Osmanlı İmparatorluğu’na en büyük gücü sağlayan Yeniçeri Ocağı, bilindiği gibi Hıristiyan çocuklarının devşirilmesiyle oluşturulan bir askeri sınıf. Köklerini teşkil eden Hıristiyanlara karşı güç olarak kullanılan bu devşirme birliğin en büyük özelliği, Padişah’ın ve İstanbul’un güvenliğinden sorumlu olması! Bu güvenin temelinde yatan fikir muhtemelen ‘Şaraptan dönen sirke keskin olur’ mantığıyla aynı. Kendi insanlarını tehlikeye atmadan istediğini elde etmek olgusu bir yana, devşirmelerin kendilerini ispat için daha çok gayret göstererek iki misli fayda sağladıkları da önemli bir ayrıntı.
Bu girişi yapmamızın nedeni, daldığı Amerikan rüyasından ‘Yeniçeri’ örneğiyle uyandırılıp Amerikan gerçeğini gören Changez Khan’ın(Riz Ahmed) ‘Zoraki Radikal’ oluşunun öyküsü. Gezi Parkı protestosuna karşı gösterilen sert tavrın insanlarda yarattığı tepkisel dönüşümle de bağdaştırabileceğimiz bu radikalleşme durumu, içeriğinde pek çok gerçeği barındırdığı için de önemli.
***
11 Eylül olayını baz alıp yaratılan Müslüman fobisine odaklanarak haklı-haksız sorgusuna giren ‘Zoraki Radikal’, her şeyden önce genellikle Amerika’nın bakış açısıyla verilen olayları farklı bir perspektifle ele almasıyla dikkat çekici.
2011 yılında kaliteli kaçak içkinin ilaç niyetine sunulduğu, ilahi müziğin keyifle dinlendiği Pakistan-Lahor’un otantik manzarasıyla açılışını yapan ‘Zoraki Radikal’, seyirciyi yaratılan bu mistik atmosferin içine çekerken bir profesörün kaçırılışına da tanıklık ettirip Changez’in Amerikan rüyasına yöneliyor.
‘Görünüş aldatıcı olabilir’ mantığının hâkim olduğu öykü, en yüce şiirin ‘siyasi tanımlı’ olduğu felsefesini işlerken, istenilen hedefe gelebilmek için ilk yapılması gerekenin ‘işbirliği’ olduğunu da dünyaya hükmeden şirketlerin düzeni üstünden belleklere kazıyor.
ABD’ye okumak için gidenlerin geçirdiği kültürel dönüşümü ve edindikleri başarı hırsını, 2001 yılına uzanarak Changez’in insanı umursamayan ezici kariyer süreciyle yansıtan ‘Zoraki Radikal’, Amerika sevgisini gururla söyleyen karakterini İkiz Kuleler olayıyla değişim sürecine sokup İstanbul ziyaretiyle yeni kimliğine kavuşturuyor.
***
Yaşanan baskı ve aşağılamalarla adım adım Amerika’dan uzaklaşan ve özüne dönen Changez’in öyküsünde üstünde durulması gereken şey, bu anlatımın gerçekte nasıl bir söyleme sahip olduğu.
Mira Nair’in yapımında radikalleşmedeki kırılma noktalarında açığa çıkan, içeriğin aslında anti radikal olmayıp tam anlamıyla radikal bir bakış açısıyla hareket ettiği!
İkiz Kuleler saldırısının yarattığı Amerikan milliyetçiliği ve İstanbul’da solutulan ‘Sen bir Müslümansın. Hıristiyan sermayesinin kuklası olma, özüne dön’ havası bu bakış açısının teyidi niteliğinde.
İkiz Kuleler’den sonra Amerikan milliyetçiliğinin değişik şekillere girmesini yaşayan, ırkçılığa varan hassasiyetle davranan polisin aşağılayıcı kontrollerine maruz kalan, potansiyel terörist muamelesiyle karşılaşan ve sevgilisi Erica’nın (Kate Hudson) sergisine malzeme olmanın sıkıntısını yaşayan Changez, her ne kadar gördüğü muamelelerden dolayı radikalleşmeye itildiğini söylese de, aslında onun bu aşamaları adım adım kendi içinde geliştirdiği çok net görülmekte.
Bu ise olumlu şartlarda insanın içinde bastırılmış duyguların en ufak bir pürüzde nasıl baş kaldırdığını ve alttan alta ‘öteki’ olmanın bilincinin geliştiğinin ispatı!
***
Geri dönüşlerle 2001- 2011 arasında bağ kuran ve gazeteci Bobby ile Changez’in sohbeti üstünden yıllara yayılı yaşanmışlıkları veren ‘Zoraki Radikal’, baskılarla ve otoriteyle ortaya çıkan insani değişimi işlerken pek çok konuda mesajlar da vermekte…
Filipinler’deki ucuz işçilik, çalışanların nasıl kolayca gözden çıkartılabildiği, Müslüman ülkelerde ortamı karıştırıp gözlemlemek için faaliyet gösteren eğitimcilerin-gazetecilerin perde arkasındaki ajan kimlikleri… Kapitalizmin motivasyonuyla yaratılan lüksün ve yaşam isteklerinin yerel halkta huzur bırakmayışı… Amerikan filmlerinin kültürel özendiriciliğinin toplumsal bozulmaya sebep olduğu… Hindistan’daki ahlak serbestîsinin yarattığı yozlaşma gibi konular ‘Zoraki Radikal’in içine serpiştirilmiş iğneler.
‘Tanrı; ABD’yi ve oradaki fırsat eşitliğini korusun’ söyleminden girip şiddet kullanılmamak kaydıyla radikalizmi aklar bir havaya bürünen ‘Zoraki Radikal’in, fazlaca yücelttiği Changez karakteriyle adeta yeni bir Gandhi yaratma isteğinde olduğunu söylemek de mümkün.
***
‘Yeniçeri’ olmamak adına radikalleşmeyi tercih eden Changez’i çok donuk ve inandırıcılıktan uzak bir karakter olarak bulduğum ‘Zoraki Radikal’de aklıma takılan bir diğer ayrıntı, sözüm ona kişilik değişiminin yaşandığı İstanbul ayağı!
‘Zoraki Radikal’deki kırılma noktası olan İstanbul ayağının özelliği, Changez’i ’yeniçeri’ benzetmesiyle kendine getiren Nazmi Kemal karakteri olarak Haluk Bilginer’i karşımıza çıkartması.
Abartılı bir tiple verilen Nazmi Kemal karakterinin el çabukluğu marifet misali bulduğu şiir kitabıyla Changez’e yakınlaşması, üç beş cümleyle onun aklını çelmesi ülke yağcılığına dayanan tatminsiz bir kurgunun ötesinde, tebessüm ettirici.
Bu noktada koskoca bir değerlendirme şirketinin İstanbul’daki eski bir yayıneviyle neden ilgilendiğine de anlam vermek zor.
İstanbul’un cami manzaralarını yansıtırken çarşaflı kadın görüntüleriyle, bugüne dek yabancı filmlerdeki İstanbul rutinini bozmayan ve namaz kılan erkeklerin arasında dolaşan kadınlarla da kafa karıştıran ‘Zoraki Radikal’de, Changez’in neden çarşının damlarında yürüdüğünüyse hiç anlamadım desem yeridir. Kaldı ki, James Bond için kiremit kırılıyor yaygarasının yapıldığı, bu tarihi mekânlarda damlara nasıl çıkıldığını da anlayan beri gelsin.
‘Zoraki Radikal’ olurken yaşanan etaplara, milliyetçilik ve sadakatle örülü aşk olgularıyla akıcılık-yumuşaklık veren yapım için son söz; dünyanın her köşesinde, özellikle de Müslüman ülkelerde ‘yeniçeri’leri bulunan Amerika’nın eleştirilirken bile aklanmasına bir örnek teşkil ettiği… Ki bu da ‘Zoraki Radikal’in zorlama yönü! İlaveten, baskıların insanları zorla tepkili hale getirdiği, radikalleşmeye ittiği. Tıpkı Gezi Parkı protestolarında olduğu gibi!
Anibal GÜLEROĞLU