Kadınsallığın inceliklerini çağrıştıran ‘panpiş’ durumları olur da, erkek tarafının tüm foyasını ortaya döken ‘pompiş’ muhabbeti neden olmasın? Olsun tabii ki…Olsun da onların dünyasındaki ak-kara ortaya dökülsün.
Hem zaten âlemin derinliklerinde öyle laflar döndürülüyor ki, akıllara seza… Cinsellik ibadetmiş ve bu doğrultuda, gönül rızasıyla olduktan sonra her şey mubahmış ya… Üstelik böylesi söylemler üretenler, ‘Yatakta ha iki kişi, ha dört kişi olmuş fark etmez’ hoşgörüsünü ortaya atıp öğrenci evlerinde kızlı-erkekli kalma cüretini(!) gösterenlerin dahi dudaklarını uçuklatırlarmış ya… Ve dahası hani bu üreticiliğin vardırıldığı nokta, kadının asli görevinin ‘kocalarını mutlu etmek’ mantığına uzatılırmış ya…
İşte, kimilerine ‘Yuh’ dedirten, kimilerince ‘sapkınlık’ şeklinde yorumlanan, kimilerine göre de ‘hayli yerinde’ bir söylem olarak desteklenen bu felsefenin arka planında iki şey yatmakta: Şimdilerin moda tabiriyle ‘Event’ yaratıp göze çarpa arzusu ve ‘Testosteron’!
Böylesi ipe sapa gelmezliklerle öne çıkmaya çalışanların reklamcı zihniyetinde kendini gösteren bu iki tetikleyici unsur, Mars Entertainment Group ile Kutu Film ortak yapımı olan, BKM ve 1000 Volt işbirliğiyle gerçekleştirilen, Maximum Kart’ın katkılarıyla vizyona giren ‘Erkek Tarafı’ filminin özünü oluşturmakta.
***
Polonyalı yazar Andrzej Saramonowicz tarafından kaleme alınan ve beş yıl boyunca kapalı gişe oynayan tiyatro oyunu ‘Testosteron’un İlksen Başarır, Mert Fırat ve Kemal Aydoğan tarafından sinemaya adaptasyonu olan ‘Erkek Tarafı’, yatakta umut vaat edip nikâh memuru karşısında şaşan bir gelin yüzünden birbirlerine düşen erkeklerin iç dünyasına ayna tutan bir yapım.
Konu erkekler olunca elbette ki, konuşma dili de ona göre şekilleniyor. Belden aşağı söylem eşliğinde kâh yumruklar konuşuyor, deli kanlar akıyor… Kâh ‘pompiş’ hayalinin iştah kabartıcılığı, tokuşturulan kadehlerden argoyla tokmaklanan geçmişe uzanıp ‘taş-kuş’ yarışının hüsranıyla gözyaşına dönüşüyor.
Basın gösteriminde izlediğim ‘Erkek Tarafı’, 120 dakika boyunca sürdürdüğü ‘pompiş’ üstüne kurulu muhabbetinde, tiyatro oyunu havasından kurtulamasa bile içeriğinden yaydığı mesajlarla ilgi uyandırmakta.
***
‘Bir erkeğin hayatındaki en önemli gün oğlunu evlendirdiği gündür’ babalığıyla, düğün yemeği mekanına şiddetli bir giriş yapan ‘Erkek Tarafı’, ‘Peki ya kızı varsa’ sorusuyla baltayı taşa vurmakla kalmayıp ‘Bütün kan..k or…uların hepsi yerin dibine batsın’ söylemiyle de erkeklerin testosteron zaafını kadın cinsinin dibine vuruyor!
Garson Volkan ile Tankut arasındaki cinayet sebebi-kurban söyleşisi… ‘Erkek Tarafı’nın ana-baba aşağılanmasına dayanamayıp elini kana bulama söylevi… Onsuz düğünün olamadığı Kanber’in isim düzeltme takıntısı… Yüksek Biyolog Seçkin’in şempanze-insan özdeşleştirmesi… Kuşçu damat Korcan’ın ava giderken avlanan erkek halleri… Aliş’in kılıbıklık paniği… Ve nihayetinde 7 erkeğin kavga-votka arasında iç içe geçmiş hikâyeleri…
***
Oyuncu kadrosunu Mert Fırat, Emre Karayel, Tuna Kırlı, Metin Coşkun, Timur Acar ve Onur Ünsal’la oluşturup tiyatrodaki ekibe ve sunuma sadık kalan ‘Erkek Tarafı’, başlangıçtaki sorgulatıcı evresini ilerleyen dakikalarda yavaş yavaş çözümleyerek yol alırken iğneleyici diliyle hem güldürüyor, hem de erkek eliyle erkeklerin içyüzünü ortaya dökmüş oluyor.
Ünlü olma peşindeki sanatçıların ve bu âlemdekilerin, yaptıkları işlerin piyasada satması için ‘Event’ arayışına girip skandal yaratma oyunlarını açık eden ‘Erkek Tarafı’, televizyon programlarının, talk show’ların da bu oyunlara nasıl çanak tuttuğunu damat Korcan’ın terk ediliş öyküsü üstünden bir güzel örnekliyor.
Dahası başlangıçtaki düğün sahnesinin dışında hiç görünmeyen kaçak gelin Sevtap’ı çözmek için votkaya ve de itiraflara başlayan ‘Erkek Tarafı’, sadece kadın cinsinin erkeğe bakış açısını irdelemekle kalmıyor bazı bilim adamlarının hiç hak etmedikleri halde yoktan ünlü olma durumlarına da çomak sokuyor.
Kadınların erkekleri kullandıkları saptamasının, bilimsel bilgiler eşliğinde, inceden inceye yapıldığı çözümlemede erkeğin kadına yaklaşımı, sadece cinsellik yani ‘pompiş’ odaklı bir basitlikten ibaret görülürken, kadının çıkarcı karmaşıklığı ve erkeklere yaşattıkları hayal kırıklıkları üstüne betimlemelere de girişiliyor. Gelsin teatral şov…
***
Kadın, mesleğinde yükselmek, gösterişli ve rahat bir hayat sürmek için popüler ve güçlü bir erkekle ‘pompiş’ yapmak ister, fiziksel çekicilik bulmasa bile böyle erkeklere yanaşır söylemini ‘Hatun kuyruk salladı mı…’ şeklindeki sözlerle buluşturup, kadının dişiliğine yönelik testosteron tetikli erkeklerin içgüdüsel basitliğini sergileyen ‘Erkek Tarafı’, tıpkı içeriği gibi sağ gösterip sol vuran bir yapım. Bundan dolayı da tiyatro filmini yorumlarken bu yapımın sadece kadınları aşağıladığını düşünmek hayli yanlış olur.
Kadın-erkek ilişkisine erkek yönünden bakarken kadınları rencide ediyor gibi görünse de, aslında erkeklerin oraya buraya tohumlarını serpme içgüdüsü dışında bir fonksiyon taşımadıklarını avaz avaz haykırmakta. Böylece aslında kadınlar değil, ‘Erkek Tarafı’ alta gitmekte.
Erkeklerin iç dünyalarındaki aczi ve kadınları anlama konusundaki şaşkınlıklarını yansıtarak onları seks ve kavgadan başka bir şey bilmeyen konumuna düşüren senaryonun can alıcı sorusu olan, kadınların erkeklere yanaşmasında ‘Her şey event mı? Aşk yok mu?’ da bunu saptamak için bir araç.
Baştan sona ‘Testosteron’ peşinde koşan ve dört duvar arasına tıkılıp kalmanın sıkıntısını yaşayan-yaşatan ‘Erkek Tarafı’nın, agresifliğini de ‘pompiş’ isteğini de bağladığı bu hormonun sonuçlarını analiz ederken, işin ucunu vardırdığı nokta ise ‘Futbol resmen şu o…pular sayesinde icat edilmiş’ mantığı! Helal olsunnn…
Magazinci bayanların nasıl röportaj yaptıklarını da, ‘mikrofon’dan ‘pompiş’e, ayrıntısıyla öğrendiğimiz ‘Erkek Tarafı’nda nihai nokta; Tüm varlığı, kadına kendini beğendirip ‘pompiş’ten ibaret olan erkekler basittir ve hayattaki her şey kadın uğruna yapılır. Öyle ki ‘Erkek Tarafı’na göre kadın olmazsa kimse katil olmaz! İşte bu kadar.
Anibal GÜLEROĞLU