Bu yıl ikinci kez halkla buluşan Uluslararası Van Film Festivali, geçen yıl kendi imkânlarıyla çıktığı yolda ufak adımlarla da olsa ilerleyerek ödüllerini dağıttı.
Kadir İnanır ve Reis Çelik’in ‘Onur Ödülü’ aldıkları kapanış törenini Van Elit Hotel’de gerçekleştiren festivalin sunucusu Sema Öztürk idi.
Oğuz Bager Oktay’ın konuşmasıyla başlayan kapanışta, Vanlıların yoğun ilgisiyle karşılaşan Kadir İnanır’ın da etkili mesajları oldu.
Festivallerde aksaklıklar yaşanabileceğine, bunların da zaman içinde alınacak destekler ve planlı çalışmalarla giderilebileceğine işaret eden İnanır, ‘Burada aslolan sizlerle kucaklaşmak, Van halkının dertlerini paylaşmak, kardeşliği ve özgürlüğü şiar ederek yaşamanın gerekliliğine dikkat çekmek’ dedi.
Filmlerle ilgili bir organizasyon yapıldığında nerede olursa olsun katılmaya çalıştıklarını, ellerinden geleni yaptıklarını söyleyen İnanır, ‘Bu tür organizasyonlar büyük deneyim gerektiriyor. İşin bir de maddi yönü var. Bu aksaklıklar giderilmeden yola çıkılınca ilerlemek yerine, gerilenir’ saptamasıyla, festival düzenlemek isteyen herkese Van’dan ders mahiyetinde öğütlerde bulundu.
Bu festivalin uzun yıllar sürmesi için yerel yönetimle medyanın da desteğinin gerekliliğine değinen usta oyuncu, tecrübenin ve akil insan olmanın verdiği ağırlıkla konuşup kimi memnuniyetsizliklere karşıysa ‘Aksaklıkların üstüne çok gidilmemeli’ uyarısını yaparak babacan bir tavır sergiledi.
Uluslararası Van Film Festivali’nin 10 yıl sonra Türkiye’nin en güzel festivallerinden biri olacağına inancını dile getiren İnanır’ın, ‘Güzel insanların, hasretlerin, sevgilerin, sıcak gönüllerin diyarı’ şeklinde tanımladığı Van’a bir de vefa borcu var! Bu vefa borcu da neyin nesi diyenler için hemen belirtelim konu, tamamen ‘sinemasal’.
Türkiye’nin her yerinde film yapmasına karşın bugüne kadar Van’da bir tek film çekmemiş olan İnanır, bu eksiği telafi etmek ve Vanlılara karşı vefa borcunu ödemek için en kısa zamanda burada bir film çekecek. Bakalım bu müjde nasıl bir projeyle hayata geçecek…
Reis Çelik’ten ‘çelik’ gibi sözler…
Festival kapanışını katılımıyla ve son çalışması olan ‘Elveda Katya’ filmiyle renklendiren Kadir İnanır’ın konuşmasının ardından geçilen İnci Kefali Sinema Ödülleri Töreni’ndeki bir başka renkli sima, aldığı çeşitli ödülleri ve filmleriyle ismini duyuran Reis Çelik… ‘Lal Gece’ ve ‘F Tipi’ gibi yapımlara imza atan Çelik de yaptığı konuşmada, bu topraklarda yaşanan ağır olaylara ve üzüntülere değindi.
ATV’nin kurucularından olan ve 50. Uluslararası Altın Portakal’ın Büyük Jürisine çağrılan Reis Çelik, ‘Binlerce ana çocuklarını arıyor’ sözleriyle saptadığı yaralara en iyi ilaç olarak ‘sanat’ı görmekte!
‘Sanat; kinleri törpüler, toplumları yakınlaştırır’ diyen yönetmenin, bu ülkede çok ağır bedeller ödendiğini hatırlatıp yaşanan acıları nice gencin şehit düştüğü dağların diliyle aktarması, konuşmanın yüreklere etkisini güçlendirecek türden. Mermiler ve cesetlerden bıkan dağların diline tercüman olup onların artık çiçek yetiştirmek, bülbül öttürmek istediğini söyleyen Reis Çelik, bir anlamda ayaküstü kısa metraj edebiyat icra ederek sanatın kaynaştırıcılığını da ortaya koymuş oldu.
Gani Rüzgâr Şavata’nın esprili iğneleri…
Mikrofonu eline alan herkesin barıştan söz etmesinin bu topraklardaki barış, huzur ve kardeşlik özleminin belirtisi olduğuna dikkat çekilen festivalde, Türkiye’de ilk defa bir festivalde yarışmacı olarak yer alan ‘Saddam’ın Askerleri’ filminin yönetmeni Gani Rüzgâr Şavata ise kapanışta dobra konuşmalarıyla öne çıkan isim.
‘En çok korsanı satılan filmler benimkilerdir. Çünkü en çok yasağı benim filmlerim yedi’ diyerek hem tebessüm ettiren, hem de günümüzde hâlâ mevcudiyetini koruyan sansürcü zihniyeti düşündüren Şavata, bugüne dek hiç ödül almadığını da dile getirdi.
‘Ben hiç ödül almadım ama filmlerimde halkı yansıtarak ben onlara ödül verdim’ şeklindeki sözleriyle ‘ödül’ olayına alternatif bir algı getiren Şavata’nın, halkın yansıtamadıklarını filmlerinde işlemekten gurur duyduğu her halinden belli.
‘Bizim sinemanın patronları büyük oynar. Ben halkımın festivallerine giderim’ diyen Gani Rüzgâr Şavata, ‘din-dil-ırk’ gözetmeden kardeşçe yaşam dilemekte.
Her zaman bir barış umudu olduğunu söyleyen Şavata, buradaki insanların yıllar boyu et-tırnak olarak görüldüğünü dile getirdi. Bu benzetmeyi ‘Her uzadığımızda bizi kesip attılar’ saptamasıyla perçinleyen yönetmen, ‘Biz et-tırnak değil, et-kemiğiz’ vurgusuyla da, bu topraklarda etnik ayrıştırmaya yer olmadığına dikkat çekti.
Kadir İnanır’a övgüler yağdırıp barış elçiliğini üstlenmesindeki cesarete değinen Şavata’nın, ‘Başka bir Kadir İnanır daha var mı? Gün geldi yuhalandı ama yolundan şaşmadı’ demesi de ayrıca yoruma açık.
Van idarecilerinin festivale ilgisizliğini dile getirmek için yine kendi üslubunu kullanan Şavata’nın, ‘İyi ki de gelmedin Sayın Valim’ şeklinde esprili bir sitemde bulunmasıysa ‘Anlayana sinek saz, anlamayana davul zurna az’ sözünü hatırlatmakta.
***
En İyi Film Ödülü’nün İranlı senarist-yönetmen Muharrem Zeinalzade’nin ‘Sen Güneşsin Ben Ay’ filmine gittiği törenin son moral konuşması, Kadir İnanır’dan...
‘Dünyanın her yerindeki en büyük organizasyonlarda bile aksaklıklar olabilir’ diyen İnanır, ‘Moralinizi bozmayın, devam edin’ yüreklendirmesiyle festivale noktayı koydu.
Festivalde ‘resimciler’ de vardı…
Festivalin yaratıcılıkta ve yorumda farklı bir penceresi olan ‘Resim Çalıştayı’ ise kendine has bir bölüm! Aynur Açıkgöz, İlknur Adıyaman, Ali Akdemir, Momunbek Akmatkulov, Yildiz Akmatkulov, Ali Babaoglu, Meltem Babaoglu, Jonal Buenafe, Filiz Çolak, Zeliha Demirel, Mehmet Tekirdağ, Svetlana Inac, Aziz Karakoç, Birsen Küpeli, Kara Gülay Nalcı, Kadri Pamukoglu, Servet Pisken ve Yusuf Tarımsanat gibi usta fırçalar sayesinde Van insanının resme ilgisini de açığa çıktı.
Yıllar önce Van’daki ‘Emek Sineması’nın yer aldığı ‘Sanat Sokağı’nda yapılan performans sergilemesinde, yerel halkın katılımcılığı bunun en net göstergesi!
‘2. Uluslararası Van Film Festivali’ noktalanırken maddi desteksizlikten ve bana göre Van’daki yöneticilerin yeterli ilgiyi göstermemesinden kaynaklanan aksaklıkları bir yana bırakırsak, karşımıza çıkan manzara; sanat ve kültür açısından büyük potansiyele sahip olan Van’da böylesi festivallere çokça ihtiyaç olduğu gerçeği.
Van’daki özeller…
Satırlarıma noktayı koymadan önce Van’daki kayda değer iki ayrıntıyı da sizlerle paylaşmak isterim…
İlki, yurtdışı festivalde yer almasına karşın ülkemizde ticari dolaşımına yasak getirilerek bir anlamda maddi zarara uğratılan Aydın Orak’ın belgeseli ‘Berivan/Bir Başkaldırı Destanı’!
Ancak özel gösterimle izleyiciye ulaşan yapımın, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bandrol alamayıp Cannes Film Festivali’nde sergilenmesi oldukça düşündürücü.
Aradan geçen süreye rağmen hala hukuki savaşını sürdüren ‘Berivan’ın dışında ikinci ayrıntı, Van Merkez Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı!
Muhtar deyip geçmeyin. Zira bu muhtar, dört erkek rakibine fark atıp seçilen, Van’ın ve bölgenin ilk ve tek kadın muhtarı!
Depremzedelere dağıtılacak çadırları çalmak isteyenleri havaya ateş açarak püskürtecek kadar cesur olan Leyla Tanrıtanır, bu görevi 2009 yılından bu yana sürdürmekte. Ne diyelim, kendisiyle tanışmak, hem bir bayan olarak hemcinsimizin erkeklere karşı başarısını görmekten dolayı bizi mutlu etti. Hem de kadının bu bölgede de öne çıkmaya başlaması adına umutlarımızı artırdı.
Van’da Leyla Tanrıtanır gibi nice bayanlarla karşılaşabilmek ve sanatın her geçen gün daha çok beyinlere işlenip kardeşçe yaşam formülüne dönüşmesinin meyvelerini tadabilmek temennisiyle…
***
Son söz; sanat kadar önemli olan bir diğer ayrıntı da insanların birbirlerine saygılı olmayı bilmeleri! Unutmayalım ki, gerçek sanatçılar, insana, emeğe, düşünceye ve yaşama saygıyı bilecek hassasiyette ruha sahip olanlardır. Bunun ötesi fasa fiso…
Anibal GÜLEROĞLU