Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

‘Hayat devam ediyor’ felsefesi bazen gerçekten çok acıtıyor. Hani derler ya, koyun can derdinde kasap et derdinde, diye bizimkisi de o hesap.

Bir yanda, daha öncekilerin acısı soğumamışken, 200 silahsız askere hain pusu kurulduğu haberiyle yüreğimiz burkuluyor. Öte yanda, Hülya Avşar’ın ‘Altın Portakal’ jürisinin değerlendirme kriterlerini açıklayacağı basın toplantısı duruyor. Ama el mahkûm, büyüklerimiz ‘Festivaller her şartta sürer’ zihniyetiyle yaklaştığından biz de sanatçılar arasında fikir ayrılığı doğuran bir konuda neler açıklanacağını öğrenmek için davete icabet ediyoruz.

Haberin Devamı

Basın Toplantısı Değil Yasak Savmak…

Daha başlamadan gerek jürisi, gerekse Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın ‘Altın Koza’ya yönelik tarih eleştirileriyle gündeme düşen ‘49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’, yarışmacı filmlerinden ziyade bu konularla adından söz ettirmekte.

Gerçi bugüne kadarki jürilerin hangi kıstaslara göre seçildiği, kaçta kaçının gerçekten jüri olmayı hak ettiği ya da film değerlendirmelerinin ne denli adil olduğu gibi hususlar halkın gözünde ‘hatır-gönül’ noktasında cevap buluyordu. Ama ben yine de Ulusal Uzun Metraj Jüri Başkanı Hülya Avşar’ın basın toplantısına giderken,akla takılanların içtenlikle cevaplanacağı ümidine sahiptim. Saflığımdan olsa gerek yanılmışım!

Pera Palas’ta gerçekleşen ve kameraman ordusunun egemenliğindeki ayaküstü basın toplantısında Hülya Avşar’ın gelişini beklerken bu ortamda soru-cevap usulü bir toplantının olamayacağının ilk sinyalleri verilmişti.

Nitekim jüri üyelerinin konu mankeni gibi donuk kaldığı ve toplu bir poz vermenin ötesinde ‘halk’a inemediği toplantının, gayet samimiyetsiz bir üslupta, gelen eleştirilere karşı yasak savmak mantığıyla yapıldığını görmemek için ya kör olmak lazımdı ya da fazlasıyla taraftar!

Yangından Mal Kaçırma

Bugüne dek her alanda pek çok basın toplantısında bulundum. Toplantıyı yapan ister yerli, ister yabancı olsun hepsinde bir düzen hâkimdi. Katılımcılara, sorularını rahatça soracakları bir zemin sağlanmış olurdu.

Haberin Devamı

Lakin bu kez, tabir-i caizse tam bir ‘yangından mal kaçırma’ vardı karşımda. Sözün unutulduğu yerde sadece kameralara oynandı. Sanki basın toplantısı değil de, randevulu magazin baskınından kaçış durumu yaratılmıştı. Niye?

Gayet sakin biçimde klişe beyanları dinlemenin ötesinde hiçbir şey yapmayıp sorulara geçilmesini bekleyenler, Hülya Avşar’ı yemeyecekti ki!

Avşar’ı günlük hayatın içinde, misal İstinye Park’ta pek çok kez gördüm. Kızıyla konuşurken veya insanların içinden geçip giderken… Kimse ne üstüne saldırdı, ne de onu rencide edecek herhangi bir tavır sergiledi. Kendisi de gayet rahattı. Ama ne hikmetse basın toplantısındaki hava çook farklıydı… Anlayabilene aşk olsun.

‘Evlilik Sözleşmesi’ Kıvamında Samimiyetsizlik

Sinemadaki 30 yılın tecrübesiyle jürilik yapacağını söyleyen ve jüri üyelerinin kendi içinde mesafeli olacağını belirten Hülya Avşar’ın jüri başkanlığını, bu âlemde verdiği yoğun savaşla, herkesten çok hak ettiğini düşünen biri olarak eleştirim, kesinlikle doyurucu olmayan bir basın toplantısı gerçekleştirilmesine.

Haberin Devamı

Birbirlerine aşklarını ilan eden çiftlerin ‘evlilik sözleşmesi’ imzalatması ne derece samimiyetsizse bu toplantı da o denli yapaydı! Satırlarıyla, bu sözleşmeleri kınayan Avşar’a hiç yakışmadı.

Öyle ki, gayet sakin biçimde kürsüye çıkıp basın bildirisindekileri tekrarlayan Avşar’ın, magazin medyasından kaçma alışkanlığıyla, konuşma bitiminde soru alma gereği duymadan gitmeye kalkışması... O anda, cümle kameramanın çevresini sarıvermesi... Uzatılan mikrofonlara bir şeyler dense de kargaşanın içine dalamayanlarca duyulamaması… Ve davet edilenlerden kopuk biçimde hazırlanan yan salonun kapısından fırtına misali kaçılması…

Basın toplantısını bizim gibi ciddiye alarak hayal kırıklığı yaşayanların ortak tepkisi; ‘Magazin basınına oynanırsa bu durum yaşanır’ oldu!

Oysa organizasyonu düzenleyenler, isteseler duruma rahatlıkla hâkim olabilirlerdi. Avşar ve jüri bir masaya oturtulur, düzen içinde soruları almaları sağlanırdı. Ya da normalde hep yapıldığı üzere salondakilere ‘Sorunuz var mı’ diye sorulabilirdi.

Bunların hiçbiri sağlanmayınca, kameralarını omuzlayıp çember oluşturan elemanlara üç beş kelam eden Avşar, sonrasında sanki kendisini özel yaşamında rahatsız eden paparazzilerden kaçıyormuşçasına aceleyle salonu terk etti. Ulusal sinema sanatıyla ilgili toplantı da, koca bir magazin boşluğundan öteye geçemedi.

‘Ötekileştirme’yi Yapan Kim?

Belçika’da Kral bile büyük bir alçakgönüllülükle insanların içine karışıyorken bizde bunların yaşanmasına; sinemadaki cast sisteminin hayatın içine sokularak çifte standart uygulanmasına ne demeli?

Amerika’dan özenti sanatçı kaprisi mi? Cık!

Gerçek sanatçı kapris yapmaz. Hülya Avşar da gerçek sanatçı olduğuna göre demek ki, ‘Biz niye geldik’ dedirten toplantıdaki ‘ötekileştirme’den o sorumlu değil.

Öyleyse‘Basın toplantısı’ olgusuyla uyuşmayan bu anlamsızlığın sorumlusu, magazin dışı gerçek sorulardan kaçış isteği mi yoksa kimi, kimden sakındıkları belli olmayan ‘berikiler’in işgüzarlığı mı?

Her ne ise bariz olan, Hülya Avşar’ın müsamerelerde sahneye çıkıp şiir okuma vazifesini yapma pozisyonuna düşürüldüğü. Bu da Hülya Avşar’ı eleştirmeyi, bir sanatçıyı ‘ötekileştirme’ olarak gören bakış açısının ürünü olsa gerek!

Eleştirme Hakkı Herkes İçin Bakidir!

Her geçen gün daha çok siyasi gövde gösterisine dönen ve halk için yapıldığı söylenmesine karşın ödüllendirilen filmleri, yurt dışındakilerin aksine, vizyona girdiğinde halk tarafından rağbet görmeyen festivallerin tartışması bir yana… Takıldığım en önemli ayrıntı; Hülya Avşar’ın sanatını kimsenin eleştirmeye hakkı olmadığının söylenmesi ve eleştirenlerin tavrının ‘halkçı’ bulunmaması.

Bu sözler sarf edilirken eleştirmeyen halkların suskunlaştığı ve sonuçta diktatörlüğün keyfiyetinin hüküm sürdüğü unutulmuş olsa gerek!

Levent Kırca ‘Sıfır kültür bir kadın’ diyerek Hülya Avşar’ın jüri başkanlığını eleştirip jüri üyeliğinden çekilebilir… Sermiyan Midyat, twitter’dan Avşar’ın jüri başkanlığını ‘Yetenek Sizsiniz’deki jüriliğiyle kıyaslayabilir… Arada başka eleştiriler de yapılır.

AKSAV Başkan Vekili Dr. Arif Bulut’un 50’nci yılın provası olarak takdim ettiği ‘49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde nasıl ki, Hülya Avşar vasıtasıyla bir adım daha öne çıkama hedefi güdülmesi normal algılanıyorsa, eleştirilere de aynı bakışla yaklaşılması gerek.

Hakaret etmeden, özele girmeden eleştirme hakkının baki olduğu yerde Hülya Avşar da, Altın Koza da, Altın Portakal da ve dahi siyasiler de eleştirilebilir. Aksi takdirde kınadıklarımızdan bir farkımız kalmaz. Salt, ‘Ben halkın festivaliyim’ demek hiç bir anlam taşımaz!

Sonuçta; magazinsel bakış açısının hakimiyetindeki basın toplantısında ne sanattan, ne de sanatçı ağırlığının gerektirdiği saygıdan eser yoktu.Saygısızlığı hak görenlere, bu da bizim eleştiri hakkımız.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal