Dört bir yanında siyasal keşmekeşin, doğa katliamının ve her türden yozlaşmanın hâkim olduğu dünyamızın bozulan dengelerle yaşanmaz hale gelmesi, kaçınılmaz sonu gittikçe yakınlaştırıyor.
Bu gerçeği gören yapımcıların çalışmalarının içerikleri de aynı doğrultuda. Vizyonlara çıkan son ürünler hep yaşanamaz hale getirilmiş bir dünyanın sonrasındaki sürece dair.
Kimisi tek kopyayla Beyoğlu Sineması’nda gösterime giren ‘Baldan Acı’ filminde olduğu gibi, tarım ilâçları, antibiyotikler, tek tip tarım ile kovanların taşınması nedeniyle yorgun düşen kraliçe arı ve işçilerin gerçeğini gözler önüne sermeyi tercih etmekte. Böylece dünyanın doğal dengesini sağlayan mucizevî balarısının neslinin tükenmek üzere olduğunu göstermeyi hedefleyerek kötü gidişata dikkat çekmek için çabalamakta.
Kimisi de, ‘Dünya: Yeni Bir Başlangıç/After Earth’ filmi gibi elbirliğiyle Dünya’yı yaşanmaz kılan insanların yeniden kurdukları düzende karşılaştıkları güçlükleri ortaya koyup, Dünya’nın insanlar için ‘yasak bölge’ye dönüşümünü işlemekte.
***
‘Son Hava Bükücü’nün yarattığı doyumsuzlukla akıllarda pek de iyi olmayan bir iz bırakan M. Night Shyamalan bu kez Dünya’dan sonraki Dünya’yı anlatan bir yapımda, aşağı yukarı aynı seviyede bir performansla çıkıyor karşımıza.
Yeryüzünün, kendini mahvetmekten başka bir işe yaramayan, insanları dışlayıp onlar haricindeki tüm canlılara, bitkilere alabildiğince özgürlük tanıdığı bin yıl sonrasını konu edinen ‘Dünya: Yeni Bir Başlangıç’, bir felaket anıyla açılışını yapıp Nova Prime gezegenini mesken tutan insanların uzaylı düşmanlarıyla baş etmek için aldıkları askeri eğitimle öyküsünü başlatıyor.
Başrollerini gerçekte de baba-oğul olan Jaden Smith ile Will Smith’in paylaştığı ‘Dünya: Yeni Bir Başlangıç’, Birleşmiş Korucular Ordusu’nda efsanevi bir general olan Cypher Raige ile ablasının ölümünden dolayı hissettiği ezikliği üstünden atamayan ve bunun için de babası kadar iyi bir korucu olmaya çabalayan Kitai’nin duygusallığında gelişen bir yapım.
***
Korkunun kokusunu alan uzaylı canavarlarına karşı gösterdiği soğukkanlılıktan dolayı ‘Hayalet’ unvanını alan babanın aile düzeninde de abartılı bir biçimde ‘komutan-asker’ havasını estirmesine tanıklık ettiren film, annenin devreye girmesiyle gelişen ‘baba-oğul’ ilişkisini, karantina bölgesi haline gelen Dünya’ya düşüş anından itibaren öykünün bütününe hâkim kılıyor.
Bir bilim-kurgudan yola çıkıp ‘ailesini geri isteyen baba’ ve ‘kendini ispata çalışan ergen’ kıvamına giren ‘Dünya: Yeni Bir Başlangıç’, bu süreçte içindeki duygusallığı komutan edasının arkasına gizlemeye çalışan Cypher Raige’i geri plana atarken, tüm yükü Kitai’nin performansına bırakıyor.
‘Dünya cennetti… Ta ki insanlar onu yok edene kadar’ felsefesiyle yaratılan senaryonun resmettiği tabloda mantıkla uyuşmayan ve seyirciyi ‘doğanın katli kötüdür’ mesajından uzaklaştıran ayrıntı; insanlara yaşama şansı tanımayan yeryüzünde, hayvanların ve bitki örtüsünün varlığını korumuş olması! Nasıl olup da insanlık yok olurken bunlar kalmış ve evrim geçirerek irileşip vahşileşmiş?
Bu tutarsızlığı, ‘doğanın kirletilmesi’ ve ‘hayvanların neslinin tüketilmesi’ olgularıyla izah etmek mümkün değil. Dolayısıyla ‘Moby Dick’ kitabını sık sık anarak balinaların yağları için avlanmalarının yanlışlığını vurgulayan filmin mesajı, olsa olsa ‘Dünya, insansız daha özgür ve güzel’ olur… Ki, göründüğü kadarıyla böyle bir Dünya’da da sadece vahşilik ve hayatta kalma dürtüsü hâkim.
***
‘Dünya: Yeni Bir Başlangıç’ın doğayı tüketmenin yanlışlığı dışında empoze etmeye çalıştığı bir diğer mesaj ise ‘korku’ konusunda!
‘Korkunun olduğu tek yer gelecektir’ yaklaşımıyla, gelecek kaygısından doğan korkunun bir tercih olduğuna dikkat çeken senaryo bunu dizginlemenin insanın elinde olduğunu söylemekte. Tehlikenin gerçekliğine karşın bununla başa çıkma noktasında ‘korkmak ya da korkmamak’ tercihini devreye sokan mantık, düşmanın kokusunu aldığı korkuya saldırdığını da uzaylı canavar figürüyle ortaya koymakta. Peki, bu mesajın canlandırması ne derece inandırıcı?
Başarılı efektlerle desteklenen yapımda, bilinmeyen doğaya ve canavara karşı verilen mücadele sahneleri öylesine basite indirgenmiş ki yaşananların ne heyecanı var, ne de inandırıcılığı. ‘Happyness/Umudunu Kaybetme’ filminde de baba-oğlu oynayan kahramanlarımızın mutlu sona ulaşacağı malumunuz olduğundan, babanın dramatize edilmiş durumu da ‘Acaba ne olacak’ merakını uyandıramıyor. Yani işin büyüsü hiç yok!
Sonuçta; karşılaşabileceğimiz her tür zorlukla, kendine güven ve akıl sayesinde başa çıkılabileceğini anlatan ‘Dünya: Yeni Bir Başlangıç’ta çaylaklıktan kurtulmaya çalışıp babasına özenen bir gencin ‘İmrenilen şey kötü çıkabilir’ bilincine ulaşmasına ve ‘Ah şu insanlar olmasaydı dünya kendi kendini ne güzel yönetirdi’ durumuna tanıklık etmenin ötesine geçilemiyor.
Anibal GÜLEROĞLU