Son boşanmasının ardından ilk kez açıklama yapan Tom Cruise, sinema dünyasının olduğu kadar magazinin de gözde isimlerinden.
Üç kez Akademi Ödülü’ne aday gösterilmesine rağmen bu ödülü hiç kazanamayan Cruise, buna karşılık Forbes Dergisi tarafından ‘dünyanın en güçlü ünlüsü’ seçilmeyi başarmış biri.
Kolay iş değil böyle bir unvana sahip olmak. Sadece oyunculuk yeteneği yetmez. Zaten her filmi büyük ilgi gören Cruise’un rol yapma gücünde bir olağanüstülük bulunduğunu iddia etmek de mümkün değil. Zira tüm filmlerinde aynı beden dili ve maske takılmış yüz ifadesiyle boy göstermekte. Yine de hemen hepsi başarıyı yakalamakta.
Ününün ve gücünün kaynağı doğal yeteneklerinden ziyade, başarı yelkenini şişiren ‘inanç’ gücüne bağlanabileceğinden, Cruise’un kadrosunda yer aldığı filmler de bu durumda kendiliğinden öne çıkmakta…
***
Öte yandan ilişkileriyle de gündeme gelen Cruise, bu konuda sürekli tökezlemekte.
İlk evliliğini Mimi Rogers ile yapan Cruise, evliliklerini birkaç yılda batırmakta gayet usta. Nicole Kidman, Penelope Cruz ve nihayetinde Katie Holmes… Son eşinden beş yılda boşanan ve bu ayrılığın yorumunu ‘Oblivion’ filminin vizyona giriş öncesine denk getirip ilgiyi üstüne çeken Cruise, her ne kadar ‘Boşanmak istemesine şok oldum’ dese de belli ki evlilik olayında, filmlerinde olduğu kadar başarılı değil.
Verdiği röportajda hayatı ‘trajikomik’ olarak nitelendiren ve herkesin keskin bir mizah anlayışına ihtiyacı olduğunu söyleyen Cruise’un, biten evliliğinin ardından oturup ağıt yakacak hali de yok zaten. Şimdilerde, 2014 yılında gösterime girecek olan ‘All You Need is Kill’ filminin çekimleri için Londra’da yaşayan oyuncu, sinema dünyasındaki temposunu korumak zorunda. ‘Oblivion’ da bu temponun beyazperdeye çıkan son ürünü.
Sürprizlerle dolu bir uzaylı öyküsü
Dünyanın savaştan önceki halini, 2017 yılının anılarıyla vererek girişini yapan ‘Oblivion’, hiç karşılaşmadan kabullenilen otoritenin hizmetindeki yaşam kolonisine gitme umudunun taşındığı 2077 yılındaki dünyaya geçiş yapar.
Başlangıç öyküsüne göre, Scav denilen uzaylılarla yapılan savaştan dünyalılar galip çıkmıştır. Ancak nükleer bombalar, depremler, tsunamiler ve zehirli gazlar dünyadaki yaşamı yok etmiş; kalanları da Satürn’ün en büyük ayında koloni kurmaya itmiştir. Güvenlik teknisyeni Jack Harper da Vika ile birlikte hayati kaynakları korumaktadır. Her türlü konforun mevcut olduğu gökyüzü evinde günlük rutini yaşayan çiftin düzeni, uzaydan düşen uyku modülündeki Julia'nın delta uykusundan 60 yıl sonra uyanmasıyla değişir.
***
Macaulay’nin Antik Roma Balatları kitabından ‘tarihi emanetleri korumak’ üstüne cümlelerin önderliğinde konusunu geliştiren ‘Oblivion’, insanlığa katkıda bulunan değerlere sahip çıkma felsefesini empoze eden bir yapım.
‘TRON Efsanesi’nin yönetmeni ve ‘Maymunlar Cehennemi Başlangıç’ filminin yapımcısı olan Joseph Kosinski’nin yönetmenliğinde harika bir iş olarak karşımıza çıkan film, ‘uzaylı dünya’ kavramına da değişik bir boyut kazandırmakta.
Rüyalardaki görüntüler eşliğinde Jack’in dünyevi metalara tutkunluğunu veren yönetmen, bunun için 2017 Dünya Şampiyonası’nın klasik beysbol maçı, arabaların önüne konan kafası sallanan biblo, NY amblemli şapka, eski uzunçalar plaklar, gözlük, pelüş oyuncak gibi olguları kullanmayı tercih etmiş.
Yarattığı kendine özgü gelecek boyutunu elektronik müzikle donatma tutkusunu sürdüren yönetmen sayesinde ekstra bir tatmin yaşatan filmdeki M83’ün klasik-elektronik harmanıyla oluşturduğu soundtrack de oldukça doyurucu. Özellikle ‘Earth 2077’, ‘Temple of Our Gods’ ve ‘Jack's Dream’ parçaları, seyircinin gökdelenlerin toprağın altına göçtüğü, Empire State’in sadece tepe kısmının yeryüzünde kaldığı, savaş gemilerinin kuma oturduğu dünyanın çaresiz yalnızlığıyla bütünleşmesini kolaylaştırıyor.
***
Kırılmaları sayesinde yön değiştirip sürprizleriyle seyirciyi şaşırtmayı hedefleyen ‘Oblivion’ filminin bir diğer özelliği de, herhangi bir eserin uyarlaması ya da yeniden ele alınması olmak yerine yönetmen Kosinski'nin yayınlanmayan çizgi romanına dayanması.
Ancak bu orijinalliğin içinde de başka yapımlardan esinlenmeleri yakalamak mümkün. Filmin sürprizlerini açık etmemek için ayrıntısına giremesem de, Jack ve Vika’nın varlığında, ‘Moon’ filmindeki Astronot Sam Bell’in durumundan fazlaca ilham alındığını söyleyebilirim. Aynı zamanda isim olarak da, tek kişilik rol yapma oyunu olarak nitelendirilen The Elder Scrolls bilgisayar oyunu serisinin dördüncüsü olan ‘Oblivion’la benzeştiğini ilave edebilirim.
Uzunca bir süre Jack’in iç sesi eşliğinde dünyanın yalnızlık görüntüleri ve Vika’nın üsle yaptığı rutin haberleşmeyle idare etmeyi başaran filmin en büyük orijinalitesi, gökyüzü evindeki havuz ve Vika’nın orada çırılçıplak yüzüp Jack ile sevişmesi! Filmin ilerleyen dakikalarında kendini sorgulatan bu sahnenin görselliği de kayda değer.
Çekiciliğini IMEX perdesinde artıran ‘Oblivion’ için son söz; dünyanın kurtarıcılığına soyunun Tom Cruise ile Julia rolündeki Olga Kurylenko’nun ve diğerlerinin oyunculuğunu gölgede bırakan ortam görüntülerinin ve müziğin, bütüne hâkim olduğu… Ve finalin mantığa ters gelen durumlardan dolayı birtakım soru işaretleri barındırdığı.
Anibal GÜLEROĞLU