Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Zorlu aşamalardan geçilerek elde edilen diplomaların ve özverili çabaların mesleği olan ‘Doktorluk’ dizi dünyasının da ilgisini çeken bir konu…

Dolayısıyla hastane atmosferinde geçen pek çok doktor dizisinin yanı sıra normal yapımlardaki karakterlerin bir kısmı da ‘Doktor’, daha doğrusu ‘Cerrah’ olarak bolca karşımıza çıkartılmakta… Misal, ‘Küçük Ağa’ ve ‘Kocamın Ailesi’!

Dahası dizilerin dışında da doktorlar, insani algıları kapalı kişilerin ‘stres topu veya günah keçisi’ pozisyonuna düşüp televizyona çıkarak, haberlere de sık sık malzeme yaratmakta. Yani anlayacağınız ‘Tıp’ alanının savaşçıları konumundaki ‘Doktorlar’, öyle veya böyle, etinden-sütünden faydalanılabilecek verimlilikte. Tabii çoğu zaman gerçeklerle uzak ara bağdaşmayarak!

Haberin Devamı

Oysa yaşamın içindeki ‘Doktorluk’ mesleğine bir pencere açtığımızda durum bugüne dek ekranda izlediklerimizden çok farklı görünüyor. Parlak ve gösterişli bir tablo ortaya çıkmıyor. Öyle ki bu tabloda dizilerin cafcaflı, kimi zaman da tıbbi yöntemleri katlederek komikleşen doktorluğundan eser yok. Bu tablo; önemsenmeyen sorunlarıyla, yasaların boşluğunda baş edilemeyen çözümsüzlükleriyle orta yerde durmakta.

Gecesini gündüzüne katarak insan yaşamı için didinmelerine karşın Ebola şüphesiyle karantinaya alınan Acil Servis’e giremedikleri için tepki gösterecek derecede bilinçsizliğin pençesindeki hasta yakınları tarafından uçan tekmeye varan saldırılarla darp edilen… Silahla yaralanan, daha olmadı bilgisayarları yerlere fırlatılarak köşelere kıstırılan, davalarda aklanmak için çırpınan gerçek doktorlarımızın çoğunun ne dizilerdeki gibi lüks hastane ortamlarının sükûnetinde çalışma olanağı var… Ne de, Acil Servislerini sürü halinde saldıran hasta yakınlarının zorbalığına çare olarak ‘tadilat’ bahanesiyle kapatan, Eğitim Araştırma Hastaneleri’nde asgari 300-500 hastayla ilgilenirken mucizeler yaratma şansı!

Onlar; kimi zaman ayda 15’e varan nöbetlerle çalışma standartlarının üstüne çıkmaları istenen ‘süper insan’ durumundalar… Kimi zaman inat eden,‘Bana da komşunun ilacından yaz’ diye direten hastaya laf anlatmaya çalışan ‘sinir küpü’ modundalar.

Haberin Devamı

Şimdilerde kendilerini korumak için ‘dövüş ustası’ haline de gelmeye başlayan doktorlarımızın gerçeği böyleyken, bugüne dek yaratılan dizilerin pembe tablosunu izlemek hiç de keyifli olmuyordu doğrusu.

Ancak ‘112 Acil’i devreye sokarak doktorların zorlu çalışma temposunu izleyiciye yansıtıp güzel bir işe imza atan Kanal D’nin yeni sezonda ekrana taşıdığı ‘Hayat Yolunda’, doktorlukla ilgili yaratılan bu tezatlığı eskiye oranla kırmış durumda.

DOKTOR DANIŞMANLIĞINDAN GERÇEKÇİLİĞE…

Doktorluğun ‘uykusuzluk’, ‘izinsizlik’, ‘fazla sayıda hasta bakma’ gibi sorunlarını dile getiren, ABD’nin ve Avrupa’nın yükselen trendi olup ‘Dünyayı kurtaracak bitki’ şeklinde sunulan ‘kinoa’yı tanıtan ve doktorluğu bırakanları ‘Senin yerine bir başkası okurdu’ mantığıyla ‘hırsız’ olarak nitelendirerek iğneleyen ‘Hayat Yolunda’, bugüne kadarki doktor dizilerinden birkaç tık ileride…

Savaştan kaçan göçmen ailesinin havai fişekli İstanbul şaşkınlığını araba kazasıyla buluşturup açılışını yapan ‘Hayat Yolunda’, kocasını yurt dışına yolcu ettiğini sanırken yine bir araba kazasıyla aldatıldığını öğrenerek mesleğiyle duyguları arasında kalan Şafak’la başlayıp karakterlerini bir bir tanıttı bize.

Haberin Devamı

Nur Fettahoğlu’nu ‘Muhteşem Yüzyıl’daki gibi ‘istenmeyen kadın’ pozisyonuna sokan ve ‘Benim Adım Gültepe’nin yerini alarak ekrana çıkan yapım, özel hastanelerin kendi başına ayakta kalma problemini Veysel Hoca ve kızı Yelda ile sunarken, farklı doktor ve yaşam manzaraları da çıkarttı karşımıza.

Deprem sonrası doktor ihtiyacı artan Van’daki çocuk sorunlarını Cem’in anılarındaki acıyla bütünleştiren dizi, hayli havalı Selim ile operatörlükte aşırı özgüvenin ve hatasız ameliyat konusunda böbürlenmenin yersizliğini işaret ederken, Tayfun Kuzu’yu da mesleğinden kaçan doktorları hizaya getirme örneği olarak kullanmakta. Hepsi de dikkate değer detaylar.

Yeşilçam’ın sevilen jönlerinden Ediz Hun’u, tıpta ihmal ve tereddüdün önemini işaret eden konuşmasıyla ‘Doktorların kader değiştirme gücü’nü ortaya koyan, Veysel Hoca olarak izleyicisiyle yeniden buluşturan yapımdaki tıbbi detaylar da benzerlerine kıyasla daha gerçeğe yakın!

Acil’e gelen adama hemen kalp nakline kararı verilmesi ve Hızır misali kalp bulunması gibi kimi ayrıntılar pek gerçekle bağdaşmamakla eleştiriye açık olsa dahi, müdahale sahnelerinin geneli hakikatlere uygun bir akış diline sahip.

Kaldı ki dizinin gerçekçiliği adına; Engin Öztürk, Nur Fettahoğlu, Burak Yamantürk, İpek Karapınar, İlker İnanoğlu, Sinem Öztürk, Yıldıray Şahinler, Ceyda Tepeliler, Fulya Ulvan ve Ediz Hun’dan oluşan oyuncu kadrosunun rollerine danışman doktorlardan eğitim alarak hazırlandığı söylenmekte.

Hem çekimler başlamadan önce hem de çekimler sırasında, uzman doktorlardan danışmanlık alan kadro, aynı zamanda 1 ay boyunca doktorlarla ve hastanelerin acil servislerinde vakit geçirip, gözlem yapmış. Bu uygulama da dizinin artı hanesinde.

Zaten ‘Hayat Yolunda’ da böylesi bir çabanın ne denli yerinde olduğunu, tavırlarından müdahalelerine, inandırıcılıkları yüksek bir doktor kadrosu yaratarak ispatlamakta. Benzer tarzda rolle bütünleşme gayreti, her dizi için tavsiye edilecek bir şey!

Son tahlilde; Hastaneyi iflastan kurtarıcı ortak sıfatında Alp’i devreye sokan ve ‘Emanet asla hıyanet edilemeyecek şeydir’ felsefesiyle, kendi yarasını saramazken başka insanlar için çırpınan doktorların kahramanlığını vurgulayan ‘Hayat Yolunda’, ekranlardaki ‘doktor dizisi’ açığını bir nebze gidermiş durumda. Umudumuz, ‘Hayat Yolunda’ doktor manzaralarının başlangıç performansını bozmadan uzun soluklu olmasından yana!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal