Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

‘Doğu her zaman sandığımızdan daha doğuda’cümlesiyle 2013 İran’ında başlayan ‘Son’, yedi bölümün ardından hala alt sıralarda. Aslında hiç de karışık olmayan ve ilgiyi hak eden yapımın bu durumunun sebebi yine kendisi.

‘Elveda Aylin’vurgusuyla başlangıçtan dokuz ay öncesine giden öykü, ajan hikâyelerine özgü dile fazlasıyla kendini kaptırınca hem hatalara düştü hem de izleyiciyi bunalttı. Özellikle ilk bölümlerinde yapıma gizem katmak için sıkça kullanılan ve geri tepen zaman hareketleri, zaten bu türe pek meyilli olmayan seyirci kitlesine sıkıcı gelmekle kalmadı diziyi yapanların da kafasını karıştırdı. Öyle ki, Aylin’le Selim’i 2005 yılında mezarlıkta, İran’a gitme konusunda tartıştıran senaryo, daha sonra Selim’i İran’da gösterirken tarih 2004 olarak verildi. Sık sık depremlerle sarsılan İran’a Selim’in 2005 depremi için ikinci gidişi desek, bu durumda da Aylin’in hamileliği soru işareti yaratacaktı! Çünkü yılbaşı anılarına dalan Aylin’in hamileliğini öğrendiği tarih, Selim’in İran’da gösterildiği 2004 yılıydı… Kaldı ki, İran’da yaşanan deprem de 2003’ün sonuna denk düşmekteydi. Dizideki bu zaman hatası, yıldan yıla geçme kargaşasında önemsizleşti. Buna karşın zamanla böylesine oynayan senaryoda aklıma takılan, 2010 yılında İran’da saçı bıçakla kesilen, 2012’de Selim tarafından İstanbul’da karşılanıp birden Oslo’ya ışınlanan çocuğun 2013’de hiç büyümemiş olarak karşımıza çıkmasıydı. Anlaşılan, İstanbul’a geldikten birkaç gün sonra Oslo’daki kampta çekilen TV programında boy gösteren ve Ömer’in gözüne sokulan Farhad adlı çocuk da tıpkı ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin Osman’ı gibi zamana karşı dirençliydi.

Haberin Devamı

Yarattığı kafa karmaşasından bir parça uzaklaşmak ve izleyici çekmek için atlamalarını azaltan dizide bir diğer ayrıntı, bazı olayların gerçekçilikten uzak oluşuydu. İran gibi tutucu bir ülkede Leyla’nın Selim’i evine alması ve onunla bir günlük tanışmanın ardından birlikte olması mantıkla bağdaşmadı! ‘İran’da özgürlüğe ve çeşitliliğe izin olmadığını’ söyleyen Majid’le de ortalıkta fink atan Leyla’nın makyajına da diyecek yoktu doğrusu.

Haberin Devamı

Namaz kılan İngiliz, Katolik kilisesine gidip alışılmadığı üzere kafes ardından günah çıkartan Ortodoks Yorgo, Abbas Mehrpourya müziği, kendi tedaviye muhtaç olan ‘Alev’ tutkunu psikolog, olayları chatten takip eden Muzo, İngilizce kaset düşkünü botanikçi, hep havlayan beyaz köpek, asker, bahçıvan… Bu kadar gizemli karakter az geldi diyenlere evcil tavşan, üç tane oyuncak gri araba, Antalya’ya postalanan Nadya, Selim tarafından köşeye dizilen numaralı kasalar… Tekmili bir arada ‘Son’da! Tek eksik, ekran başındakilerin ilgisi. O da, akıcı ve basit konularıyla cazip gelen ‘Arka Sokaklar’, ‘Yer Gök Aşk’ gibi dizilere yönelmiş durumda.

Keşke en başından yerli ‘Lost’ olmaya ve ATV için yeni bir ‘Ezel’ yaratmaya heveslenilmeseydi de başarılı oyuncu kadrosu ve farklı konusuyla ilgiyi fazlasıyla hak eden ‘Son’ böylesine harcanmasaydı. Belli ki, ajitasyon ve zahmetsiz aksiyon düşkünü izleyici kitlesinin ‘kafa yormama’ kriteri hesaba katılmadı. Sakız gibi uzatılmayacağını daha başlamadan belirten ‘Son’un yeri böylesine aşağılarda olmaya layık değil. Onca emeğe yazık!

Haberin Devamı

Anibal Güleroğlu

www.sinematur.com