Sanat nedir? Kaynak tanımlarına göre, en geniş anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi… İyi, güzel de… Herkesin bir hayal dünyası ve yaratma gücü var nihayetinde. Bu motivasyonla da içinden geldiğince yapıtlar çıkartabilir ortaya. Peki, bu durumda neleri ‘sanat’ olarak değerlendirebiliriz? İşte ‘sanat’ denilen kavramın asıl olayı burada başlıyor, tabii karmaşası da!
Tarih boyunca nelerin ‘sanat’ olarak kabul edileceğine dair çeşitli fikirler türetilmiş. Sürekli değişime uğrayan bu görüşlerin buluştuğu ortak bir payda da olamamış üstelik. Günümüzde kimileri için ‘sanat’ çok basit, kimilerine göre de tanımlanamayan bir kavram. Hatta zanaat ile sanatı birbirinin içine sokanlar dahi mevcut. Buna bir de popüler kültürün yaklaşımını eklersek ‘sanat’ olayına bakış iyice karmaşıklaşıyor. Ancak bir gerçek var ki, o hiç değişmiyor.
İster başat biçim diyerek sanatsal kombinasyonlar kurmaya çalışın… İster duyguların dışavurumu olarak kabul edip sanatı, zanaattan ayırın… İsterseniz sanatı kurumsallaştıranlara karşı, bunun açık ve tanımlanamaz bir kavram olduğunu savunun. Mağara resimlerinden günümüzün çağdaş sanatına, realizmden gerçeküstücülüğe… İnsanın hayal gücü ve yaratıcılığıyla var olduğu her yerde, kalıplara bağlı kalmadan, sanat adına bir şeyler çıkartmak mümkün. Dolayısıyla insanla bütünleşen sanat kavramı, ulaştığı hedef kitlenin algısıyla sınırlı!
Nasıl ki, geçtiğimiz Altın Portakal’da görücüye çıkmanın ardından ekip katılımlı basın gösterimi yaparak vizyona adım atan Barakuda Film imzalı ‘Guruldayan Kalpler’ bu gerçeği komedi diliyle çok güzel özetlemiş. Buyurun bakalım…
NECİP MEMİLİ’NİN MODERN SANATLA İMTİHANI
Yönetmenliğini ‘Geniş Aile’ dizisinden, ‘Eve Dönüş’ ve ‘Hemşo’ filmlerinden tanıdığımız Ömer Uğur’un üstlendiği ‘Guruldayan Kalpler’, sanat-insan-yaşam üçgenine hayatın gerçeklerinden bakan bir yapım. Bundan dolayı, düşündürerek güldürüyor izleyicisini.
Para kazanma derdindeki Yaşar’ın telaşlı sevincini yansıtan bir açılış yapan ‘Guruldayan Kalpler’, saflığın kötülüğe nasıl alet edildiğini göstermenin ardından ‘Her kötülükten bir iyilik doğma’ ihtimalinin varlığını ispatlayarak dalıyor konuya. Üç ay öncesine giderek, kışkırtmacı insanların dönekliğini ve işçi sömürüsünü resmeden yapım, kendi halinde işini yaparken gaza gelip durduk yere elebaşı olmakla itham edilen Yaşar’ın trajikomik öyküsünü anlatmaya koyuluyor.
Bu aşamada gülmek serbest... Ama Yaşar’ın karısı Vicdan(Algı Eke) ve patronu Hülya(Devin Özgür Çınar) ile olan etkileşimlerini işleyen ‘Guruldayan Kalpler’ filminin sıradan bir komedi olmanın ötesine geçtiğini hissederek.
Şöyle ki; Necip Memili’nin mükemmel performansıyla çabucak benimsenebilen bir karaktere dönüşen Yaşar’ın yüklendiği misyon çift yönlü özelliğe sahip… İlk etapta geçim derdindeki bir aile babasının iyimserlik ve kalenderlikle harmanlanmış kişiliğini öne çıkartırken her şeye rağmen mutluluğun mümkün olabileceğini göstermekte. Gerçeküstü gibi duran bu sahnelerin sanatla buluşmasıysa olayın diğer yönü… Buradaki gelişim de yine gerçeküstücülük üstünden tabii… Bu etap, Yaşar ve mahalle arkadaşları sayesinde, kültür düzeyi düşük olan sokaktaki insanın sanat içindeki yerini farklı açılardan değerlendirmeyi mümkün kılmakta.
Varoş insanı Yaşar’ın hurda toplama niyetine gittiği yerde ‘hırsız’ olarak yakalanmasıyla değişen şansını modern sanat heykelleriyle imtihana dönüştüren senaryo, imtihanı zorlaştırmak için bir de handikap yaratmış… ‘Polis sorgusunda standart’ isteyebilecek kadar masum olan Yaşar’ın imtihanı, bedavacılıktan ve arakçılıktan kazanmaya alışmış Faruk(Fırat Tanış) ile çomaklanıyor.
Fırat Tanış’ın üçkâğıtçı arkadaş olarak ‘koyu’luğunu az ama öz bir rolle gösterdiği bu süreçte yapıma can katan detay, Necip Memili!
‘Hanımın Çiftliği’nin Ramazan’ından, hak ettiği ilgiyi göremeyen ‘Bedel’in Vedat’ına kadar her role uyumlu oyunculuğunu defalarca ispatlayan Necip Memili, patronunun başarısını arzulayan, dolayısıyla da işini kaybetmeme kaygısı taşıyan Yaşar’ın saflığını sergilerken… Ya da entelektüel geçinenlere kulaktan dolma bilgilerle küratörlük taslarken gayet samimi ve doğal bir görüntü veriyor. Özellikle çıplak model olarak duruşu bir harika! Kısacası Algı Eke’nin de Vicdan karakteriyle desteklediği Yaşar, fırsat olduğunda varoş insanının da içinden sanat çıkabileceğini gösteren mükemmel bir örnek durumunda, Necip Memili sayesinde.
HEYKELLERİ ‘BAŞYAPIT’ VE ‘UCUBİK’ GÖRME KAOSU…
Bazı sahnelerinin Kars’ta İnsanlık Anıtı yıkılan Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un atölyesinde çekildiği belirtilen filmin en büyük özelliği, Caner Güler’e ait senaryonun gerçekçiliği ve dengesi! ‘Gerçeküstü heykellerin altı mı yalan’ diyerek fikirlere mim koyan ve kaostan çıkmak için önce kaosun bulunması gerektiğini işaret eden yapım, heykel sanatını Atatürk ve at heykellerinden öte algılayamayanlar ile ‘Sanatçı fikir bulamıyorsa hiçtir’ diyenlerin yollarını kesiştirerek yansıtıyor bu özelliğini.
Entelektüel çevrelerin beğenisini kazanarak ‘başyapıt’ olarak değerlendirilen ‘Kaos’ isimli heykelin, normal vatandaş tarafından borulardan ve bakırdan ibaret bir hurda yığını, hatta bir ‘ucubik’ olarak görülebileceğine dikkat çekmeyi hedefleyen ‘Guruldayan Kalpler’, bu noktada yaşamın gerçeklerine, sanatın içine tükürüp heykelleri ‘ucube’ mantığıyla yıkanlara da mesaj yollamış oluyor. Yanı sıra ‘sanat’ kavramının kültür farkına rağmen var olabileceği, böylece akademik ve ansiklopedik bilgilerin ötesine taşınabileceği… Sanatın temelindeki insanın sanata bakışını oluşturan asıl etkenin maddiyat olduğu da içerik detaylarından.
Son noktada; Parası bol tiplerin veya entelektüel görünenlerin de aslında sanatla pek ilgilenmediklerini… Onların bu eserleri satın almadaki esas amacın, sırf ünlü bir sanatçının eserine sahip olup hava atmak olduğunu hoş mizahlarla tespit eden ‘Guruldayan Kalpler’, sanatın öğretiden ziyade ‘heyecan ve ruh’la ortaya çıkabileceğinin keyifle izlenen bir göstergesi olarak karşımızda.
Burada akla takılan bir detaya da saptama yapmak gerek. ‘Guruldayan Kalpler’in içeriği, ilk etapta ismiyle alakasız olarak değerlendirilmeye müsait. Hatta filmi izledikten sonra bir an için keşke ismi, ‘Kaos’ konulsaymış diye de düşünmek mümkün. Ancak ismin dayanağı olan erişte tenceresinden yaratılan ‘Guruldayan Kalpler’, içerikle tam isabet. Zira Necip Memili’nin canlandırdığı Yaşar’ın işsiz kaldığı günlerin psikolojisini dışa vurarak sanat eserine dönüştürdüğü tencere-kapaktan ibaret olan ve ağızla kalbi özdeşleştirerek ‘Midesi tok olanın yüzü güler’ saptamasını yapan ‘Guruldayan Kalpler’, boş midenin ilişkileri ve sanatı etkilediğini gösteren gerçekçi bir eser… Gerçeküstücülüğe karşı gerçekçi bir yapıt kısacası!
‘Modern sanatla şehrin kahkahasını dinlemek istiyorsanız sinemaya gidin’ diyen ‘Guruldayan Kalpler’ için son söz… ‘Kaos’la hayatın derinliklerini ve anlam karmaşasını sorgulatan, ‘pisuvar’la noktayı koyarak da hayatın pisliğini ve dünyanın aslında ne kadar moktan bir yer olduğunu söyleyen ‘Guruldayan Kalpler’, sanatı ve kitleleri mizahla çomaklayarak başarılı bir iş çıkartmış.
Heykelleri, ‘başyapıt’ ve ‘ucubik’ görme kaosuyla eşdeğer biçimde dışa vurulan ‘Yerli film izlemem’ entelliğinden kurtulup değerlendirilmesi tavsiye edilir!
Anibal GÜLEROĞLU