Daha önce izlememe rağmen ‘1. Uluslararası Van Gölü Film Festivali’nde bir kez daha seyretmekten keyif aldığım ‘İz/Reç’, geçmişten günümüze yaşanan değişimi farklı kanallardan aktaran bir yapım.
Yavuz Ekinci’nin ‘İncir’ adlı eserinden, ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan M. Tayfur Aydın tarafından senaryolaştırılan film, baskılanmış kimliklerin dışavurumu! Batman’dan İstanbul’a göçmüş bir ailenin fertlerini metropol yaşamından manzaralarına obje yaparak açılışını gerçekleştiren ‘İz’, ‘Arto’yu öldürdüler’ diyerek kaybettiklerinin izini süren Şeristan Ana’nın doğup büyüdüğü, sonrada al kanlara bürünen topraklara gitme vasiyetine odaklanıyor.
Bu vasiyeti vatan yarasıyla veren yönetmenin samimiyeti konusunda tereddütlerimi gidermemi sağlayan ‘1. Uluslararası Van Gölü Film Festivali’ndeki gösterim, aynı zamanda Tayfur Aydın’la yapımını tartışma fırsatı da yarattı bana.
Sözleri ve yaklaşımı gerçekten, sinema adına bir kazanç! İlk iş olmanın arkasına sığınmayan ve yurt dışı ayaklı bir projenin ön müjdesini veren yönetmen, ‘İz’ filmiyle ilgili de dobra dobra konuşuyor. Ödül desteklerinin özellikle Bağımsız Sinemacılara ve iyi şeyler yapmaya hevesli olanlara büyük motivasyon sağlayacağını, onların çalışmalarını bir adım öteye taşıyacağını belirten Tayfur Aydın, çoğunun aksine filmiyle ilgili her tür eleştiriye açık bir kişilikte.
Gerçekler acıdır, gerçekler acıtır!
Festival’deki gösterime katılan senarist-yönetmen Tayfur Aydın, soruları cevaplarken ‘Neden Batman?’ sorusuna 1915’te Sason, Batman ve Kozluk’ta Ermeniler için boşaltılan köylerin bulunduğunu, buraların daha sonra da Kürtlerden arındırıldığını; kendisinin de gerçekçilik adına aynı acılara sahne olan bu yöreyi seçtiğini söylüyor.
Doğanın görselliğini başarıyla kullanan yapımdaki karlı sahneleri dört saat gibi kısa bir sürede tamamlayan yönetmen, tepelere gerçekten çıkıldığını ve mevsimsel açıdan devamlılığın sağlandığını vurgularken karda çekim yapanların soğuktan, zorlu şartlardan yakınma sömürüsüne de düşmemeye özen gösteriyor.
Cesetler arasında kalan Ermeni kadının, kocasının öldürülmesinin ardından bir Kürt’le evlendirilmesini ve tüm çabasına rağmen ‘Gâvurun Kızı’ olarak anılmasındaki hüznü, çocukların ve yaşlıların değişimiyle harmanlayarak aktaran ‘İz’, insanların sistem içinde farklı şekillerde yok edilmişliğini seyircisine hissettirme hedefinde.
Kayıtlı adı Sultan olan Ermeni annenin Kürt olarak yaşamasını, ‘Bir derdin var mı ana?’ diye sormadığı için kırgın olduğu oğlu Mirza’nın metropole geldikten sonra işsiz kalıp saygınlığını yitirmesini, ‘Güzel Konuşmak İstiyorum’ kitabını okuyan torun Hevi(Kenan)’nin okul çevresine uyum sağlamak ve ilk aşkı Buse’ye kendini ispat uğruna kimlik inkârıyla asimile olmaya başlamasını çeken yönetmen, oyunculuğu zayıf bulanlara ‘Şimdi çeksem aynısını yapardım’ diyerek karşılık veriyor.
İnsanların benliklerinin yok edildiğini gösteren içeriğini, sözle değil öyküdeki özle seyirciye hissettirmeyi seçen ‘İz’ bunun için; polisin kimlik sorması, korucuların cenazeye geçit vermemesi ya da ‘Beni affet baba’ diyen Mirza’nın annesini babasının yanına değil de vasiyeti üzerine Ermeni mezarlığındaki ağacın altına gömerek aslına döndürmesi gibi saptamaları kullanıyor. Yıkıntılar arasından dünyayı seyredenler dışındakilere ne anlam ifade ettiğini düşünmeden…
Yurt dışında ‘İz’ bırakıp Altın Portakal’da Elenmek…
İnsana odaklanıp meramını abartmadan anlatmayı seçen ‘İz’, gittiği Hindistan’da övgüler alan bir yapım. Bu konuyu gündeme getiren Suna Yıldızoğlu, ilginç bir noktaya parmak basarak ‘Ben biliyorum ama, ülkedeki bu meseleleri bilmeyen yabancılar filmin nesini beğeniyor?’ sorusunu yöneltiyor Tayfun Aydın’a…
Yanıt hem mantıklı hem de evrensel! ‘Bu tür olaylar her ülkede yaşanabilir. Bundan dolayı film, insanlarda araştırma duygusu uyandırıyor. Onlar da 1915’ten sonra kalan Ermenilerin, Kürtlerin içinde kayboluşunu araştırmak istiyorlar’ diyen yönetmen, bu araştırmacılığın filmde yer verilen Batman’daki yıkık köprünün 2800 yıllık oluşunun ortaya çıkartılmasına ve korumaya alınmasına vesile olduğunu da açıklıyor.
Altın Koza’ya yetişemeyen, Altın Portakal’dan ise elenen ‘İz’in sırf bu kültürel katkısından dolayı Batman Turizm ve Tanıtım Derneği’nden ödül aldığını da belirtelim. Demek ki, ekşilik filmde değil, Portakal’da!
Sağlam adımlarla ilerleyen ‘Kürt Sineması’
Sonuçta ‘İz’ olağanüstü ve kusursuz bir film değil. Zaten inceden inceye didiklenirse hangisi öyle ki! Ancak meramını anlatma noktasında yeterince başarılı. Kimilerine göre Nuri Bilge Ceylan usulü bulunup, uzun sekanslarla kısa bir öyküyü sündürdüğü ileri sürülse de sahneler ve karakterlerin duygu yansımaları tam dozunda.
Hevi’nin masumiyetinin yıkılışı bundan doğal anlatılabilir mi? Bunun ötesi kameraya oynamak olur ki o da seyirciyi asıl konudan uzaklaştırıp etnik şova dönüşür ve verilmek istenen mesajı örseler. Karda iz bırakarak aslının ‘İz’ini takip edenlerin ve ‘Derdimizi içimizden geldiği gibi anlatırız’ diyenlerin ‘Kürt Sineması’ olgusuna da bu hiç uygun düşmez!
Anibal GÜLEROĞLU