Ekranların en faydalı yarışması hangisidir diye sorulacak olsaydı, hiç düşünmeden ‘Kim Milyoner Olmak İster’ derdim.
Peki, niye? Niye onca bilgi-yetenek ölçen, paralar dağıtan, Türkiye’nin vitrinine çıkma fırsatı yaratan benzerleri varken ATV’nin uzun soluklu yarışmasını en faydalı buluyorum? Bol para dağıttığı için mi yoksa Kenan Işık öğrenci evine kız sorgusunda bulunup gündeme dokundurdu diye mi? Hayır.
‘Saçım ak mı kara mı’ diye soran adama ‘Az sonra saçın önüne düştüğünde anlarsın’ cevabını veren berber kıssasını anlatıp kendini överken bilgi derecesini bilmeyen yarışmacıların en basit sorularda elenip gitmesine hisse çıkarttıran Kenan Işık’lı ‘Kim Milyoner Olmak İster’i en faydalı yarışma olarak görüyorum çünkü cehaletin eğitimle ilgisizliğine tekrar tekrar şahitlik ettiriyor. Özellikle de genç kesim!
ALLAME-İ CİHAN ÖVGÜSÜNDE ‘HAL-İ PÜRMELÂL’İMİZ
‘Kim Milyoner Olmak İster’in koltuğuna kendinden emin biçimde oturup havalı havalı konuşan öğrenci, öğretmen veya yeni mezun yarışmacılar, bilginin üniversite bitirmekle ilgili olmadığını, genel kültür seviyemizin yerlerde süründüğünü öylesine güzel örnekliyorlar ki…
Kimi moleküler biyoloji okuyacak derecede zekiyken, kitaplarda 11 nolu sayfanın sağda mı yoksa solda mı yer aldığını bulamıyor. Kimi eğitmen sıfatına rağmen, ‘hal-i pürmelâl’in ne anlama geldiğini bilemiyor. Eğitimli insanlar için çocuk oyuncağı olması gereken bu sorular ancak jokerler tüketilerek cevaplanıyor. Tabii jokerin bittiği yerde de doğru cevap gelemeyeceğinden yarışma noktalanıyor.
Oysa roman bir yana üniversite eğitim sürecinde bir dolu kitap okuyan biri için sayfa numarasının sağdan başladığını bilmekten kolay ne olabilir? İlaveten okumayan dahi, kapağa numara verilmeyeceğini, dolayısıyla 1 numaranın ve tüm tek sayıların sağda olacağını düşünebilir. Ama neredeee?
***
Bunu öyle heyecanla filan da izah etmek mümkün değil. Zira en sakin olanı bile aynı durumda. Kaldı ki, koltuğa çıkıp bacak bacak üstüne atarak otururken pek de heyecan belirtisi göstermiyorlar. Hele kendileriyle ilgili övgüleri dizerken fazlasıyla sakin duruyorlar. Sonrasında sergilenen komik cehalete karşı en basit bahane ‘heyecan’… Geçiniz bir kalem. Heyecan elbette ki olur. Yarışmada da, sınavda da. Ama her iki durumda da bilgi sahibi kişi doğruyu, heyecanına rağmen bulur.
Peki, soruyu heyecandan bilemedi diyelim… Ya telefon jokerinde verilen cevabı dinlememe, duyamama, algılayamama durumlarına ne buyrulur? Aranan kişi iki üç kez doğru cevabı veriyor, televizyon karşısındaki bizler duyuyoruz, stüdyodaki seyirci duyuyor. Ama yarışmacılar duymuyor ve yanlış şıkkı seçiyor.
Kimi zaman zor sabrettiği bakışlarından ve yüz ifadesinden belli olan Kenan Işık bile artık dayanamıyor ve kuralları bir yana atıp telefondan verilen doğru cevabı ima yoluyla yarışmacıya söylüyor. Sürenin bittiğini fark edememeleri de ayrı bir tuhaflık.
***
Öte yandan birinci sorudan Abbas yolcu durumu yaşayanlara oranla ‘hal-i pürmelâli’ daha iyi durumda olan, lakin taşıdıkları eğitmenlik vasıfları düşünülünce eğitimin ‘hal-i pürmelali’ni ortaya koyan yarışmacı tablosu da hayli düşündürücü.
Bir öğretmen nasıl olur da bunun ne anlama geldiğini bilemez? Özrü kabahatinden büyük dedirtecek biçimde de, kalkıp eğitim hayatında tarih dersini çok sevdiği ancak heyecandan dolayı hatırlayamadığı türünden bahaneler geveler. Olmadı, ‘melal’i, ‘meal’le karıştırıp bu soruyu Allah’a havale eder.
Biz de ekran karşısında köpürüp ‘El insaf’ diyerek böylesi eğitimli cehaleti cümleten Allah’a havale ederiz.
Nasıl etmeyelim ki! Ne alaka ‘hal-i pürmelâl’ ile tarih dersi? Edebiyat dersi dese amenna. Gerçi edebiyat dersini sevenin de bu denli basit bir şeyi bilmemesi imkânsız! Ne var ki, amaç bilgisizliği çokbilmişlikle örtmek olunca tarih dersi de kaynayıveriyor araya.
Belli ki yarışmacı, kendisine gani gani sabır dilediğim Kenan Işık’ın, kullandığımız kelimelerin kifayetsizliğinden dem vurup Osmanlıcanın zenginliğinden laf açmasını, soruyu tarihle ilişkilendirmek adına algılamış. Olacak şey mi?
Değil ama işte ezberciliğe dayalı eğitim yıllarında genel kültür dağarcığına önem verilmeyince, bir dili kısıtlı sayıda kelimeyle konuşmakla yetinip ilaveten yabacı dildeki kelimeleri özenti mantığıyla kıt kanaat kullanılan Türkçenin içine serpiştirince bırakın Osmanlıca sözcükleri anlamayı, mantık yoluyla kelime benzeştirmeleri dahi yapılamaz oluyor böyle.
Kısacası; ‘Kim Milyoner Olmak İster’in açığa çıkarttığı tabloda klasik anlamda genel kültüre önem vermeyen gençler, özelinden devletine üniversitenin birini, ikisini bitirseler… Havalı isimleriyle yurt dışlarındaki okullarda okusalar… Hatta ‘allame-i cihan’ sıfatını kendilerine layık bile görseler ne yazar… Kimin ne foto eklediğini, kimin laykladığını düşünmekten, modernleşmek adına hava-cıva sohbetlere dalmaktan genel kültür gelişimini öteleyip ‘Cehalet-i umumi’de başı çektikten sonra!
Bu gerçeği yüzümüze vuran bir yarışmadan daha faydalısı olabilir mi?
Anibal GÜLEROĞLU