2012 yılının son ayında yazılı basında en çok haber olan diziler arasına beş yapımını sokmayı başaran ATV’nin şu an için bütün dizileri izleyici bakımından gayet iyi durumda. Bunlardan biri de ‘Karadayı’.
Kimileri ‘Karadayı’ için başlangıçta ‘Vasat, ışıksız bir dizi’ deseler de biz, hem konusu hem de oyuncu kadrosuyla göz dolduran yapımın var gücüyle zirveyi zorlayacağını yazmıştık. Nitekim her geçen bölüm daha çok reyting alan ‘Karadayı’, öngörümüzü haksız çıkartmayıp Kanal D’nin ‘Arka Sokakları’nı bunca zamanlık gününden ederek ve ‘O Ses Türkiye’yi de geçmeyi başararak kısa sürede Pazartesilerin hâkimi oldu.
Ancak bu yükseliş anlaşılan ‘Karadayı’ya yaramamış, daha doğrusu ekibi kendine güven rehavetine düşürmüş olacak ki dizide hatalar baş göstermekte.
‘Karadayı’nın 13. bölümünde yakaladığı hatayı sıcağı sıcağına bize ileten Tamer Sönmez adlı izleyici bakın dizideki zamanlama çelişkisini nasıl vurguluyor:
‘‘Karadayı’nın 13. bölümünde yapılan çok büyük bir hatayı bilgilerinize sunarım. Şöyle ki efendim. Dizinin 13. bölümünün sonlarına doğru Hâkime Hanım ve Sayın Karadayı sabah adliyeye gelirler. Muhtemelen saat 8.30 civarı. Sonra beraber çay içmeye karar verirler; muhtemelen saat 8.45. Sonra aniden Karadayı çay içmeden adliyeden ayrılır ve şeker fabrikasına gider, peşine de Hâkime Hanım takılır. Muhtemelen saat 09.00 şeker fabrikasına varmak takriben 1 saat muhtemelen saat 10.00. Ama gelin görün ki Karadayı fabrikaya geldiğinde akşam vakti olmuş hava da kararmış. Bu nedir şimdi? Koskoca sette bu nasıl iş diyen olmamış mı? Yoksa Şeker Fabrikası Diyarbakır’da da bizim mi haberimiz yok?’’…
Evet, biz de satırlarını aynen aktardığımız izleyici gibi, soruyoruz... Böylesine kaliteli bir dizinin setinde, sahneler birbirinden bağımsız çekilmiş olsa bile en azından kurgu aşamasında bunu tespit edecek dikkatli bir göz yok mu?
Dizilerin çalışma temposu malumumuz. Kolay iş değil her hafta neredeyse bir film uzunluğunda dizi ortaya çıkartmak. Ama ekran başındakiler de artık eskisi gibi değil. Daha dikkatli, daha seçici. Mantığına ters geleni eskiye oranla daha çok sorguluyor. Bu da dizicilerin dikkat sorumluluğunu artırıyor.
‘Karadayı’da hukuk hak getire
Söz ‘Karadayı’dan açılmışken benim dikkatimi çeken mantıksızlıklardan da söz etmek isterim. İlk takıldığım nokta, bunca zamandır Mahir Kara’nın kimliğinin açığa çıkmayışı!
Defalarca karakola götürülen, gözaltına alınan, ifade veren bir kişinin nasıl oluyor da dosyasında resmi bulunmuyor? Hâkime Hanım başta olmak üzere, Salih’in stajyer avukat olmadığını okula gidip araştıracak kadar uyanık olan Savcı Turgut da bunu sorgulamıyor? Demek ki, gözaltına alınanlar hakkında karakolda dosya açılıyor ama ne resim, ne de parmak izine gerek duyulmuyor. Böyle saçma bir mantık olur mu?
Bir diğer adli mantıksızlık, suç dünyasını parmağında oynatmasına karşın Mahir Kara’yı bulma konusundaki beceriksizlikleriyle ‘Yaver’ lakabını hiç de hak etmeyen Savcı Turgut’un dava mütalaasını hazırlama konusundaki tavrı…
Savcı Turgut, sanki tüm adalet mekanizmasının başıymış havalarına bürünerek Hâkime Hanım’ı ayağına çağırıyor. Tüm işleri Nazif Kara davasından ibaretmiş gibi davranan bu ikilinin sergiledikleri, yargının tam bağımsız olması adına, kötü örnek.
Hâkim ile savcının bu kadar iç içe geçmemesi, iddia makamıyla hüküm makamının yan yana hareket etmemesi gerekliliği bir yana, idamla bitebilecek bir dava konusunda böyle cümbür cemaat birlikte mütalaa hazırlanması tam bir hukuk skandalı. Bu durum, iddianın hüküm makamını tesir altında bırakma baskıcılığı değil de nedir?
Daha hakkında görevsizlik kararı çıkmadan gizli dosyayı Savcı Turgut’a verdiği yetmiyormuş gibi Hâkime Hanım’ın kendisini aşağılayan bir emir havasındaki davete icabet etmesi de, hem kadın hâkimleri küçük düşürücü bir gaf hem de adalet sistemini!
Denilebilir ki, yargılama esnasında duruşma salonunu boşaltıp çay kahve eşliğinde şıpın işi mütalaa yazdıran hâkim-savcı ikilileri de görülmüştür gerçek hayatta.
Doğrudur.
Ancak uygulamadaki kötü örnekler yerine kitaplardaki gerçek adaleti özlediğimizden olsa gerek, genelinde beğeniyle izlediğimiz ‘Karadayı’nın da bu yöndeki sahnelerine mantığımız isyan ediyor işte! Hiç olmazsa dizilerde, kitabına uydurulan değil kitaptakileri uygulayan bir adalet görmeyi arzuluyoruz. Tabi bir de zamanlamaya ve mekânlardaki ayrıntılara dikkat edilmesini… İzleyicinin ve bizim isteklerimiz gerçekleştirilmesi çok zor şeyler mi sizce?
Anibal GÜLEROĞLU