‘Allah, insanı gördüğünden geri bırakmasın’ demiş atalarımız. Gerçekten de zenginken fakirleşen biri, hep darda yaşayandan çok daha büyük sorunlar hisseder bünyesinde. Çünkü alıştıklarını yapamaz hale gelmiştir. Derin mesaja sahip olan bu söz sadece insanlar için geçerli değil tabii. Başarılıyken durumu bozulmaya başlayan işlerin de sonu hüsran oluyor. Nitekim bir yaz dizisi olarak yola çıkıp Altın Kelebek’te ‘En İyi Dizi’ seçilen Güneş’in Kızları da ne yazık ki varlıktan yokluğa düşenlerin durumunda. Peki, bu olumsuz gidişatın gerekçesi ne?
Aslında Kanal D’nin reytinglerini yükselterek yaz aylarındaki performansıyla kanalının yüzünü güldüren… Bu başarısından dolayı da yeni sezonda yerini alan Güneş’in Kızları’nın gittikçe gerileyen durumunda etkili olan tek bir sebep yok. Bu olumsuz gidişat, farklı açılardan elbirliğiyle yaratılmış bir sonuç. Bundan dolayı başlıklar halinde değerlendirmekte fayda var.
GÜNEŞ’İN KIZLARI PAZARTESİ OLMAMALIYDI
Perşembe dizisi olarak ekrana çıkıp rakiplerine fark atarak zirveye yerleşen dizinin başarısını çelmeleyen ilk hamlenin kanalından geldiği düşünülebilir. Zira ‘Paramparça’ gibi önceki sezondan takipçisini tutmuş bir iş ve ‘Kırgın Çiçekler’ gibi izleyicinin ‘yetimhane kızları’ duygularını gıcıklayarak liderliği yakalamış bir dizinin karşısına damdan düşer gibi çıkıp rekabete soyunmak kolay değil. Ancak Güneş’in Kızları’nın sezon başında dişe diş mücadeleyle Pazartesi gecesinde de kendini gösterdiğini, hatta ‘Kırgın Çiçekler’in yerini bile aldığını unutmamak lazım. Ne oldu da Pazartesi, dizinin handikabına dönüştü peki?
Cevap gayet basit. Ne zaman ki, Ana Haberler yarışmacılıkta başa güreşmeye başladı… ‘O Ses Türkiye’nin yarışmacılarına yönelik ilgi çoğaldı… İşte o zaman Pazartesi’nin yoğun rekabeti de kızışıp Güneş’in Kızları’nı reyting sıralamasında gerilere düşürdü. Kanal D’nin buradaki hatası böyle bir durumun hesabını baştan yapmaması… ‘Paramparça’nın ve ‘Kırgın Çiçekler’in izleyicisinin kendilerine kaymayacağını görmemesi!
Diyeceğim o ki; Perşembe’yi ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ya bırakmak için boşaltan Kanal D, şayet henüz ortalık boşken Güneş’in Kızları’nı Pazar gecesine kaydırsaydı durum çok daha parlak olurdu. Geçmiş ola...
KARAKTERLER ÇEKİCİLİĞİNİ KAYBETTİ
Güneş’in Kızları’ndaki karakterleri iki cepheden ele alırsak… Yetişkinler kanadı yani Haluk, Güneş, Rana, Sevilay ve diğerleri başlangıçta gayet ilgi çekici ve inandırıcı öykülere sahiptiler. Üstelik her biri kendi içinde merak uyandırıcı bir yön taşıyordu. Ancak gizemler çözülmeye başladıkça bunu sağlamak için bulunan senaryo gelişimleri sayesinde karakterlerin özellikleri de kaybolmaya, oyunculuklar soğuklaşmaya ve inandırıcılıkları gerilemeye başladı.
Diğer taraftan gençleri en çok cezp etmesi gereken karakterler de bu senaryo gelişiminden nasiplendi. Nazlı’nın göz süzüşleri, konuşma şekli, nazlı edası iç bayar hale getirilirken Selin’in şımarık çocuk tavırları, Ali’ye gözlerini kocaman kocaman açıp bakmasına öylesine yoğunlaşıldı ki, tüm bu güzellikler çekiciliğini yitiriverdi. Bu süreçte daha önce de belirttiğim gibi genç karakterler cephesinde dişe dokunur bir hareketlilik sağlanamadığından onlar da kendilerini tekrar eder hale gelmişti ayrıca.
İlaveten Maviş Ali’nin en dişe dokunur genç karakter olarak yer aldığı dizide, sürekli ruh hali değiştirilen Savaş çıkmaza sokulması da hataydı. Beklentiler öldürüldü kısacası. Oysa başlarda hepsi de ne kadar hoş gelmişti ve umut veriyorlardı değil mi? Tıpkı Güneş’i Beklerken dizisinde olduğu gibi!
SENARYO İPİN UCUNU KAÇIRDI
Büyük umutlarla ve severek izlemeye başladığım ama bölümler ilerledikçe bana hayal kırıklığı yaşatan Güneş’in Kızları’nı zora sokan ve göz göre göre harcanma yolunu açan etkenlerden biri de konunun gidişatı!
Öyle ki, dizi başladığında Haluk’un sakladığı sırrın peşindeydik. Yabancı yapımlar ayarında bir yaratıcılık bekliyorduk. Lakin bu sırrı, yıllar önce psikopatça gerçekleştirilen bir tecavüze bağlayan, Güneş’e bir garip kazayla cinayet işleten senaryo maalesef işi çorbaya çevirdi.
'Kim kimin çocuğu, onun bunun anası-babası kim' bulmacasına dönen Güneş’in Kızları’nda ‘ebeveyn gizemi’ abartısına gidenler, aileleri tam anlamıyla ters yüz ettilerr. Ortada kaset var yandan geç misali kötülükleri deşifre etmek için uğraşan kahramanlarımızın geçmişlerindeki dümenler öylesine mantık rayından çıktı ki, sınırlar ötesinden hasta kardeş bile yaratıldı. Aslında entrikacılık ve çekicilik adına geliştirilen konuların birbirine bağlanış yolu iyiydi ama bizdeki izleyici algısının, Amerikan dizilerinde rastlanacak bu tarz gelişimlerle arasının pek iyi olmadığı unutulmuştu.
Yanı sıra, senaryonun asıl üstüne gitmesi gereken gençlik öyküsü de hayli zayıf bırakılmıştı. Aynı tas aynı hamam ilerleyen, bir barışık bir dargın ilişkiler cephesinde bu monotonluğu kırmak için buz pistinden geliştirilen ‘oyuncu olma’ formülü de ne yazık ki diziye ivme kazandırmaya yeterli değildi. Selin’in görselliğinden medet umulsa dahi bu sahnelerde inandırıcılık ve heyecan oldukça düşüktü çünkü... Melisa’nın duygu sömürücü kazasında da öyle! Anlayacağınız senaryo her anlamda ipin ucunu kaçırarak etkileyicilikten uzaklaştı.
GÜNEŞ’İN KIZLARI’NA CUMARTESİ ŞANSI DOĞAR MI?
Başta dedik ya, zenginken fakirleşen için durum daha zor, diye… Zirvedeyken gerileyen, sonrasında da ilk 10 içindeyken totalde 21’inciliğe, AB grubunda da 16’ıncılığa düşen Güneş’in Kızları’nın belini doğrultması da bu şartlarda hayli zor. Takipçilerin isteğine ve hak etmemesine rağmen güme giden nice yapım görmedik mi? Gördük ama... Umudu da kesmemek lazım nihayetinde. Bu iyimserlikle ‘Harcanması nasıl engellenir’ derseniz…
Kanal D, gün-saat değişimini gündeme getirip niyetini açık etti bile. Bu yolun varacağı nokta, geçmişten gelen deneyimlerimizle çoktan belli de… Bir ihtimal, gün değişimi iyi gelebilir diye fikir jimnastiği yapsak… Mesela ‘Güllerin Savaşı’nın bitimiyle boşalacak olan Cumartesi gecesine aktarmak sıralamasını yeniden yükseltmesini sağlayabilir desek... Ne de olsa izleyicinin ‘Güllerin Savaşı’ndan dolayı Cumartesi gecesi Kanal D’ye bakma alışkanlığı mevcut. Üstelik ‘Kertenkele’ de eskiye oranla formdan düşmüş durumda. Geriye ‘İlişki Durumu Karışık’ ve ‘O Ses Türkiye’ kalıyor. Yani bu değişim bir nebze çare olabilir.
Öte yandan Star’ın ‘Göç Zamanı’nı devreye soktuğunu da akıldan çıkartmamak lazım. Tabii bir de FOX’un ‘Çifte Saadet’inin Cumartesi ihtimali var. Dahası Kanal D’nin ekrana çıkmayı bekleyen yenileri de mevcut. Bu nedenle, gözden düşmeye başlamış bir dizinin yeniler karşısındaki şansı ne kadar yüksek olabilir diye düşünmek de lazım.
Sonuçta; Duyguları bir tarafa bırakıp gerçekçi düşünmeli. Dolayısıyla söylenecek çok sözü olmasına karşın Kanal D’nin öngörüsüzlüğüyle ilk darbeyi yiyen… Kaygıya kapılıp panikleyen senaryonun soğuklaşan atmosferi ve karmaşıklaştırılan öykü örgüsüyle derdini layıkıyla anlatamayarak hakkının gerisine düşen Güneş’in Kızları’nın ufku pek parlak görünmüyor. Ne senaryo gizemi, ne oyuncu takviyesi, ne de yaratmaya çalıştığı çiftlerin sevimlilik gücünün yetmediği gibi Cumartesi seçeneği de özlenen güveni vermiyor bu aşamada.
Sözün özü, büyük bir patlama yaratamadığı takdirde Güneş’in Kızları’nın harcanması yakın gibi duruyor! Kanal D’nin ikinci ‘Güneş’ vakasında umudumuz… İzleyicisini kaçırmamak için Kanal D’nin akılcı davranıp diziye Cumartesi şansını tanımasından ve farklı dokuya sahip yapımın belini doğrultmasından yana, diyerek koyalım noktayı.
Anibal GÜLEROĞLU