Merakla beklenen ve ‘yılın filmi’ diye nitelendirilen ‘Düzenbaz/American Hustle’ nihayet vizyona girdi. 1970’lerde Amerika’da geçen bir skandalı konu alarak komedileştirip sinema seyircisine sunan yapım, ‘En İyi Film’ dalı da aralarında olmak üzere 10 dalda Oscar adayı.
71. Altın Küre Ödülleri’nin Komedi-Müzikal dalında ‘En İyi Film’i olan ve üç ödülle törene damgasını vuran film, seyirciyi 28 Nisan 1978 yılına götürüp Plaza Hotel’in bir odasında, fiziksel değişimiyle göz kamaştıran Christian Bale’in keli kapatma tekniğine şahitlik yaptırarak başlıyor.
Detaylarla uzatılan bu sahne ilk bakışta sıkıcı gelebilir. Ancak daha en baştan yaratılan bu ağır tempoyu boş boş izlemek yerine, arka planındaki mesajlara odaklanıldığında durumun çok farklılaştığını hemen belirtelim.
Bir kere, her dizide veya filmde aynı tiple yer almakta sakınca görmeyen bizdeki oyuncuların koftiliğini, neredeyse tanımakta güçlük çekeceğiniz Christian Bale’in müthiş farklılığıyla daha iyi anlıyorsunuz. Gerçek bir aktörün rol uğruna nasıl dönüşüm yaşadığını düşündüren bu uzun sahne, aynı zamanda ‘Düzenbaz’lık yeteneğinin çocukluktan geldiği gerçeğini de ortaya çıkartıyor.
Amerikalı Yahudilerden olan Irving Rosenfeld’in, otel odasındaki kel kapatma ritüelinden onun çocukluk günlerine uzanan kamera, camcı babasına iş yaratmak için dükkânların camlarını kırdığı günleri yansıttığında, ‘iş aklı’nın inceliğini görüp takdir etmemek de imkânsız.
***
‘Ticarette önemli olan ahlak değil aklını kullanmayı bilmektir’ babında gelişen çocukluk yıllarından, kuru temizleme zincirleri sahipliğindeki yetişkinliğe geçiş yapılan süreçte, Irving’in kıvırmayı iyi bilen Sydney ile tanışma faslını, dönemsel özellikler eşliğinde izlerken yakalanan duygularsa bambaşka.
Bu rolüyle Altın Küre kazanan Amy Adams’ın, sutyensiz bedeninde göğüslerini ortaya dökmeden durmayı başaran elbiselerle ortalıkta bolca salındığı yapıma, ayrıca dekolte ödülü de verilmesi lazım! Bu cömertliğin 70’li yıllardan kaynaklandığını ama sunumun da hakkını yememek gerektiğini düşünürken karşımıza, hoş kokulu mobilya cilası takıntısını dilinden düşürmeyen Jennifer Lawrance’ın çekiciliği ve kuş yuvası gibi abartılı saç modeli çıkıveriyor.
Altın Küre’de ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Lawrence’ın saç konusundaki erkek rakibiyse, bigudileriyle hayli komik duran FBI ajanı Richie…
Bradley Cooper tarafından canlandırılan karakterin afrosu, ‘iş’ bitiremeyici ajanlık afra tafrasına karışırken, filmde ‘saç’ kavramının üstünde ne denli yoğunlaşıldığını düşünmemek elde değil. Sanırsınız saç fetişizmi egemen olmuş filme!
***
‘Düzenbaz’ın geneline baktığımızda, sadece ‘saç’ üstünde durulmadığını, hayli uzun süresinde ayrıntıların fazlasıyla önemsendiğini söyleyebiliriz. Hatta öyle ki kimi sahnelerde bunlar bıktırıcı bile gelmekte.
Ama başta da dediğimiz gibi, önemli olan resmin bütününe takılıp ‘Amma da uzatmışlar’ demek yerine, bu performanstaki enstantaneleri yakalayabilmek. Zira bu durumda, laf üretmekte gayet cömert davranan ‘Düzenbaz’, hem sıkıcılıktan kurtuluyor hem de aralara serpiştirilen toplumsal taşlamalar fark edilebiliyor.
Mesela; dolandırıcılıkta başarılı olabilmenin formülünü geriye dönüşlerle anlatan ‘Düzenbaz’, ‘İşin sırrı, insanların neye inandığında’ diyerek, ikna kabiliyetinin önemini ortaya koyarken, vatandaşı yüksek faizle borçlanmaya iten ve dolandırıcıların kucağına düşüren nedeni de faiz oranlarının artışına bağlıyor.
Eski ABD Başkanlarından Nixon ve Jimmy Carter’ın bu konuda kulaklarını çınlatıp Amerikalıların İngiliz tutkusunu da inceden inceye işleyen yapım, o dönemde Amerika’daki zencilerin, Yahudilerin ve göçmenlerin iş yapma zorluklarını da satır aralarında dile getirmeyi ihmal etmiyor.
***
Kumarhaneleri yasaklayan ve henüz yabancı yatırımın önemini keşfetmemiş olan Amerika’nın ekonomik gelişim evresini ‘mafya-siyasetçi’ işbirliğinde ortaya koyan ‘Düzenbaz’ filminde en önemli ayrıntı, karakterler!
Giyimlerinden saç şekillerine, fiziki durumlarından yaşam alışkanlıklarına o dönemin doğallığında olan karakterler böylesine başarılı olmasaydı acaba ‘American Hustle’ adından bu kadar övgüyle bahsettirebilir miydi? Pek sanmam.
Çünkü her bir karakterini ayrı bir özenle ele alıp mizahi özelliklerle donatan filmde, senaryonun öyle alışılmadık türden kayda değer bir yapısı yok. Hele ki ödüle, hiç yok!
***
Yazar/yönetmen David O. Russell, tıpkı ‘Umut Işığı’ filminde, günümüz romantik komedi klişelerini altüst ettiği gibi burada da kendine has bir kara komedi türü yaratmak istemiş. Bir ölçüde de başarılı olmuş. Fakat sürpriz bir örgü yaratamamış. Hani Robert De Niro’nun mafya babası tiplemesini ‘sürpriz’ olarak sayarsak o başka.
Dolayısıyla mikro dalga fırınların ‘büyük hediye’ olarak verildiği ve kürk merakının zirvede olduğu dönemi yansıtan ‘Düzenbaz’ı izlerken de, eleştirirken de aslında net bir saptama ortaya koymak tam olarak mümkün değil.
Bir kere ‘Düzenbaz’ öyle kahkahalar attıracak cinsten bir komedi değil. Buzda balık avlama hikâyesine takan ama bunun sonunu dinlemek için bir türlü sabır gösteremeyip kişisel yorumlarla lafı ağza tıkayan Ajan Richi ile temkinli patronu arasındaki operasyon çekişmesi, yapımın en etkili komedi anları olsa dahi, katıla katıla güldürecek bir özellik taşımamakta. Müzikal yanını da anlayamadım doğrusu. Şayet içerikteki bir ki parçanın varlığı müzikalite algısı yaratmışsa onu bilemem.
Bunun dışında Russel, karakterizasyona öylesine dalmış ki kurgudaki konu odaklanmasının ucunu kaçırıvermiş. Bunun sonucunda da, zaten orijinallik taşımayan hikâyede karmaşa yaratılması kaçınılmaz olmuş.
Sonuçta; ‘Düzenbaz’da sahtekârlıkla dostluğun buluştuğu, ast-üst ilişkisindeki rekabetin hayal kırıklığıyla sonuçlandığı, eş-metres çekişmesinin sakınca yarattığı, rüşvetle devlet yönetimindekilerin iç içe geçtiği düşük tempolu bir öykü var. Bir de ödülü hak ettiren karakter yapılandırması!
Yeterince tatminkâr mı? Aldığı ödüller bir yana, ötesini berisini değerlendirmek size kalmış. Ne de olsa adı üstünde… ‘Düzenbaz’! Kanmamak lazım.
Anibal GÜLEROĞLU