Tükenmişlik sendromuydu… Yok, çalışma koşullarına kapristi… Hayır, hayır Avrupalı olduğu için dayanamadı kaçtıydı… Onu çok iyi anlayanların düdüklüğüydü… Süleyman’ın yarı fiyatına çalışmayı hazmedememe tepkisiydi… Bodrum’du… Berlin’di…
‘5N 1K’da masaya yatırıldı… Mali’nin ağzına sakız yapıldı… Set işçilerine kazan kaldırttı. Memleket meselesine döndü Hürrem’in işi. ‘Bir bilen’ olsa soracağız ama nerdeee… En son pasaport kuşları fısıldamışlar ‘Hürrem hiç sınırı aşmadı’ diye. Aman ne sevindik ne sevindik.
Keşke tarihte de sınırı hiç aşmasaymış da sarayın düzenini alt üst edip Sarı Selim’e ve Rüstem Paşa’ya teslim edilen Osmanlı’nın duraklama devrine girmesine katkıda bulunamasaymış… Diyeceğiz ama tarih, geçmiş zaman. Konumuz ise ‘Muhteşem Yüzyıl’ın cefakâr Hürrem’i.
Yani bu işte bir süre önce, Türkiye’deki oyuncu haklarını ‘sevimsiz olma’ pahasına savunmayı sürdüreceğini twitleyen Meryem Uzerli yerden göğe, gökten yere, hatta daha da derine haklı!
Bizim buralarda öyle gerçekleri söyleyip yazarak, hak savunuculuğuna soyunarak ya da çekip giderek pek bir şeylerin düzelmeyeceğini anlamamış olsa da, en azından dizide verdiği emeklerden dolayı haklı.
Sen tut onca çocuk doğur, onca alavere dalavere çevir, İbrahim Paşa’nın katline sebep ol, koskoca Sultan Süleyman’ı oğluna kardeşlerine düşman et, kendi kızını bile sırf iktidar hırsıyla kocamış Rüstem’e peşkeş çek karşılığını da yeterince alma… Olur mu hiç? Reva mıdır, melül melül bakışlarla şiir okumanın, arada bir dul bıraktığı Hatice Sultan ile Mustafa’ya ses yükseltmenin ve kırk yılın başı ata binmenin dışında paşa paşa Harem’inde yaşayan Süleyman’ın yarısı kadar ücret ödemek, bunca çabayı gösteren ve ‘Muhteşem Yüzyıl’ı sırtlayan Hürrem’e? Değildir tabi! En iyi kadın oyuncu ödülünü sonunda almanın mutluluğunu yaşayarak yelkenlerini şişiren Hürrem de bunu bilecek kadar akıllıdır.
Üstelik ‘Muhteşem Yüzyıl’ şayet yeni sezonda da sürecekse, Hürrem’e yüzde yüz ihtiyaç var. Öyle fısıltı gazetelerince yayılan, Şehzade Mehmet’le sancağa yollayıp görünmez kılmak ve Hürremsiz yola devam düşüncesi de sakat. Zira Hürrem, teamüllerin aksine oğullarıyla kalıcı olarak sancağa hiç çıkmamıştır. Tut ki kısa süreli ziyaretlerinden yaptırdınız… Nereye kadar? Ayrıca bu durumda birlikte sancağa çıktığı Şehzade Mehmet’i de bertaraf etmeniz gerekir. Onu gösterip de Hürrem’i oynatmamak olmaz.
Hem daha Rüstem’e emir verip Şehzade Mustafa’nın mührünü yaptıracak, onun namına Şah Tahmasb’a mektup yazdıracak ve gelen cevabı Süleyman’a verip oğlunu boğdurtacak. Hürrem olmadan bunlar mümkünü yok gerçekleşemez.
Yerine başkasıyla anlaşma fikri de kof bir çözüm.
Çünkü izleyici Meryem Uzerli’nin Hürrem’ine alışmış. Onun yıllar boyu düzelmeyen şivesini, kocaman olan çocuklara rağmen hiç yaşlanmayan duruşunu kim verebilir ki? Kim Hürrem’in entrikacı kişiliğini Uzerli’den daha iyi canlandırabilir? Kim, Harem’de değil de podyumdaymışçasına onun gibi ‘tak, tak’ yürüyebilir? Dahası kim, Süleyman’ın bitmek tükenmek bilmeyen şiirlerini dinlerken karşısında gülmeden rol kesebilir?
Bak şimdi biz de gaza geldik, günlerdir sürdürülen geyik muhabbetine girdik. Belki de ortada ne kaçan var ne kovalayan. Meryem Uzerli kaşesini artırma peşinde. Yerini de, ne yapacağını da çok iyi bilen diğerleriyse, elleri mahkûm verecekleri zammı kapalı kapılar ardında yapmak yerine alabildiğine ses getirici reklamla ekstra gelire çevirme derdinde. Haksız da sayılmazlar hani… Baksanıza, ‘Halit Ergenç’ten neyi eksik ki yarı ücret alıyor’ diye sorgulatan Uzerli sayesinde sürekli ‘Muhteşem Yüzyıl’ gündemde! Bunun getirisiyse yeni sezonda...
Bir bilmecem var çocuklar… Haydi, sor sor… Dizi sektöründe hep yedirilir… Acaba nedir nedir? Sezon, denince akla hemen o taktik gelir. Tamam, şimdi bulduk… ‘Reklam reklam reklammm’…
Anibal GÜLEROĞLU