Işık, hayatın ve iyiliğin vazgeçilmez tanımı! Her şey onun varlığıyla başlıyor. Noktalandığı yerde karşımıza çıkansa, kötülüğün ve hiçliğin timsali karanlık. Bu doğrultuda da, sadece dünyamızda değil evrenin neresinde olursa olsun özlenen aranan bir güç olan ışıkla onun zıt kardeşi karanlık, iyiyle kötünün bitmeyen savaşı gibi çekişmesini sürdürmekte. Tıpkı ‘Işığın doğumundan önce karanlık vardı’ diyerek söze başlayan ‘Thor: Karanlık Dünya/Thor: The Dark World’ filminde olduğu gibi…
Yönetmenliğini, ‘The Sopranos’, ‘Lost’, ‘Game of Thrones’, ‘Oz’, ‘Sex and the City’, ‘Mad Men’, ‘Rome’ gibi ünlü dizilerle adını duyuran ve sinemadan ziyade televizyon dünyasında iş üreten Alan Taylor’ın üstlendiği ‘Thor: Karanlık Dünya’ için söylenecek ilk söz, her anlamda bir devam filmi olduğu ve yönetmen değişiminin Thor’a yaradığı.
İlk filmde Loki’nin taht hırsıyla şekillenen THOR öyküsü, burada da evreni ölümsüz bir geceye dönüştürmek isteyen Karanlık Elfler Lordu Malekith (Christopher Eccleston)’ın hâkimiyet tutkusuyla varlık bulmakta.
2015 yılında gösterime girmesi beklenen ‘Terminator’ filminin de yönetmenliğini üstleneceği duyurulan Taylor’ın Orta Dünya yaklaşımını ağır bastırdığı fantastik kurguda, kendi halkını feda ederek Asgardlılara karşı zafer kazanan Malekith’ın kimsenin bulamayacağı bir yere gömülen kötülüğün peşine düşme macerası işlenmekte.
***
Dokuz diyarda kargaşayı dindirip bir önceki filmdeki itaatsizliğinin bedelini, taştan devi dövüş komedisiyle alt edip ödeyen Thor(Chris Hemsworth), verdiği zararları telafi etme zaferinin kutlamasını gönülsüzce yaparken film, kamerasını Londra’daki bir yemeğe çevirir.
‘Aradaki mesafe ilişkiyi öldürür mü, öldürmez mi’ muhabbetindeki zorlamada, Thor’un dünyada bırakıp gittiği aşkının tipik Amerikan kadını triplerine şahitlik yaptıran kurgu, enerjik stajyerin devreye girmesiyle bir anda canlanıverir.
Hani ‘Merak iyi şey değildir’ derler ya… Bu sözün doğruluğunu ispatlarcasına aksiyonunu yaratan ‘Thor: Karanlık Dünya’daki karanlığın başlangıcı da, kendine yeni bir düzen kurmaya çalışan Jane Foster (Natalie Portman)’ın bilim tutkusuyla tetiklenen merakı sayesinde gelişir. 5 bin yıllık süreçte uykuda kalan Aether’in taşıyıcılığını istemeden üstlenen ve kötülüğün ışığa çıkmasına sebep olan Jane Foster, çekiçli ilahına bu yolla kavuşsa da aynı zamanda tüm evreni içine alacak bir karanlığın da kapısını aralamış olur. Tabi, Thor-Loki(Tom Hiddleston) işbirliğinin güzelliğinin de…
***
Dönüşümlü malzemenin önem vurgusunu, kağıt ve benzeri maddelere karşın atıldığı yerden geri gelmeyen metal cola kutusu ve anahtarla yapan, S.H.I.E.L.D. taşlaması ile Kaptan Amerika gırgırını da unutmayıp ‘Yaşasın Amerika’ dedirten filmde, karanlıkla gelen aksiyonun yanı sıra ışığın görevini üstlenen mizah ve sevgi söylemleri de mevcut.
‘Biz Tanrı değiliz’ diyen Asgard Kralı’nın babalara özgü sert sevgisi, Thor’u insanlaştıran Jane Foster aşkı, bu bölümde çok arka planda kalan Sif’in kendine sakladığı hisleri ve Loki’nin anne muhabbeti ‘Thor: Karanlık Dünya’nın duygusal yanları.
Asgard’ın tanrısal görkemini Dünya’nın insani renkliliğiyle buluşturup bunları, makyajları kimi yerde çok sırıtan Elflerin karanlığıyla harmanlayan yapımdaki mizah kanadıysa, Profesör Erik’in kıyafetlerden soyutlanmış çıplak bilimselliğinde ve Thor-Loki arasındaki dönüşümlü sohbetteki iğnelemelerle açığa çıkmakta. ‘Bilim insanları hep mi şapşal olur’ dedirten stajyerlerin sergiledikleriyse, ana menünün çerezleri olarak öyküye yancılık etmekte.
Bunun ötesinde her ne kadar efektlerle zenginleştirilmiş aksiyon dâhilinde görünse de Thor ile Malekith’ın dünyalararası dövüşünde de mizahı yakalamak mümkün… Ki bana göre Karanlık Dünya’nın en görsel ve keyifli bölümü de bu kavga kısmı! Ses efektlerinin başka yapımlara nazaran daha az rahatsız edici olduğu bu bölümde sahne değişimlerinin hızı biraz yorucu olsa da izlenmesi hayli eğlenceli.
Thor’un çekiçli çekiciliğini Loki’nin starlaşan sevimliliğiyle destekleyen, ara yerde ölümün hüznünü yaşatan, gezegenlerin bir hizaya gelmesi gibi ezber klasiklikte Dünya’daki gizemli noktaları bir kez daha vurgulayıp Jane Foster’ı havalarda uçuran ‘Thor: Karanlık Dünya’nın asıl büyük özelliğiyse, finalindeki sürprizi!
Sağ gösterip sol vuran bu ayrıntıyı yakalamak için,MARVEL filmlerine has bitti gibi görünüp bitmeyen final bölümündeki jeneriğin tamamlanmasını beklemek lazım. Aksi takdirde sürpriziyle bir sonrakinin hangi yoldan yürüyeceğinin ön mesajını veren sahne kaçar.
Anlayacağınız; süper kahramanların tükendiği yerde ‘Her karaktere bir öykü’ formülünü bulup çizgi dünyasından sinemaya hayli kazançlı geçiş yaparak gemisini yürütmeyi bilen MARVEL sayesinde görecek daha çok fantastiklik var. Kimi zaman animasyona benzeseler de, efektlerle desteklenseler de hepsi kendini izlettiriyor neticede. Tıpkı, karanlıktan ışığa çıkışın güzelliği gibi önemli olan da bunu becerebilmek!
Anibal GÜLEROĞLU