Gelişen teknolojiyle birlikte bireysel algıların geçmişe oranla daha fazla öne çıkmasının etkileri, her alanda olduğu gibi televizyon dünyasında da hissedilmekte. Nitekim talep değişkenliğiyle etkilenen yeni medya anlayışı sürekli arayışlar peşinde. Tematik kanalların gelişimi ve televizyon kanallarının içerikleri de bu anlayışla şekillenmekte. Klişe dizilerin yarattığı kanıksamanın televizyona ilgiyi geriletmesi, monotonlaşan yayın akışlarının gençleri cezp etmemesi gibi olumsuzlukları giderme çarelerinin başında tematik kanallar gelmekte.
İlk kez ABD’de ortaya çıkan ve gençlerin ilgi alanlarını da hedefleyen tematik kanalların ülkemizde yaygınlaşması biraz geç olsa da, TRT’nin geçmişte yaptığı TRT 2 kültür-sanat hamlesiyle bunun ilk örneği yaşandı diyebiliriz televizyon dünyamızda. Lakin zaman içinde dengeler değişti ve tematik anlayışı, habercilikle spora ve müziğe indirgenmeye başlandı. Yabancı yayıncılıklardaki gibi gençleri hedefleyen kanallara ihtiyaç olduğu göz ardı edildi.
***
Şimdi bu hususta bir adım atılmakta… Nasıl ki geçtiğimiz günlerde, Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) ile Gençlik ve Spor Bakanlığı'nca Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Hukuk Fakültesi Sabahattin Zaim Konferans Salonu’nda düzenlenen "KYK Geleneksel 3. Tematik Kış Sinema Kampı"nın açılış dersini veren TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, gençlere yönelik içerik üretiminin gündeme getirilip tartışılması gerektiğini belirterek TRT 2’nin yeniden açılacağını müjdeledi.
Bu cidden güzel bir müjde. Zira 1986’da Türkiye’nin ilk kültür ve sanat kanalı olarak yayına başlayan TRT 2’nin 2001 yılına dek TRT GAP ile sürdürdüğü ortak yayıncılıkta çeşitli renkler sunulmuştu izleyiciye. Varsayalım İsmail’den Perihan Abla’ya… Zenginler De Ağlar isimli yabancı diziden Yalan Rüzgârı’na… Güzel ve Çirkin’den Alf’e… Ve Cem Özer isimli talk show’dan Pop Saati’ne… Güler Misin Ağlar Mısın’dan Orhan Boran ile Pazar Geceleri’ne… Seynan Levent’in sunduğu ‘Akşama Doğru’nun kültür sanat içeriği de dâhil olmak üzere, türlü güzel yapımın nostaljisini hafızlara kazıyan TRT 2’de Uğur Dündar’la TRT 2 Haber dendiği de olmuştu, Reha Muhtar’la TRT 2 Haber de! Velhasıl TV-2’likten TRT 2’ye dönüşüp sonradan TRT Haber’e çevrilerek 2010’da kapatılan kanalın televizyon mazimizdeki yeri, hatırı sayılır boyutta.
***
Büyük küçük demeden her yaştan izleyiciye hitap eden içerikleriyle televizyon geçmişimizde yer bulan TRT 2’nin şimdilerde gençleri hedef alarak yeniden faaliyete geçmesinin ekrana hangi yapımları kazandıracağını zamanla göreceğiz kuşkusuz. Ancak bu faaliyet sürecinde üstünde durulması gereken bir detay olduğunu da işaret etmemiz lazım. Bu nedir derseniz… Başarıya ulaşmak için dikkat edilmesi gereken husus, üretilecek içeriklerin her kesimden gence cazip gelecek kalitede ve nitelikte olması gerektiği! Yani belli kalıplar ve söylem dahilinde yaratılmamalı içerikler.
Aksi takdirde yeniden faaliyete geçeceği müjdelenen TRT 2’nin kapsama alanı en baştan dar bir çerçeveye sıkıştırılır ve belli bir kitleye hedeflemenin ötesine geçilememiş olur… Ki, tıpkı kitap okumada olduğu gibi, televizyon izleme alışkanlığını da gittikçe kaybeden gençlik gerçeği düşünüldüğünde hedef kitlenin ne denli önemli olduğu daha net çıkar ortaya. Kısacası, her genci kucaklamalı yapımlar.
Nitekim İbrahim Eren’in TRT Kültür-Sanat Kanalı olarak faaliyet gösterip burada gençlerin ilgi duyduğu konulara yer verileceğini, ana mecrasında bulunamayan içerikleri yayınlamayı düşündüklerini söylemesi bu noktada olumlu bir işaret sayılabilir. Neticede kanalın yayına geçmesiyle göreceğiz bu müjdenin etki gücünü de! Hayırlısı olsun.
TRT YAPIMLARI OKUL NİTELİĞİNDE Mİ?
Dizilerimizin dünya pazarındaki payı her geçen gün büyürken TRT’nin de dünya markası olma yolunda hızla ilerlediği ortada. TRT Belgesel kanalının isim hakkı verme yoluyla başka ülkelere açılması konusunda da olumlu açıklamalarda bulunan ve yayıncılıkta farklı bir lige çıkan Türkiye’nin muhatabının artık Amerika, Rusya, Çin gibi ülkeler olduğunu işaret eden İbrahim Eren’in sözleri de bu doğrultuda. Öte yandan TRT yayıncılığını okul olarak nitelendirip buradan eğitici detaylar kapılması gerektiği yönündeki sözleri ayrıca kayda değer nitelikte...
Gerçekten de özel kanallarla dizi rekabetçiliğinde hayli yol alıp ‘Diriliş Ertuğrul’, ‘Payitaht Abdülhamid’ gibi güçlü tarihi yapımlarla başa güreşen… ‘Aslan Ailem’ tarzı kaliteli komedileri izleyiciyle buluşturan TRT’nin ekranlarımıza ve içerik türüne yaptığı katkıyı inkâr etmek mümkün değil! Keza TRT Avaz, TRT World gibi farklı kanallarla izleyici ufkunu özellere oranla daha çok geliştirdiği de malum. Muhakkak ki TRT’nin de eksiği gediği mevcut. Yayıncılıktaki bakış açısını şekillendirirken yapması gereken daha çok şey var. Ancak yayın çeşnisiyle değerlendirdiğimizde bu kurumu bir okul olarak nitelendirmemiz de yanlış olmayacaktır.
İZLEYİCİ ÖZGÜNLÜĞE İTİBAR EDER Mİ?
İbrahim Eren’in Türk kurgularının gelişmesine dair sözleri de üstünde durulması gerekenlerden… Sinemada egemen kültürün karşısına kendi kültürümüzle, kendi anlatım dilimizle çıkabilmek için tüm dünya sinemasına hâkim olup özgün işler denemekten korkmayan bir nesle ihtiyaç duyulduğundan bahsetmekte. Bunu başarmanın yolunun da, eldeki imkânları iyi kullanıp korkmadan anlatma becerisinden geçtiğini söylemekte.
Çok doğru. Ancak pratikte ne oranda işlevsellik gösterir bu mantık? İşte bu noktada durup düşünmek lazım... Hele ki, bu çağda bile filmlere yasaklama, dizilere sansür getiriliyorken!
Şimdi yeni neslin kendini yetiştirmesinin şart olduğu, ileri hamle yapabilmek için kurgularda özgünlüğün gerektiği her daim hatırlattığımız detaylar. Mevcut potansiyelin bilincinde olup kendi kültürümüzü uluslararası arenada yarıştırabilecek güçte diziler-filmler üretebilmek elbette ki, bu sektörde faaliyet gösteren herkesin amacı olmalı zaten. Ancak bu amaç doğrultusunda çalışmalar yürütülürken ‘reyting-gişe kaygısı’ başta olmak üzere sektörel gerçeklerin görülmesi de şart. Tam da bu evrede TRT’nin kamu malı olma vasfı ve imkân bolluğundan doğan ayrıcalığı giriyor devreye.
Özel kanallara dizi üreten yapımcıların ve kendi yağıyla kavrulan sinemacıların hem eldeki imkânları iyi kullanmak hem de özgünlükleri korkmadan anlatmak gibi bir lüksü var mı diye düşünüyoruz haliyle. Kaldı ki, yeri geliyor TRT’nin bünyesindeki özgün işler bile maliyet gerekçesiyle noktalanıveriyor. Son örnek de, Osman Sınav imzalı ‘Yalaza’…
Sakarya-Taraklı’ya özgü bir anlatım dili olan ‘Yalaza’yı tüm Türkiye’ye tanıtmayı hedefleyip Marangoz İbrahim ve ailesi başta olmak üzere cümle ahalinin maceralarıyla gayet başarılı bir özgünlük yaratan dizi ne yazık ki beklenen ilgiyi göremediği için final yapmak zorunda kaldı. Neden? Çünkü izleyici her ne kadar özgün olmayan işlerden şikâyet etse de, ‘Hem ağlarım hem giderim’ diyen gelin misali, genelde böylesi yapımlara meyil göstermekte. Yani çoğu zaman lafta kalan özgünlüğün izleyici nezdindeki yeri sanıldığı kadar büyük değil!
Ayrıca özgün ve özgür davranmanın ortaya çıkartacağı güçlü sermaye gereksiniminden dolayı ‘tekelleşme’ tehlikesi yaratma olasılığı bir yana… ‘Özgünlük’ dendiğinde seyirci algısında öne çıkan detay, ağırbaşlı işlerden ziyade sulu sepken basitlikler olmakta. Nitekim sinemadaki abuk sabuk konularla ve argo mantığıyla yaratılan komedi filmlerine gösterilen itibar da bunun sonucu. Gişe yapan filmlere baktığımızda, özgünlükle üretilenlerin yerine mantar gibi biten saçmalıkların öne çıktığını görebiliriz rahatlıkla.
SONUÇTA DİYECEĞİM O Kİ; TRT’nin dünya markası olma hedefini işaret eden TRT Genel Müdürü’nün TRT 2 ile gençlere yönelik bir kanal yaratacakları müjdesi çok yerinde bir hamle.
Buna karşılık kurgulardaki başarı için özgünlük ve istediğini korkmadan ifade etme özgürlüğü tavsiyeleri, mevcut şartlar düşünüldüğünde, genele yayılma ve kitlelere hitap etme açısından, pek işlevsel olamayacak nitelikte. Biz yine de ‘Her alanda özgünlük ve özgürlük iyidir’ diyerek koyalım noktayı. TRT 2’nin yeni yayıncılığı hayırlı olsun gençlere…
Anibal GÜLEROĞLU