand up yapıp bunu bozdurup bozdurup harcayarak kaymağını yemek veya beden kitlesinin avantajından, şive destekli akışına komedi üreterek 1, 2, 3 diye serisini getirmek değil önemli olan… Önemli olan milleti kahkahayla ekrana bağlayabilecek kalitede adam gibi komedi yapabilmek.

Bunu bir türlü becertemediğimiz için de, ‘Güleriz ağlanacak halimize’ durumundan yarattıklarımızla, Yeşilçam'ın rutinleri arasında bocalarken, ‘komedi mi dediniz’ ilgisizliğinde yuvarlanıp gidiyoruz işte.

Eskinin gölge oyunu diye küçümsenen ‘Karagöz-Hacivat’ bile o zengin tiplemeleriyle, şimdiki komedilerimizden çok daha komik! Hiç değilse orijinal.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal