Kötülük, kötü insanlar dünyanın en iflah olmaz sorunlarından… Öyle ki, insanların insanlara ettiklerini görüp de kötülerin neden var olduklarını sorgulamamak elde değil. Lakin Voltaire’in ‘Kötü insanlar, yeryüzüne serpilmiş bir avuç iyi insanı sınamaya yararlar’ sözüyle vurguladığı gibi, iyiliğin gücünü görebilmek için kötülerin varlığını kabullenmek lazım galiba. Dahası, yaşamı tekdüzelikten çıkartanların kötüler olduğu da bir gerçek. Nasıl ki dizilerin çekici yönü de içerikteki kötü karakterlerle var olup gelişmekte… Senaryolar kötülerin iyilere yaptıkları sayesinde güçlenip devam edebilmekte. Tabii bu süreçte iyilerin geçirdikleri dönüşümü de hesaba katmak lazım.
Nitekim ilgi gören dizilere baktığımızda iyi karakterlerin başına gelenler sonucu farklı davranışlar içine girdiklerini görmekteyiz. Zira her ne kadar Mahatma Gandhi ‘KötüIüğe iyiIikIe karşıIık ver biçimindeki iIke, bana yoIumu gösteren bir yaşam kuraIı oIdu’ dese de, kötülüğün karşısında sürekli iyilikle-dürüstlükle mücadele verebilmenin pek mümkünü yok. Kötülükler bazen o denli dayanılmaz hale gelip kişinin özel yaşamını baskılayabiliyor ki, dünyaya tozpembe bakan bile çileden çıkıp huy değiştirebiliyor. Hal böyleyken bazı diziler de, yaşamla paralel yol alarak kötülük-iyilik denklemini kurup, iyi olarak başlattıkları kimi karakterlerine dönüşümler yaşatıyorlar sonuçta.
Bu doğrultuda mevcut yapımlara göz attığımızda iki karakter öne çıkmakta… Bunlardan biri ‘Ufak Tefek Cinayetler’in Oya’sı, diğeri de ‘Avlu’nun Deniz’i!
UFAK TEFEK CİNAYETLER’İN YENİ KÖTÜSÜ
Arkadaşlıkları ve husumetleri çocukluk yıllarına dayanan dört kadının hikâyesi olarak yola çıkıp Oya, Merve, Pelin ve Arzu’nun çekişmelerle dolu ilişki yumağına dalan ‘Ufak Tefek Cinayetler’, Merve’nin egemen güç olduğu bir dünyaya götürmüştü bizi. Nitekim geçmişte yaşanan iftira olayını ve Oya’nın başına gelenleri Merve’nin kıskançlığına bağlayan akışta, ne yaparsa yapsın hep üste çıkmayı başaran tepedeki kadının marifetlerine bolca tanıklık etmiştik. Öte yandan Pelin’i duruma göre oynayıp çalan havada sunup, Arzu’yu pasif kanatta tutmayı seçen senaryo Oya’ya da öykünün mağdur ve yumuşak başlı rolünü layık görmüştü.
Lisedeki arkadaş iftiracılığının yükünü omzunda taşır pozisyondaki Oya’nın Edip Hoca’yla dertleşmeleri… Doktorluk mesleğini özveriyle icra edişi… Parasız hastalara gösterdiği özel ilgi… Ve yıllar sonra karşılaştığı arkadaşlarına her şeye rağmen tahammül edişi… Hepsi de Oya karakterinin ne denli iyilik dolu biri olduğunun işaretleriydi. Onu kibar duruşuyla sevmiş, çektiği acıyla benimsemiştik. Ancak ne zaman ki Merve’nin kocası olduğunu bilmeden tanıştığı Serhan’a karşı duyduğu ilgi aşka dönüşmeye başladı, işte o andan itibaren Oya’nın iyilik olayı da gerileme evresine giriverdi. Ya da öyle algılanmaya müsait bir hale getirildi.
Serhan’ın Merve ile evliliği ne kadar dipte olursa olsun, Oya ile yakınlaşması Oya’yı iyi karakter sıfatından uzaklaştırmaya yönelik bir gelişimdi. Zira bu ilişki hem Oya’yı ‘evli erkeği ayartan kadın’ konumuna sürükledi, hem de karakter değişimine yönlendirdi.
Şöyle ki; Merve’nin kocasını ayartan kadının Oya olduğunu öğrenmesinin ardından başlattığı planlı ve kombine intikamcılığa hedef olarak ikinci kez intihardan paçayı sıyıran Oya, nihayet kendisine yapılanları sineye çekme huyunu terk edip karşısındakilerin dilinden konuşmaya başladı. Kendisini zehirlemeye kalkıp işini elinden alan Doktor’un foyasını ortaya çıkarmakla işe koyulan Oya, Merve’ye pabucunu ters giydirmek için de hızla kolları sıvadı. Bu sırada sürpriz hamilelikle ödüllendirildi ama bu tıbbi mucize bile onun içindeki intikam ateşini söndürmeye yetmedi. Canına ne kadar tak ettiyse artık…
Yıllar boyu dert ortağı olarak görüp akıl danıştığı Edip’ten yana da hayal kırıklığı yaşayan Oya, kendisini öldürtmeye çalışan Merve’ye en tehlikelisinden karşılık vermeye kalkıştı. Gerçi kötüleşmede seçtiği yol, çocuk sahibi olması hayalken bu mucizeye erişen bir kadının asla yapmayacağı bir şeydi ve dolayısıyla mantığa aykırıydı ama… İyi birinin sürekli kötülükle karşılaşması sonucu nasıl zıvanadan çıkabileceğini göstermek adına hayli başarılıydı. Dahası kazanın sebebi de Merve’ydi ve Oya’yı bir kez daha öldürmek istedi. Diyeceğim o ki, zehirletme girişimi yetmiyormuş gibi kendisini gözünü kırpmadan yanan arabada bırakıp giden Merve’ye iyice bilenmesi gayet normal. Ayrıca ayrılmak istediği Merve’nin kışkırtmalarına kanıp kendini bir çırpıda silebilen Serhan da bir diğer hayal kırıklığı Oya için.
Anlayacağınız ‘Ufak Tefek Cinayetler’in yeni kötüsü Oya gibi görünse bile onun yaptıkları kötülükten ziyade uğradığı haksızlıkların yıpranmışlığıyla yaşanan gelişmeler. Zaten bundan önceki tepkisizliklerini de ‘İyiliğin bu kadarı fazla’ şeklinde eleştirmemiş miydik? Bu nedenle ‘Bir tane çürük elma yüzünden tüm sepettekilerden olamam’ diyerek direkt sorunun kaynağına yani Merve’ye oynamaya başlayıp Merve’nin evinin anahtarlarını alan Oya’nın iyilikten taviz vermediğini düşünebiliriz. Tabii bu aşamada ‘Senden vazgeçmiyorum’ diyerek kapısına gelen Serhan’ın peşine çabucak takılmak ve onu elde tutmak için Merve’nin kötülüğüne tekrardan karşılık vermek yerine hamileliğine odaklanması şartıyla! Aksi takdirde Oya’nın da Merve’den farkı kalmaz.
DENİZ "AVLU"DA KÖPÜRDÜ
Kader insana neler gösterir bilinmez. En umulmadık zamanda öyle oyunlar oynar ki, insanın tüm düzeni tepetaklak olur, asla yapamayacağı işlere bulaşır, hayatı aklının ucuna dahi getirmediği bir hal alır. Tüm bu olan bitende kişinin değil, kaderin rolü vardır. İnsan onun dalgasına kapılıp gider, iyiyken kötü olur bir anda. Hani ‘kader mahkûmu’ derler ya… İşte o hesap. Nasıl ki Star’ın izleyici çeken dizilerinden olan ‘Avlu’daki Deniz karakterinin başına gelenler ve yaşadığı dönüşüm de böylesi bir durum olarak karşımızda.
İçkinin esiri bir kocaya karşı mücadele vererek bu kötü gidişatı sonlandırmaya çalışan Deniz’in evdeki kavga ortamıyla başlangıcını yapan dizi, Deniz’in kızını korumak için hapse girmesiyle gelişmişti. Kızı Ecem’in suçunu üstlenen Deniz, mevcut hapishanelerden çok farklı olmakla birlikte kötülük üreten elebaşlarının varlığıyla bu farkı öteleyen yerde tarafsız kalmak için tüm baskılara göğüs geriyordu. Tek amacı başına gelen bu kötü olayı en hafif şekilde atlatıp bir an önce kızına kavuşmaktı.
Ancak kader içeride de Deniz’in başına çorap örmeye kararlıydı. Sırf küçük bir kızı korumak için çabalarken hiç ilgisi olmayan bir cinayetin ortasında buluverdi kendini. Deniz, çifte yargılamayla mücadele ederken bir yandan da içeride hâkimiyet kurmak isteyen Kudret’in kötülüklerine karşı durmak için çırpındı sürekli. Kudret ile Azra arasında kalan Deniz, ufak çaplı başkaldırılarla günleri kurtarırken bu kez asıl zayıf noktası olan kızı Ecem’in söz dinlemezliği girdi devreye.
Kızının dışarıda güvende olmadığını düşünen ve onun için kaygılanan Deniz haksız değildi. Zira Kudret’in oğlu Alp kancayı takmıştı Ecem’e. Tabii Kudret de Deniz’e hırslanıp Ecem’i parçalanacak av olarak görüyordu. Nitekim gelişmeler Ecem’in aleyhine oldu ve o da annesinin ‘Avlu’suna düşüverdi. İşte Deniz’in asıl dönüşümü de bundan sonra baş gösterdi.
Çocuğunu koruma güdüsüyle kükremeye başlayan ve sessiz iyilik halini, pasifliğini üstünden atan Deniz ‘Avlu’da köpürdü adeta. Ecem’le birlikte hapse giren Merve’ye kafayı takıp kızını kanatları altına almaya çalışan Deniz, uluorta meydan okudu herkese. Fakat iyiliğiyle ortama giren Deniz’in bu kükreyişi kötülerin dünyasında yeterli etkiyi yapamadı. Ecem, anne sözü dinlememenin cezasını çok ağır öderken bundan gayrı kim tutardı Deniz’i? ‘Avlu’nun en kötüsü olmaması için bir sebep var mıydı? Kızının canına kast edilen bir anneden daha tehlikelisi olamayacağına göre Deniz de ‘Avlu’da köpürüp taşacak elbet. Artık bu kötülük süreci orijinaline ne kadar uyacak, bekleyip göreceğiz.
SON SÖZ; Sapla samanın birbirine karışmasına çok müsait olan dizilerin kötüleşen kadınları cephesinde bundan sonra da kayda değer gelişmeler göreceğimiz muhakkak. Hal böyleyken kötülüğü değerlendirirken iyilikle kötülük arasında her daim ince bir çizgi olduğunu, insanların kendileri dışında yaşanan gelişmelerle bu çizgiyi kolayca aşabileceklerini kabul etmemiz, dizi karakterlerini de bu gerçek doğrultusunda yorumlamamız gerektiğini işaret etmek isterim.
Burada önemli olan detaysa, yaşanan dönüşümün sağlam temellere dayanıp dayanmadığı hususu! Şayet iyi olarak tanıdığımız karakterin sonradan sergilediği kötülükler mesnetsiz ve abartılı gelişiyorsa, o takdirde olay amacından sapmış demektir… Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi. Bunun dışındaki her şey iyilerin kendilerini koruma amacına hizmet eder.
İyilerin, kötüler karşısında her daim galip gelmesi temennisiyle…
Anibal GÜLEROĞLU