Toplumsal olaylara yönelik algı yaratmada veya sosyal bilinçlendirme noktasında kurguların ne denli önemli bir yere sahip olduğu gerçeği herkesin malumu. İçeriklerle mesajlar verme olayı Hollywood yapımları başta olmak üzere, sinemada sıkça karşımıza çıkmakta nitekim. Dahası pek çok ünlünün ve yapımcının yardım kuruluşlarına destek olan girişimlerinin de en az kurgular kadar etkili hamleler olarak dünya çapında ses getirmişliği var. Öte yandan dünyada sanatın ve sanatçının global sorunlara müdahil oluşu kayda değer bir performansla gerçekleşirken, bizdeki sinema ve diziciler cephesinde kıpırdanmalar henüz yeni yeni kendini göstermeye başladı.
Sosyal sorumluluk projelerine destek vermek amacıyla hamleler gerçekleştiren oyuncuların kişisel çabası bir yana, yapımların içindeki sahnelerle de organ bağışlarının gerekliliği gibi konularda teşvik edici katkılarda bulunulup hastalıklar hakkında bilinçlendirici vurgulamalar yapılmakta. Toplumsal yaralarımızın başında gelen kadına şiddeti de sıkça işleyen dizicilerin sosyal sorumluluk adına geliştirdikleri bir diğer atılımsa, setlere yapılan ziyaretler vasıtasıyla gelir elde edip vakıflara destek sağlamak. Nasıl ki Star’ın sevilen dizilerinden olan ‘İstanbullu Gelin’in de bu yönde anlamlı bir girişime imza attı…
Geçtiğimiz günlerde O3 Medya ve Sensin O işbirliğiyle bir açık artırma gerçekleştirildi. Mobil ve web sitesi üstünden yürütülen faaliyetin ödülü, ‘İstanbullu Gelin’ setine ziyaretti. Dizi izleyicisinin hayallerini gerçekleştirirken bir yandan da ihtiyaç duyulan alanlara yardım sağlamak amacı taşıyan bu işbirliğinden elde edilen gelirin %80’i Çağdaş Eğitim Vakfı’na giderken, açık artırmanın kazananı da Boran Konağı’nda Özcan Deniz, Aslı Enver, İpek Bilgin ve diğer oyuncularla tanışıp çekimlere misafir olma şansı yakaladı.
Ne diyelim… Çoklu memnuniyet yaratmaya müsait olan bu tarz işbirliklerini yeni nesil bağış yöntemi olarak başka yapımlar ve kurumlarla da değerlendirmek mümkün tabii. Yeter ki, fırsatçılık yaratanlar türemesin ve denetimle yürütülecek işin sosyal sorumluluk tarafı önde tutulsun!
Bu gerçeği de vurguladıktan sonra gelelim ‘İstanbullu Gelin’in örnek alınası içerik mesajcılığına…
‘İSTANBULLU GELİN’DE ÜZÜNTÜYLE UMUT HARMANI
Çoğunlukla dram ağırlıklı ilerleyen dizilerimizde umut verici sahneler mumla aranacak halde. Ancak set ziyaretiyle Çağdaş Eğitim Vakfı’na destek olan ‘İstanbullu Gelin’in içerik olayını, mevcutlar içinde ayrı bir yere koymak lazım. Zira bu yapımın senaryosu üzüntülerle umutları harmanlayarak sunmakta izleyicisine. Üstelik buradaki üzüntü tabloları diğerlerine nazaran daha naif bir dille aktarılmakta ve insanın üstüne çökmeyen bir süreçte gelişmekte. Keza sevinçlerin doğduğu umut verici sahnelerin sunumu da kesinlikle abartısız ve akışına bir üslupla sergilenmekte.
Nitekim son bölümlerde daha gözyaşı döktürür hale gelen ‘İstanbullu Gelin’de bir ölüme karşı bir can müjdesi verilmesi de bu dengeli mantığın ürünü olarak çıktı karşımıza. Hastalığı nedeniyle geri gelen Begüm’ü bir süre sanki hiç hasta olmamış gibi bir enerjiyle yansıtan ve bu karakter üstünden Faruk’la Süreyya’nın hayatında fırtınalar estiren senaryo, buradaki tıkanıklığı görmüş olacak ki, oğlunu Süreyya’ya gönül rahatlığıyla emanet eden Begüm’e çok duygusal ama bir o kadar da yapıcı bir sonu layık görerek Boran Ailesi’nin hayatından söküp aldı. Geriye bu hastalıktan muzdarip olanlara yönelik moral kırıcılık ve Emir’in büyük hüznü kaldı derken... Süreyya’nın baygınlığının arka planından gelen bebek haberi yüzleri güldürüverdi hemen. Tıpkı yaşamdaki gibi sonla yeni başlangıcı iç içe geçiren bu müjde, dizinin akıttırdığı gözyaşlarına ilaç gibi geldi doğrusu.
Öte yandan Defne Samyeli’nin Avukat Garip’in eski eşi Siren olarak dâhil olduğu yapımda erkek karakterlerin yarattığı üzüntü ve umut harmanını da yabana atmamak lazım. Adem mesela… Annesinin yanlışı yüzünden babasız büyüyen Adem, Boran hıncını içinde kor ateş gibi taşırken hem kendine hem de ailesine dengesizlikler yaşatıp üzüntü veriyor. Tabii bunda gerçekleri tam bilmemesinin de payı büyük. Ayrıca Faruk’un Adem’e yaklaşımında da hatalar mevcut. Bununla birlikte Adem’in psikolojik destek alma olayı ümitsiz vakalıktan doğan bir umut ve başlı başına örnek alınması gereken bir durum. Kendilerini hep haklı görüp şiddet sergileyen erkeklerin pek yanaşmadığı psikolog olayına Adem ile değinilmesine, dizinin en can alıcı mesajcılığı diyebiliriz.
Yanı sıra Fikret’in sergilediği tablo da, dizideki olumluyla olumsuzun iç içe geçtiği durumlardan… Başlangıçta İpek düşkünlüğüyle tanıdığımız Fikret, karısının doğumunun ardından bambaşka biri olup çıktı. Lohusalık dönemindeki depresyon hallerini fırsat bildi adeta. Yanında çalışan Esra’yla hemencecik kaynaşıvermesi, kabak çiçeği gibi açılan Fikret’in çocuğunu ve İpek’i çok da önemsemediğini göstermenin ötesinde, erkek aşkına güvenilmemesi hususunda güzel bir yansıma bana göre! Başka kadına yönelmek yerine İpek'le halledemez miydi problemlerini? Oysa kaçmayı seçti. Ama buradan da İpek namına umut verici gelişmeler çıkma ihtimali mevcut tabii...
Ayrıca her durumda otorite olma hedefini sıkça gösteren Faruk’un da iki yönlü bir karakter tablosu olduğu muhakkak. Kendisini diğer kardeşlerini seviyor görünmekle birlikte ailenin egemen gücü olmaktan vazgeçmek istemeyen erkeklere örnek alabiliriz. Neyse ki bu karakterin umutsuz bencilliğine karşın Süreyya ile olan muhabbeti var. Böylece olumsuzlukla olumluluk bir kez daha dengelenmekte dizinin içeriğinde…
Ve Akif… Senem’in geçmişini sorgularken tipik erkek kimliğine bürünen Akif densizlikleriyle olumsuz durumlara sebebiyet verse bile aynı zamanda içeriğe keyif katan karakter olmayı da sürdürmekte.
SÖZÜN ÖZÜ; Dizinin en naif ve özverili karakteri gibi durmakla birlikte, her şartta ilgi odağına dönüşme arzusunda olduğunu alttan alttan hissettirip Begüm’ün yasını ve Emir’in annesiz kalma acısını bebek haberiyle gölgeleyen Süreyya’nın hâkimiyetinde yol alan ‘İstanbullu Gelin’de karakterler de, mesajlar da gayet ölçülü!
Dolayısıyla kimi zaman bir parça durağanlaşsa dahi, ara ara kendini tekrara düşen muhabbetlerle bezdirse de… Bu yapıma bakıp üzüntülerle umutların hangi ölçüde işleneceğine ve dramın nasıl izleyici ruhunu bunalıma sokmadan aktarılacağına dair ders niteliğinde. Sosyal sorumluluk katkısı da cabası.
Anibal GÜLEROĞLU